İyilik Hikâyeleri Biriktiren Şair

UĞUR CANBOLAT

Dini literatürde “Amel-i Sâlih” çok önemli bir yer tutar. Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim bu vurguyu önemle ve ısrarla yapar. Bireysel sorumluluklarımızın yanı sıra başkalarına iyilik taşıyan, barış götüren, şifa sunan, hayatı anlamlı ve daha yaşanılır kılan dokunuşlar olarak anlayabileceğimiz bu kavram her zaman dikkatimi çekmiştir.

Şair bir gönlün duyarlılığı ile bu konuda yapılan faaliyetler, dile getirilen ayrıntılar, konuşmacıların yürek kokan sunumları hayli dikkatimi çekmişti.

Konuşmak bugüne nasipmiş. Biz sorduk şair Ersin Karaca sizler için cevapladı.

UĞUR CANBOLAT

___

İyilik Nedir?

-İyilik, ilk bakışta alelade, önemsiz ve sıradan gibi duran ancak üzerinde durup, düşündükçe derinleşen, sizi kendi aurasına, gizemli dünyasına çeken bir kavram gibi geliyor bana. Öyle bir gizem ki bu üzerinde düşündükçe tüm evreni dahi içine alıyor. Kâinatı kuşatıyor. Hz. Peygamber ‘‘Güleryüz, sadakadır.’’ diyor. Burada demiş deyip geçemeyiz. O bu sözü söylemiş evet. Ancak her an tazeliğini koruyan kıyamete kadar da canlı kalacak bir söz bu. Sadaka da bir iyilik olduğuna göre iyilik muhatabımıza gösterdiğimiz minik bir tebessümle başlayıp evden çıkarken, trafikte, otobüste, iş yerinde, alış-verişte her hal ve koşulda içimizi dışımıza yansıtan bir ayna konumunda bir davranış biçimidir iyilik. Türkçe’mizde ‘‘iyi halden’’ diye bir tabir var. İyiliklerimiz, iyi düşüncelerimiz yaşam felsefesi haline geldiyse yani halimizi, iyi hale çevirdiyse ‘‘iyi insan’’ ibaresini hak etmiş olabiliriz. İyilik hal / halimiz olmalı.

İyilik biriktirmek neden önemli?

-İlginç bir soru. İyilik biriktirmek deyince Dale Carnegie’nin meşhur ‘‘Dost kazanma, iş başarmak sanatı’’ kitabı geldi aklıma. İyilik yaptıkça da dostun artar vesaire… Özünde dostlar artmaz. Belki arkadaşlar artar. Dost çok başka bir şey çünkü. Dostlukta kefalet vardır. Kefalette bağlayıcıdır.

İyilik biriktirmeye gelince. Birisi çok arkadaşım, çok sevenim olsun, sevileyim, sayılayım düşüncesiyle herkese iyi görünüyor ve iyi davranıyorsa burada iyilikten bahsetmemeliyiz. Orada ticaret var. Bir yerde ticaret yapılıyorsa tüccar vardır. Tüccar olamadıysa bile tezgahtar vardır.

İyilik hikâyeleri seri toplantıları yaptınız. Bu ihtiyaç nereden doğdu?

-İyilik hikâyeleri seri toplantıları 33 bölümden sonra tatile girdi. Devam eder mi bilemiyorum.

 İhtiyaç olarak bahsetmedim. 2018 yılında ‘Sus Adası’ şiir kitabım yayınlanmıştı. Kitap tanıtımına beklediğimin bir hayli üzerinde katılım oldu. Bu hayat şartlarında kilometrelerce uzaktan gelenler oldu. ‘‘Bu güzel insanlarla acaba başka bir şey yapılabilir mi?’’ diye düşündüm. Sonra İyilik üzerine bir şey yapılmalı. Bu konu bir kenarda duruyor ve insanlar daha çok iyilikten bahsetmeli acaba bunun üzerine gidilebilir mi diye düşündüm. İlkay Şamlı hanımefendi, Mücahit Kocabaş beyefendi ve eşim Candan hanımefendi ile bu konuyu istişare ettim. Olması noktasında bana cesaret ve destek verdiler. Dahası Allah onlardan razı olsun, 33 program boyunca da daima yanımda oldular.  Sonra Mücahit Akıncı kardeşim dahil oldu. Programlarda müzisyen arkadaşlarıyla gelip o harika sesiyle nefes aralarında birbirinden güzel katkı sundular.

Bu toplantıların konuşmacıları kimlerdi?

-Program’ın 1.si Üsküdar Abbara Kahve’de oldu. 33 program boyunca her konuk ile iyilik üzerine konuştuk ancak iyiliğin belki iyilikten sayılmasını sağlayacak olan kavramlar üzerinde durduk. Ve her konuk ile farklı bir tema üzerinden konuştuk. Bu minvalde sonrasının şekillenmesi adına 1. Konuk benim için çok önemliydi. İtiraf etmeliyim ki bu program duygu dünyamda oluştuğu ilk andan itibaren duygu ve düşünce adamı velüd yazar Mustafa Özdamar’ı konuk almaktı. Düşüncemi İlkay Şamlı’ya açtığımda. ‘‘Kendisi Tv’lerden vs gelen birçok program teklifini kabul etmiyor. Ama ben bir asistan arkadaşımla konuşayım.’’ dedi. Sormuş Aynur hanımefendi Mustafa Özdamar Hoca’ya: İlkay’ın arkadaşı var ya, sizinle program yapmak istiyormuş?’’

-‘‘Hangi arkadaşı?’’

-‘‘Hani var ya Ersin’’

-‘‘Amin, amin, amin.’’ şeklinde cevap vermiş. Böylece hocanın 1. amin’i olur anlamına geldi, 2.amin’i program için 3.amin ise bana yapılmış güzel bir dua oldu. Böylece Mustafa Özdamar hocayla iyilik kavramının en önemli arter yollarından biri olan selam temasını işleyerek ilk programımızı gerçekleştirdik. Sonra İsmail Acarkan, Ahmet Turgut, Prof. Dr. Mim Kemal Öke, Prof. Dr. Nurullah Genç, Prof. Dr. Kemal Sayar, Uğur Canbolat, Yusuf Tosun, Ömür Coşkundere, Prof. Dr. Mahmut Kaya, Yusuf Özkan Özburun, Özcan Ünlü, Dr. Senai Demirci, Dr. Serhat Onur, Prof. Dr. Ersin Naif Gürdoğan, Hatice Dilruba Hanımefendi, Rabia Brodbeck Hanımefendi, Prof. Dr. Mahmut Çamdibi, Mustafa Çiftçi, Mümine Yıldız, Hüseyin Akın, Fahri Tuna, İbrahim Eryiğit, Recep Garip, Dr. Cangüzel Güner Zülfikar Hanımefendi, Murat Akbaş, Dr. Verli Şirin, Vehbi Vakkasoğlu, Hıdır Yıldırım, Yavuz Bülent Bakiler, Mehmet Mazak.

Bu seri toplantılara ilgi nasıldı?

-Programlara ilgi ve alaka gayet iyi ve güzeldi. Bu arada Allah gani gani rahmet eylesin. Emin Üstün beyefendi tensipleriyle Emin Evim programının sponsoru olmuştu. Rahmetli olmadan önce bir grup arkadaşı ile birlikte bizzat kendisi de programımıza dinleyici olarak katılmıştı. Muhtemelen Emin Üstün Bey hayatın da katıldığı son program olabilir İyilik Hikâyeleri. Programın teması ilgi çekti öncelikle mesela Kemal Sayar o kadar yoğunluğunun içinde bu programda yer almak için özellikle zaman ayarlayacağını belirtmişti. Biz bu temayla Youtube’de yayınlara başlayınca ardından iki ulusal kanal da aynı başlıkla programlar başladı.

Burada yapılan söyleşiler kitaplaştı. Beklentiniz karşılandı mı?

İyilik Hikâyeleri’nin ilk 9 bölümü H Yayınları tarafından kitaplaştırıldı. Ancak kitap çıktığında pandemi’nin yoğun dönemiydi. O açıdan biraz talihsizlik olduğunu düşünebiliriz. Kitap satışı biraz artarsa yayınevi diğer programları da yayınlamak istiyor. Biz de arzu ediyoruz. Zira İyilik Hikâyeleri şehir şehir gezip, bilhassa genç kardeşlerimize iyiliğin seslerini taşımak, ulaştırmak dahası duymak, dinlemek istiyor.

İyilik hikâyelerini şair duyarlılığı ile deşmek lezzeti arttırdı mı?

Efendim bazı sorular heyecanlandırıyor. Şiir deyince insan bir duruyor. Hele şiir ve iyilik, şair duyarlılığı ve iyilik hikâyeleri denildiğinde beklentiyi belki yükseltmiş oluyoruz. Şiir yazmaya çalışıyorum. Ama şair duyarlılığı dediğiniz zaman o bende var mı? Emin değilim. Öğreniyorum desem daha doğru olur. Zira şair olmak ile şiir yazmak farklı şeyler diye düşünüyorum. Şairlik, öyle bir gizem ki, hem herkeste var gibi görünen hem de çok çok az insan da bulunan bir haslet. Burada her şiir yazan şairdir demek kolaycılığına kaçabiliriz, ancak gerçekler farklı söylüyor. Şair’in istilahi köklerine indiğinizde kendinizi çok derin dehlizde buluveriyorsunuz. Sorunuzda değindiğiniz lezzet konusuna gelince o kitabı okuyanların verebileceği bir cevap.

Şair olunur mu doğulur mu?

Şiir yazan olunur ama şair veya ozan doğulur. Herkes ses rengine göre bir teknik geliştirip çok güzel türküler yakıp havalandırabilir ama Neşet Ertaş olmak için doğal bir öz gerekli. Neşet baba farkı o türküyü söylerken tüm hücrelerine söyletmesindedir. Yaşar Kemal’in Sait Faik Abasıyanık ile yaptığı röportaj:  ‘‘Ne var ne yok Sait?’’ dedim. ‘‘Hikâye yazıyor musun?’’    ‘‘Yok ‘’ dedi, ‘‘yaşıyorum.’’

İşte şair’den dökülen mısralar da, hiç hesapsız hatta çılgınca ve tüm hücrelerinin söylediği sözün giyindiği elbisenin adı oluyor saf şiir dediğimiz. Ve o da gerçek bir şair tarafından tüllendirilebiliyor.

 Gerçek şair var mı diye sorarsanız hayatta olanlardan Cahit Koytak, Hilmi Yavuz, Yavuz Bülent Bakiler ve Hüseyin Akın isimlerini söyleyebilirim.

İlk şiir ilk heyecan diye sorsam…

On üç yaşındaydım. Keçileri otlatıyordum. Köye zaman zaman gelen düğünlerde bayramlarda uzaktan görebildiğim bir kıza sevdalıyım. Bir sonbahar günüydü rakım biraz yüksek saçlarımı havalandıran bir poyraz esiyor, içim kıpır kıpır. Ve bir anda dökülüverdi.

‘‘Ne zaman bitecek /  Bilemem bu hasretim /  Yok gözümde başka şey /   Gözlerine hasretim.’’

İlk şiirim buydu.

Şairin şiirle çarpışma etkisi ve sonrası…

Şiirin yol açıcı bir yetkinliği var. Zihin açar çünkü. Dünya’ya büyük keşifler bırakan, önemli bilim, siyaset ve devlet adamlarının bazen birinci, bazen ikinci bazen üçüncü hasletlerinin şair olmaları boşuna değil. Büyük adamlar ya şairdir ya da şairleri sevenlerdir. Mesela Ömer Hayyam. Devlet adamları tarafından çok büyük iltifatlar görmüştür. Sadece bilim adamlığından mıdır? Bence daha çok şairliğindendir.

Şair olarak beslenme kaynaklarınız neler?

Geçenler Şakir Kurtulmuş hoca bahsetmişti. Genç bir yazarın etkilenmemek için başka şair ve yazarları okumadığını söylemiş. Şair veya yazar okumadan yazamaz. Yazsa da eksik kalır diye düşünenlerdenim. Okumadan yazdığını söyleyen ya büyük bir dâhidir ya da palavracının biridir.

Yürüyüş yapmak nasıl kanı tazeliyorsa okumakta zihnimizi tazeler. Şiir için ise malzeme aranmaz zira hayat belirtisi olan (ki buna dağlar, taşlar dâhildir.) her şey berrak bir şiire malzeme taşır durur.

Şair için bir yangın habercisidir diyebilir miyiz?

Merhum şair Şemsi Belli’nin bestelenen güzel bir şiiri vardır.

‘‘Gönül penceresinden ansızın bakıp geçtin / Bir yangının külünü yeniden yakıp geçtin.’’

Her şiir içimizdeki yangına dokunduğu için bizi uyandırır. Bir mısra, bir söz bizi bambaşka âlemlere götürüverir. Şiir’deki bu tılsımsı etki başka hiç bir türde yoktur. Bundan olsa gerek şiir her nevi aşkın sözcüsü olmuştur. Her nevi aşk’ta yakar ve geçer çünkü. Geçer de ama geçip gidenlerden olmaz o. Evet yakar, geçer ama sizi o yanmış halinizle bekler. Bekler ki kendinize gelesiniz. Yangın ne, yanmak ne, sönen, söndüren ne bilesiniz diye.

-Şair diğer insanlara göre acılara duyarlılık açısından daha duyarlıdır diyebilir misiniz?

Evet, öyledir. Toplumun vicdanını yüreğinde taşıyandır şair. Yoksa bir İstiklal Marşı, Çanakkale Destanı, Bayrak şiirleri ortaya çıkmaz. Kaside-i Bürde, Mevlid-i Şerif yazılamazdı.  Muhalif bir duruşu vardır şiirin. Tüm olan bitene karşı farklı bir bakış açısı yakalar şair. Bütün yazın dalları olanı-biteni anlatma çabası içindeyken şiirin hiç öyle anlatmak, izah etmek, ikna etmek gibi bir derdi yoktur. O kendince çığırır türküsünü. Şiirin bütün çabası hiç yakası açılmamış, güneş görmemiş şeyler söylemek ve hiç düşünülmeyeni düşündürmek içindir. Bunun için kendine has bir yol bulmaya çalışır. Bu durumda şiirin kendi kozasında örülürken yaşadığı sancıları, boğum boğum örseleyen bohemi izah eder.

Sünmüş, öksüz ve çocukça üşüyen anlar iyilik hikâyelerinin neresinde yer alıyor?

Sünmüş, öksüz ve çocukça… Böyle bir şey vardı. Sus Adası’nda yanılmıyorsam 1. Şiir olan ‘‘Sessizlik Senfonisi’’nde geçen; 

‘‘ Dişi kuşlar, tüm yuvalar bozuluvermiş / Sünmüş, öksüz ve çocukça üşüyen anlar

   Her biri böyle, gölgede uzanıvermiş /  Uğultularla ağlayan düşünen dallar.’’

 Esip geçti aşk temi mevsim gibi ömür / Arzda arzuda Azrail rüzgâr yankılanır

Gök vakumlar ve çeker dallar pür dumur / Nihan yüzü bu kızıllık hükümde kalır.daha uzun bir şiir artık nasıl anlarsanız…

Şiiriniz ne zamanlar doğar? Belirli bir vakti bekler mi?

Şiirden şiire değişmektedir bu durum. Son yazdığım ‘‘Her dönüş bir zafer’’ şiiri mesela olduğu gibi yazılır yazılmaz dergiye gönderdim. Ama öyle şiirler var ki yıllarca sizinle birlikte dolaşıp duruyor.

Adam işi / Züleyha’dan geçip kuyuya inmek

Anladım şimdi / İsmail teslim demekmiş

Ebedi yanılgıdan dönen İbrahim benim.

Değişmeyen acılara şair neler sorar?

-Çiçekli bir gün şiirinden bir bölüme atıf yapıyorsunuz. Değişmeyen acılara artık bir şey sormak mümkün değil de bir şarkı veya bir şiir değişmeyen acılarımıza dokunduğunda bizim için derinleşir ve anlam kazanır. Aslında şiirler ve şarkılar ekseri istikamette bizim açık duran yaralarımız sayesinde kalbimize inebilir ve orada bir yer bulabilirler. Değişmeyen acılarımıza bütün şarkılar, şiirler hücum ediyor diye hissediyorsak hatta bazen bir bebeğin ağlaması, bir kedi miyavlaması bizi derin kederlere yuvarlıyorsa muhtemelen melankolik bir dalga içindeyiz demektir.

Şiir boşluğu deşer mi, doldurur mu?

-Enteresan bir soru. Şiir gönlümüzün açık kalmış yaralarından sızar. Burada boşluktan ne anladığımız önemli. Baktığımız halde görmediğimiz şeyse maksat evet orada boşluğu deşmiş oluyor. Ama boşluğu havanda su dökmek mi derseniz o biraz şiire haksızlık olur. Doldurur mu? Evet. Hatta doldurulan molozların üzerine devasa bir medeniyet kurabilecek güce sahiptir şiir.

Kendini şiir de bulmak mı, şiiri kendinde bulmak mı?

-Kendinizi şiirde bulmadan şiirdeki siz görünmeyecektir. Az veya çok her insan biraz şiirdir. Şiirdendir. Dolayısı ile herkeste şiir vardır. Kendini bulan insan şiirle olan alakasını da keşfeder. Bu keşif ona şiir ülkesinde bir başkent kurmasına yol açabilir.

İyilik hikâyeleri biriktirme konusunda şiirin misyonu nedir?

İyilik hikâyeleri ve şiir güzel bir alaka kurdunuz. Şiirle alakam olmasaydı kuvvetle muhtemel iyiliğe dair böyle bir adım atma cesaretini bulamazdım.

Dergilerin şair için değeri nedir?

Dergiler konusu konuştuğumuz konuların en sevimsizi olabilir. Hiç sevimsiz taraflara değinmeden şöyle ifade etmek isterim. Edebiyat dergileri her ne kadar birer ikişer kapansa da basılı dergilerin misyonunu tamamlamadığı kanaatindeyim. Basılı dergiyi durdurup dijitale geçmek hala erken. Bu konuda öncülük etme iddiasında olan varsa çok yanlış yolda diyebilirim. Bu konuda basılı dergilerin dijitale öncülük etmek değil basılı kalmak için yeni çözümler üretmeli diye düşünüyorum. Benim için basılı dergiler çok kıymetli. Daha önce Ay Vakti, Şiar, Yedi İklim, Rabarda, Granada gibi dergiler de şiirlerim çıkmıştı. Son 5 yıldır Aydos ve Teferrüc dergilerinde şiirlerim yayınlanıyor. Sıddık Hoca’nın Aydos için Ercan Hoca’nın Teferrüc için arayıp şiir var mı? Bir sayfa boşum var demesi tetikleyici etki yapıyor. Bir kenara tıkmış olduğunuz şiir parçacığı ortaya çıkıyor bazen bir makyajla bazen olduğu gibi dergide kendine yer buluyor. Onun yayınlanması ise yenilerinin yazılması için bir teşvik değeri taşıyor.  Bana İyilik Hikâyeleri ve şiir konusunda bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum.

KUTU İÇİNDE

ERSİN KARACA KİMDİR?

1973 yılında İstanbul’da doğdu. İşletme Okudu, Meslek hayatına 1991 yılında Pendik Gazetesinde başladı. Süha Görenli’den Profesyonel Satış Ve Pazarlama, Murat Erkartal’dan Reklamcılık ve Sıcak Satış Teknikleri, Metin Yazıcı’dan Gazetecilik ve Pratik Reklam Satış Teknikleri, Prof.Dr. Ali Atıf Bir’den Reklamın Temelleri eğitimleri aldı.

Şakir Kurtulmuş ve Nurullah Genç şiir ve edebiyat atölyelerine katıldı.

İlk deneme, köşe yazıları, röportaj ve şiirleri Pendik Gazetesi ile Geçit Dergisinde yayımlandı.

Farklı radyolarda “Mısraların Dilinden” programını hazırlayıp sundu. 

Muhtelif sektörel dergilerde yayın yönetmenliğinde bulundu.

2018 yılından itibaren ayda bir yayımlanan kültür sanat söyleşi programı olan ‘’İyilik Hikâyeleri’’ programını hazırlayıp sunarak 33 programda 33 farklı konuk ağırlayarak programın birinci periyodunu tamamladı.

 2011 yılında Berneva, 2018 yılında Sus Adası adlarıyla iki şiir kitabı yayımlandı.

2021 yılında İyilik Hikayeleri’nin ilk dokuz bölümü H yayınları tarafından kitaplaştırıldı.

 Ay Vakti, Aydos, Yedi İklim, Şiar, Granada, Teferrüc, Rabarda dergilerinde yazı, öykü ve şiirleri yayımlanan Karaca, evli olup Ali Tahir ile Yasin’in babasıdır. 

22.03.2023

https://www.istiklal.com.tr/haber/iyilik-hikayeleri-biriktiren-sair/746538

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir