UĞUR CANBOLAT
CİMRİLİĞİN hunharca pazarlandığı bir çağın insanlarıyız. Bu iş öylesine ustaca yapılıyor ki, kişi kendisinden çaldığının farkında bile olmuyor. Neredeyse çoğumuz kendisinden çalan hırsızlar durumundayız ve bunu maruz kaldığımız kimi propagandaların güdülenmiş beyinleri olarak gerçekleştiriyoruz.
“Kendini sev” önermesi mesela…
Evet, insan değişmez sabitesi olan vahyin öngördüğü ölçüler içerisinde kendisini sevmeli ancak sınırları aşarak sevgisini sadece kendisine yöneltip başkalarını sevme konusunda cimrilik yaptığında Rabbimiz tarafından kendisine ihsan edilen bu özelliğinden başkalarıyla paylaşması gereken hazinesinden hırsızlık yapmış olmuyor mu? Sonu özsever olmak gibi şişirilmiş bir ego ve tüm muhabbetini kendisine yönelten bu anlayış hayatı kurutmuyor mu? Kalbimizi kötürüm hâline getirmiyor mu?
Ve bu kendinden çalmak değil mi?
…
KENDİLİK bilinci açısından ciddi bir körlük anlamına gelen cimriliğin pençesinden kurtulmalıyız. Hayatla cimrilik üzerinden değil cömertlik üzerinden sahih ilişkiler kurmalıyız. Bunu başaramadığımız vakit aile ilişkilerimiz zarar görüyor. Çocuklarımızla olan münasebetimiz bile çıkara dayalı hâle geliyor. Dost ve arkadaşlarımız ile sosyal münasebetlerimiz de ne yazık ki aynı paranteze hapsoluyor.
Ve hayat yaşanmaya değer olmaktan çıkıyor.
…
HER birimizin kişisel kimliklerini birbirinden ayıran nitelikleri var. Bunları fark etmek ve üzerinde düşünmek kendinin hırsızı olmak istemeyenler için belirleyicidir. Bilişsel, duygusal ve davranış açısından farklılıklarımızı açığa çıkarıp bunları istikamete sokmak en mühim vazifelerimizden. Farklı durumlara ilişkin kendimize mahsus karakteristik hususiyetlerimizi ve bunlara bağlı açmazlarımızı, risklerimizi göremezsek eğer modernizmin cezbedici yalan sunumlarla bizleri çekmek istediği tuzağa çok kolay yakalanacağız.
Ve zaten mevcut durum budur.
…
EYLEMLERİMİZİ düşünce biçimlerimiz şekillendiriyor. Seçimlerimizdeki farklılıklar buna bağlı. Tutum ve davranışlarımızı belirleyen kişiliklerimizi avuç içimiz kadar net bilmediğimiz vakit kimi hayat koçlarının para kazanmaya endeksli güdülemelerinin mağduru olmaktan kurtulamayız.
Yüce kitabımızın bizlere en güzel kıssa olarak sunduğu Hazreti Yusuf’un ve diğer Nebi’lerimizin hayat hikayelerinin psikolojik tahlillerini yapıp hakiki çözümlemelere ulaşamadığımızda sosyolojimizin dinamiklerini de fark edemeyeceğiz.
Ve acınası kendisinden çalan hırsızlar olarak bedenimizi sürüklemeyi sürdüreceğiz.
…
İÇE dönüklüğümüz, dışarıyla ve ötekiyle olan ilişkilerimiz, hayata uyumluluğumuz, deneyimlere açık olup olmadığımız, heyecan ve coşkularımızı gösterme yöntemlerimiz, negatif duygularımızı açığa vurma tarzlarımız, açık sözlülüğümüz veya imalardan sık yararlanmamız, fedakarlıklarımız, aidiyet duygumuz, hayatı ve varlıklarımızı paylaşma veya cimrilik derecesinde kısıntıya gitmemiz ile tüm bunlar hakkında sorumluluk alamayışımız gibi yüzeysel baktığımızda farkına bile varmadığımız özelliklerimizi tanıma meselesinde cesarete ve gayrete ihtiyacımız olduğu çok açık. Gerçeğe dayalı sonuçlara ulaşmadığımız müddetçe kendimizden hırsızlık yapmaya devam edeceğiz gibi görünüyor.
…
GÜVENLİK açığımız ciddi oranda büyüdü. Kimseye itimat edemez olduk. En yakınlarımızdan bile sakladıklarımız var ve bunlar az da değil. Hayal kırıklıklarımız mevcut ve bunlar kendimizden daha fazla hırsızlık yapmaya yöneltiyor bizi. Bir düzen tutturamıyoruz, yeterlilik kazanıp erişkin olamıyoruz, başarı arayışında doğru yöntemler belirleyemiyoruz, iyimserlik, ihtiyat ve disiplinli olma gibi konularda sınıfta kalıyoruz.
…
HIRSIZLIK sadece yazılı kanunlar ya da toplumsal meşruiyet düzeyinde mülkiyeti kendine ait olmayan bir nesneyi kullanma ve ondan menfaat temin etmekle sınırlayamayız. Sadece ekonomik değerlerle de izah edemeyiz.
Zamanımızdan da çalıyoruz. Cömertliğimizden çalıp cimriliğimize yükleme yapıyoruz. Sevgimizden çalıp nefretleri arttırıyoruz. İnfaktan düşüp nifaka yakalanıyoruz. Tahkiki imanda zaafa düşüp taklitle tok olmayı tercih ediyoruz. Kur’an-ı Kerim’in değişmez hakikatlerine kalbimizi kapatıp beşerî yorumları aslın yerine ikame ederek tevillere tutunup oradan da hırsızlık yapıyoruz. Fahr-i Kâinat Efendimizin mübarek örnekliği ile yetinmeyip başka arayışlara girerek O’nun üsve-i hasene oluşundan hırsızlık yapıyoruz. Kısacası; ne yazık ki pek çoğumuz manevi kleptomani ile yaralıyız.
…
İNSANLIK tarihi kadar uzun bir geçmişi olan hırsızlık suçunu kendimizden çalma şekline çevirerek sürdürüyoruz. Fiziki hırsızlıkların hukuki karşılığının olduğunu bilerek kendimizi bundan uzak tutarken bahsini ettiğimiz, kendimizden çaldığımız hırsızlık türünün bir müeyyidesi yok mudur ki, bundan kaçınmıyoruz?
Yaşadığımız huzursuzluklar, mutsuzluklar, güvensizlikler, bir yere ait olamama halleri, ulaştığımız nimet ve imkanlardan tatmin olamamamız, tercih ettiğimiz yalnızlığın bunaltıcı atmosferi kendimizden çalmamızın acı bedelleri, cezası değil midir?
Artık bizi bize hapseden cimriliğin pazarlayıcılarına yüz vermeyelim. Hayat ve insanla cömertlik ve paylaşım üzerinden onarıcı ilişkiler kuralım. Kendimizi, kendimizin hırsızı olmaktan kurtaralım.
Ya Selam!
16.08.2025