KOP GEL


ÖYLE diyordu ne zaman görse.

Gel kısmını anlıyordum, hoşuma da gidiyordu doğrusu. Benim temel duygum da zaten ona gitmekti.

Hep ona gitmek.

Gitmekten hiç usanmamak.

İçimde biriktirip tomurcuklandırdığım bu güzel hissime her defasında tercümanlık yaparak gel demesi duyabileceğim en güzel emir, en hoş çağrıydı.

Gitmek istiyordum bende. Gitmeye can atıyordum. Canla, başla gitmek istiyordum.

Daha doğrusu ben hep gidiyordum zaten.

Hep ondaydım. Günümün tüm dakikaları, saniyeleri, saliseleri ondan ayrı değildi ki.

Âdem’in Havva’sız, güneşin aysız, gecenin gündüzsüz düşünülemeyeceği gibi bende kendimi onsuz düşünemiyordum. O çiçekse ben salınışıydım. O papatya ise ben seviyor gelen yaprağıydım. O çiğdemse ben onun her rengiydim. Ayrı değildim, ruhum ruhunda mündemiçti.

Burada bir problem yoktu.

Zihnim kop kelimesine takılıyordu o her ne kadar yöre ağzı ile söylemiş olsa bile.

Sadece koş, hızlı, hemen, vakit kaybetmeden, süratle gel anlamının dışında kop gel demesinin bir manası var mıydı acaba? Kopmam gerekiyordu demek ki bir şeylerden…

Nelerden, hangi bağlardan, ne gibi bağlamlardan, ne tür ilgilerden kopmam gerekiyordu?

Bu kopuşları yapmadan gitmem mümkün müydü?

Gidiyorsam tam gitmeliyim. Hem tamamlamak hem de tamamlanmak için.

19.01.2019

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir