BEN SENİN MEYDAN OKUMANI SEVDİM

BU söz onun kişiliğine hiç mi hiç uymuyordu. İddiacı değildi. Rekabeti sevmezdi. Başkalarını yenerek kendinde bir üstünlük vehmetmek gibi ham davranışlardan uzaktı.

Ama yine de dilinden düşürmüyordu.

Kendisi meydan okumaktan uzak bir tavra sahip ancak şahsına meydan okunmasından da mutlu.

Bir çelişki gibi duruyor ilk bakışta. En azından bana öyle görünüyor.

Son zamanlarda diline dolanan cümle buydu ve her fırsatta tekrar ediyordu. Yerli, yersiz üstelik.

Meydan neresiydi? Neyin meydanıydı bu? Davet eden kimdi?

Bu soruları sormak ve ikna edici cevaplar duymak isterdim. Benim de tabiatımda meydan okumak yoktur örneğin. İddialaşmayı sevmem. Yarışmalar zamanın gereğiyse de bana sıcak gelmez.

Meydana davet üstünlük iddiası içerir. Ben senin icabına bakarım, gel bakalım demektir. Bir çekincenin, kokunun, endişenin barınmadığı bir çağrıdır. Mutlak galibiyet inanışı içerir. Karşı tarafı bitirmek, örselemek, yenmek ve bunun da başkaları tarafından görülüp bilinmesini istemek demektir.

İşte tüm bu sebepler benim için uzak durma gerekçesini oluşturur.

Fakat o bu cümleyi kurarken gözü aydınlanıyor, yaşlanmış vücuduna bir canlılık geliyordu. Diklenir gibi oluyordu öne doğru eğilmiş sırtını zorlasa da.

İmanım dedi, imanım. Ben yaşlandıkça meydan okuyanlar çoğaldı. Eskiden şeytanımın, nefsimin, yanlış isteklerimin çağrılarına cevap verir meydan muharebelerine çıkardım. Yenildiğim olmuş olsa da yenme sayılarım daha fazla çok şükür. Onları bu er meydanından kovalı çok oldu. Fazla ses etmiyorlar artık arada bir başlarını çıkarsalar bile.

Fakat diye devam etti. Fakat yeni meydan okuyucular var. Ben kendime ona özgüvenimi arttırmak ve vücuduma dirilik suyu göndermek için onların bu meydan okuyuşlarını seviyorum biliyor musun? Bunu onlara çekinmeden söylüyorum. Hazırım cenginize mesajı veriyorum. Hazırım, buyurun gelin.

Kimdir bu meydan okuyucular dedim.

Yıllardır zihnime depo ettiğim yanlış kabullerin, korkuların, kaygıların, olumsuz hatıraların, günahların meydan okumaları. Onların bu cüretkâr meydan okumalarına ben de meydan okuyorum.

Haydi diyorum. Buyurun, gelin.

Yıllara meydan okuyorum.

Hatıralara meydan okuyorum.

Uyutmayan korkularıma, avutan öteleyişlerime, huzur vermeyen yanlış sığınışlarıma meydan okuyorum.

Yanlış bildiklerime meydan okuyorum. Ön kabullerime, ön yargılarıma, bilmişliklerime meydan okuyorum.

Hatalar harmanında cenge tutuşuyorum onlarla.

Zihnimin hücumlarına direniyorum.

Nefsimin hilebazlıklarına, aklımın beni tuşa getirici oyunlarına…

En çok da bencilliğime meydan okuyorum biliyor musun? Beni en çok zorlayan da bu.

Yılmıyorum. Pes etmiyorum. Ümitsizliği kovdum. Rahmete tutundum.

O itminana erdiğim günden beri dilimdeki cümlem değişti. Onları sevmiyorum ama meydan okumalarını seviyorum.

Bu kadar merakla sen bunun sebebini de merak edersin. Söyleyeyim.

Onların hâlâ bende mücadele edebilecek bir şeyler bulması bende bir şuura sebep oluyor.

Demek ki, henüz nefsin közünü küle dönüştüremedim. Onları birleyip tevhide eremedim. Bana bunu hatırlatıyorlar. Hamsın, yanmamışsın, olmamışsın diyorlar.

Olmadan ölmemem gerektiğini ihtar ediyorlar bana.

İşte bu bakımdan onların meydan okumalarını seviyorum. Onları mindere çekerken “Gelin bakalım, ben senin meydan okumanı sevdim” diyerek bir nevi peşrev çekiyorum.

Söz böyle devam edip gitti.

Düşünüyorum şimdi fikrimi tashih mi etsem acaba?

Ama önce cesaretimi toplamam gerekiyor.

20.11.2018

http://www.karadenizekspres.com/yazarlar/ugur-canbolat/ben-senin-meydan-okumani-sevdim/1911/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir