Anlamını Buldun mu?
UĞUR CANBOLAT
“HER ŞEYİN bir mânâsı var.
Mânâsı olmayanın varlığından söz edilemez. Varlık mânâ ile kendini bulur.
Anlamsız bir nesne yoktur.
Var olan her şey mânâsı olduğu için vardır.
Rüya mesela, anlamı olmasa değeri olur muydu?
Hayallerinizi düşünün. Eğer sizin için kıymetli bir mânâsı olmasaydı çöpten farkı kalır mıydı?
Emek çeker miydiniz uğrunda, yorulur muydunuz?
Yatırım yapar mıydınız zuhura gelmesi için?
Anlamı olmasa sever miydiniz peki? Mânâsı olmasa sevilir miydiniz, muhibbiniz tarafından?
Yâr olur muydu? Yârenlikten bahis açılabilir miydi anlamı yoksa…”
…
SÖZ bohçasını bu peşrevle açardı.
Ele aldığı konu ne olursa olsun bu zaviyeden bakıp yorumlardı.
İçiniz dışınız mânâ olurdu.
Meseleyi o derece vurgulu ifade ederdi ki, teşvişe düşerdiniz. Tereddütler yumağına dolanırdınız ve içten içe “Peki, benim mânâm nedir?” sualinin amasız kıskacında can çekişmeye başlardınız.
İşte tam burada son kurşununu atardı: “Mânânızı bulun. Anlamınıza vâkıf olun. Yaşadığınız anlam kayıpları varsa şimdiden tezi yok telafi edin. Yoksa heder olursunuz. Âlemde her şeyin mânası varken mânâsız kalmak nedir yahu? Yakışır mı hiç?”
…
GERÇEKTEN öyle değil mi?
Bir çocuk için annenin sarılmasının yerini sarılmaktan başka ne doldurabilir?
Büyümüş olsak bile üzerimizdeki bütün negatif enerjileri topraklayıp stresin asit kuyularından çekip çıkararak kim bizi bize iade edebilir?
“Bunca diyar gezdim gözlerin için” diyen acıklı yüreği o gözlerin aşk cereyanı taşıyan mânâlı bakışlarından gayrı kahırdan ne kurtarabilir?
Sevilenin anlamlı bir sabah tebessümünün yerine neyi koyabiliriz ki…
Sımsıcak selamların, gönül taşıran merhabaların, yolları aştıran hasretlerin, geceleri uzatan vuslatların bilinen ve bulunan anlamları yitirilirse geriye ne kalır?
Hayatımızın fizik yanlarını bile yaşanmaya değer hâle getiren diğer unsurları da tek tek düşünün.
…
BİR defasında “Efendim mânâmızı nasıl bulacağız? Kendi kendimize verdiğimiz anlamın sahih olduğundan nasıl emin olacağız?” demiştim de tüm akşam mesele bu mihverde dönmüştü.
Vahye dayanmayan her mânâ sahteydi ona göre. Fahr-i Kâinat Efendimizin mübarek sünnetinden, uygulamalarından onay almayan her mânâ hükümsüzdü. Taklitten öteye gidemezdi. Bu sebeple bir aslımızın olması kaçınılmazdı ve o asıl ilahi mesajdan başkası olamazdı.
Bunları etraflıca izah ederek örnekler vermiş, “Kurdun, kuşun mânâsı var yârenler” demişti.
“Tepenin, dağın, ormanın mânâsı var. Otun mânâsı var. Toprağın, filizin, fidanın, yazın, kışın, baharın, sonbaharın mânâsı var. Kuşkusu olan güçlü şairleri okusun. Betimlemeleri kavrasın. Hikâyeler okusun. Rumuzlara aşina olsun. Kendi konumunu tespit etsin” demişti.
Derin bir nefes aldıktan sonra devam etti: “Anlamınıza ulaşın ve tanışın. Tersi kendinizi tanımamak olur. Bulmamak, kavuşmamak olur. Istıraplar yüklenirsiniz yoksa. Kaygıların çengeline asılırsınız. Korkuların esiri olursunuz. Mânâsızlığın olmadığı şu kâinatta anlamınızı bulamamaktan daha azap verici ne olabilir? Cehennemi başınıza geçirmekten farksız olan bu durumdan çıkın ve mânâ cennetinize kavuşun.”
…
ANLAM bir şeyin görünmeyen içyüzüdür. Akla en yakın sebebi, gönle en uygun verisidir.
Kişilik anlamla kazanılır. Yerli yerine konulur ne varsa. Ruhlar amacına yönelir. İstikamet tayin edilir. İstinat noktası tespit edildiğinden güç ve kuvvet kazanılır.
Anlamını bulmak iyi ile kötüyü ayrıştırmak ve iyiden yana tavır koymakla elde edilir.
Anlamına kavuşmak faydalıyı tehlikeli olandan, zarar verenden, ziyana uğratandan çekip çıkarmakla mümkün olur. Anlamını bulmak “Vakit bilincine” ulaştırır. Mekân tarifi ve yön tayini yaptırır. Kıbleyi belirlemeni sağlar.
Mânâsını bulan insan diğer varlıkların mânâsını da kavrayacağından bütün yaratılmışlarla ünsiyet tesis eder. Bu ise ortak bilince ve bütünlük anlayışına taşır.
İşte o zaman sevmek nedir, özlemek nasıldır, kavuşmaktan maksat nedir hepsi açığa çıkar.
Lafızlar kuru harfler olmaktan çıkar. Derinlik kazanır. Can bulur. Somuttan soyuta yolculuk edilir.
Rüyalar tabirini bulur. Hayaller peçesini açıp gökçek yüzüne baktırır. Hadiseler kuru yaşanmışlık etiketinden kurtulur, sebep ve sonuçlarıyla yorumlanarak ibretler çıkartılır.
…
“ANLAMINI buldun mu?” sıradan bir soru değildir. Sıradanlıktan çekip çıkaran bir sualdir.
Bu sebeple mühimdir. Kenara atılmamalıdır. Atanın akıbeti, atılmak olmaktan kurtulamamaktır.
Evet, müthiş bir sohbetti. Önce dondurdu sonra donattı.
16. yüzyıl divan şairlerinden Âşık Çelebi’nin en önemli eseri olan Meşâ’irü’ş-şu’arâ’da geçen şu sözüyle toplamıştı söz bohçasını:
“Bi’llâhi görün ‘Âlemde ma’nâ dükendi.’ Dirler / Hâşâ ki ma’nâ dükene!
Dünyâ tolu ma’nâdur / Hüner bulmakdadur.”
Hüneriniz bol olsun erenler.
Ya Selam.
27.12.2025


