GÜL VE KALP

GÜL mü kalbin mahsulü idi yoksa kalp mi gülün güldürmesinden meydana gelmişti bilemediler.

Birinin elinde sunmak üzere sevda baharlarından derlenmiş güller vardı.

Diğeri ise sadece elini kalbinin üzerine götürebilmişti. O kadar.

Bu gül ile kalbin karşılaşmasıydı.

İlkti.

Her ikisinde de heyecan fırtınası gözleniyordu ancak dozlarının ne olduğu bilinemiyordu.

Sözden, sözü çoğaltmaktan yana değillerdi.

Sözün manayı daralttığına inanıyorlardı.

Biri “kalbim bir derya dilimdeki ise bir damla” deyivermişti beklenmeyen bir anda.

Diğeri tasdik edercesine gözlerini kısmıştı.

Kalpler anlaşabiliyordu. Bu sebeple dilin gürültüsünden kaçıp sessizliğe bürünmüşlerdi.

Değil mi ki, gönüller bir…

Değil mi ki, tınılar aynı…

Değil mi ki, hissedişler ortak…

Değil mi ki, heyecanlar tek…

Sözü yormaya ne gerek vardı.

Biri elimde çiçekler demişti taze aşk baharlarından ıtırlanmış…

Diğeri elini bağrına götürüp tam kalbinin ortasına basmıştı; “işte yurdun burası” dercesine…

Gül ve kalbin buluşmasıydı bu.

Sonra ne mi oldu?

Sonrasının ne önemi var ki!..

30.09.2020

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Related Post

  • Kaidesi Olmayanın Gailesi Olur

    UĞUR CANBOLAT YANAŞIK düzen eğitimine ilk elden alınmıştık. Askerliğe dair hiçbir kuralı bilmiyorduk. Sadece akşamüzeri teslim olmamızdan sonra neredeyse üstümüze…

    Read More

  • ANLAYARAK İMAN ETTİĞİN KİTAP

    UĞUR CANBOLAT AHLÂK-I HASENE erleri, anlayarak kitaplarına iman edenler arasından çıkarlar. Her ne pahasına olursa olsun anlayarak kutsal metinlerini kaybetmemek…

    Read More

  • Şiirini Kaybeden Milletleri Felaketler Bekler

    Şiir denildiğinde sadece romantik duyguları hatırlamak, ergenlik dönemlerinin hissiyatıyla sınırlamak yanlıştır. Elbette bu duygular şiire yansır ancak şiir bunlardan ibaret…

    Read More