KORKULUK…

ANADOLU’DA YAŞAYANLAR BİLİR. Tarla girişlerinde tahtadan yapılan iskeletlere giydirilen kıyafetlerle oluşturulan korkuluklar vardır.

Uzaktan baktığınız zaman orada birinin mütemadiyen beklediğini görürsünüz.

Gözünü kırpmadan ve kıpırdamadan bekleyen o büyük karaltıdan korkarsınız.

Kuşları korkutmaktır maksat. Böylece ürünü korumak, telef ettirmemek amaçlanır.

Buna çöpgelin de denilir.

Korkuluklar insan biçiminde olduğundan kuşları korkutur o heybetli duruşu ile…

Takvim yaprağında bu kavrama rastladığımda içimden ne hatıralar geldi geçti. Beni çocukluk zamanlarıma götürdü.

İçimden tatlı bir esinti şeklinde gelip geçen fotoğraflar da oldu, mıh gibi çakılıp duranlar da…

Kim bilir sizlerin de bu konuda ne çok anlatacağınız şeyler vardır.

Bazen kendi kendimize korkuluk oluruz.

Ürkütürüz kendimizi.

Kendimiz kendimizden korkarız.

Çok sevmekten korkanlarımız olduğu gibi fazlaca sevilmekten korkanlarda olur.

Hakkını vermek zordur çünkü…

Her sözün ve duygunun bir hakkı vardır. Hakkını veremeyeceğin söz yüktür. Baş edemeyeceğin duygu yüktür.

Hakkını verebildiğin zaman oysa tamamlanırsın. Korkuların izale olur çünkü yüzleşmiş olursun.

İçindeki boşluğun farkına varır, bunu tespit edersin. Hükme varırsın kısacası. Var olana karşı yokmuş gibi davranmazsın.

Yokmuş gibi davranışlar korkuluk dikme davranışlarıdır.

Aslında yoksun ama var gibi yapıyorsun.

Korkuluğu devirdiğin vakit cesaretini toplamış olursun. Ona sığınmaktan vazgeçişin ilk hamlesi budur.

Kendi eksiğini, noksanlığını, yarımlığını, tamamlanmamışlığını görürsün.

Bu büyük cesaret ister. İnanın.

Herkesin göze alabileceği bir eylem değildir.

Eksikliğini kabul ettiğinde tamamlanmaya olan ihtiyacın içinden ses vermeye başlar. Baş kulağı ile duyulamayacak bu iç seslenişe yürek kulağını tuttuğun vakit kendini işitmeye başlarsın.

Bu ise ikinci hamledir.

Bunu başardığın an tamamlanmaya olan ihtiyacını dile getirmeye sıra gelmiştir artık.

Ruhun, ruhunu sulayacak can aramaya başlar.

Ruh, ruhu tanır.

Can, cana can olur.

Kendine münasip ruhu bulur ve bir bakmışsınız ki onlar kendi aralarında halvete başlamışlar bile…

Bu duyuşlar dünyasal değildir.

Ruhun hissedişi, duyuşu, buluşu, buluşmasıdır. Bizim bilmediğimiz ölçüleri vardır. Kendilerini bulup hemdem olmayı başarırlar.

Sana hayret etmek kalır çoğu defa.

Ve şükür elbette…

Bu dünya sürgününde can olacak canı bulması ruhun yüklendiği görevin bir gereğidir aynı zamanda…

Onlar kendi tenhalarında söyleşir dururlar.

Onları rahatsız etmemek, dünya ile yormamak gerekir.

Cennetin esintisini almış o ruhlar özlerini bulmuş ve hakikati dilleşirken rahat bırakmak gerek.

Onlar korkuluklardan korkmaktan vazgeçmiş, kendi kara deliklerini fark etmiş arif kişilerdir.

Korkuluklarını korkusuzca deviren ve iç boşluklarını vuslatı yâr ederek doldurabilenlere selam olsun!

http://www.habername.com/yazi-ugur-canbolat-korkuluk-11998.htm

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir