YÂR-İ YÂR

NE arar ki insan yaşadığı dünyada bundan gayri!

Yâre yâr olmak ne büyük bir bahttır.

Ne saadetli bir var oluştur bu diyerek tasdik etti sohbet arkadaşı kendisini. Konuşmaları bir hitabe gibiydi. Kesmeye kıyamadım inanın. Yürek meydanının en üstüne çıkmış oradan sesleniyor gibiydi.

Bana dinlemek düştü. Şöyle devam etti.

Yâr-i yâr olmak yiğidim yâr-i sâdık olmakla mümkün.

Unutma bunu.

Buraya ermek ise mûti olmakla ancak elde edilir.

Demiştim sana vaktiyle hatırla; hayat karşılıklı itaat ile kemâl bulur.

Zirve ancak böyle elde edilir.

Yağmurun, güneşin, rüzgârın, toprağın itaatini düşün. Ne kadar da mûti değil mi?

İsyan iyi bir şey değil her zaman yiğidim.

Nereye olduğu çok önemli.

Bir yere itaat ediş genellikle başka bir noktaya isyandır zaten.

Öyle değil mi?

Nefse isyan edersen gönle mûti olursun.

Kötülüklere bayrak açarsan iyilikler diyarının makbulü sayılır, hürmet görürsün.

Sen baş eğenlerden ol. Ama nereye?

Hakka, hakikate, gönlündeki imana, yâranına, dostlarına…

Yâr-i sâdık ol sen. En mühimi bu.

İtaat et.

Başını veren gönlü alandır yiğidim.

Bu meydanda baş vermeyen ne sâdık-ı yâr olur ne de yâr-ı yâr!

Demem o ki; Kalbine sâdık ol, sâdık-ı yâr ol…

Ol ki; yâr-ı yâr olasın.

Hiçbir kelimesini yere düşürmedim bu seslenişin.

Hepsini paylaştım.

06.03.2018

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir