KESİK

ONU tanıyan böyle tanırdı. Herkes ona Kesik derdi.

Ürkütücü biri değildi. Korkutan, uzak durulmasını salık veren bir tavrına hiç rastlamamıştım.

Yüzü çoğunlukla asık olsa bile “gelme” diye seslenen bir edası yoktu.

Yüzünde bazı kesikler vardı evet. Ama bu onun böyle ünlenmesi için yeterli miydi? Sanmam.

O zaman neydi peki? Neden Kesik deniyordu? Nelerden kesikti, kesilmişti ya da?

Kim bilir bizlerinde ne çok kesiği vardır?

Akıldan, fikirden, merhametten, cesaretten, cömertlikten, gayretten kesilenler yok mudur?

Ya sevgiden, aşktan, imandan kesilenler?

Peki, ümitten kesilenler, her şeye karamsar bakanlar.

İnsan aslında ne çok şeyden kesiliyor.

Bebek büyüdüğünde sütten kesiliyor. Yaşlılar takatten kesiliyor. Hastalar yemekten, içmekten kesiliyor.

Ne çok kesilme varmış hayatımızda. Elektrikler arıza olunca kesiliyor örneğin.

Tüm bunlar tamam da Kesik Dede nelerden kesilmişti?

Dünya ilgilerinden, gereksiz hülyalardan mı kesilmişti?

Yüzünde gördüğüm kesikler gibi vücudunun başka yerlerinde de kesikler var mıydı?

Kesik Dede önce maddi kesikler yedi, sonra düşündü ve taşındı da her şeyden mi kesmişti kendini?

İnanın bunların cevabını bilmiyorum.

Soramadım.

Belki de istemediğim kanamalara neden olmaktan korktum. Sebebi buydu.

Ama Kesik Dedenin ne yüzündeki kesikleri, ne bakışındaki derinliği, ne insanı anlamlı süzüşünü ne de uzun uzun susuşunu unutabilirim.

Onun yüzündeki çizikler benim kalbime atıldı sanki!

Öyle işte.

24.05.2018

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir