UĞUR CANBOLAT
ANADOLUDA çocukluğu geçenler için yabancısı olunan bir durum değil. Ailenizin olmasa bile muhakkak komşularınızdan birinin vardır. Diyelim ki bu da yok. O zaman köyün çobanının en kıymetli yâreni olarak defalarca görmüş ve hizmetlerine tanık olmuşsunuzdur. Elinde asası olmayan çoban olmayacağı gibi etrafta fır dönen bir köpek ile önden giden eşeği bulunmayan hiçbir çoban yoktur. Eşek çobanın malzemelerini üzerinde taşımasının yanı sıra önden yol arak istikamet belirlemekte yardımcı olurken köpek ise çevrenin emniyetini alır. Kısacası köy hayatının merkezinde yer alır.
…
EŞEĞİN rast makamında anırdığı bilgisi merhum Prof. Dr. Süheyl Ünver’e atfedilir. Ehlince zor bir makam olduğu bilinir. Güçlü ve sağlam yapılarıyla tanınan eşeklerin seslerinin on beş kilometreden duyulabilmesi belki de bununla açıklanabilir. Kısa bacaklı, geniş gövdelidirler. Koca kulak şeklinde de anılırlar. Türbesi olan eşeklerin varlığından bile bahsedilir. Kılları sert ve kaba, renkleri genellikle gri, kahverengi veya siyah tonlarında olan eşeklerin sesini kötü ses şeklinde yorumlayanlar bunu karşı cinsi görmesi sırasında veya acıktığında ses vermesine bağlarlar. Öyle olsa bile buradan ibret alıp kendimizi asude kılmak yerine aynı davranışı gösterdiğimiz halde kınama çarpıklığımızı kim ne ile izah edecek?
…
YEĞENİMLE köyde bir cenazedeydik. Taziye ikramları sırasında herkes öbek öbek bir yerlere oturmuş muhabbet ediyordu. O sırada tanımadığım biraz yaşça bizden ileride olan biri bulduğu bu fırsatı kendince değerlendirmek amacıyla çoğu hayali ve bir temele dayanmayan dini gibi gösterdiği anlatımlarda bulunuyordu. Kıyafeti ve yaşı sebebiyle ortamı da dikkate alarak dinliyorlardı ama söylenenler hiç ipe sapa gelen şeyler değildi. Araya kaynak yaparak anlatılanların ters düştüğü kimi bazı âyetlerden örnek verip Fahr-i Kâinat Efendimizin mübarek hayatından misaller taşımaya gayret etsem de muhatabım güya kabul ediyor gibi yapıp “Evet, evet” şeklinde tasdik etmesine rağmen hitabetine tam gaz devam ediyordu.
İlginç olan ise Allah’ın âyetlerine ve resulünün sözlerine itibar etmeyen kişiler o anlatımları can kulağıyla dinliyorlardı. Konuşan ortamın hassasiyetini kullanarak insanları enfekte ediyordu. Çaresizlik içinde yeğenime “Ne yapacağız, kim bu?” dediğimde “Ağabey ben tanıyorum. Eşeği önden gidiyor, asla durduramazsın” demişti.
…
“EŞEĞİ önden gidiyor” cümlesini ilk defa duymuştum. Şaşırdım tabi. Oysa ben eşekle ilgiliydim. Çok severdim onları. Haklarında epeyce okumalarım da olmuştu. Çocukluğumun gizli navigasyonuna sahip taksileriydi bir nevi. Rahmetli dedemin eşeği ile kardeşlerimle az haşir neşir olmamıştık. Yan köye değirmene buğday öğütmeye giderdik. Bağımızdan üzüm almaya da. Kimi zaman çoban köpekleri son sürat üzerimize geldiğinde ayaklarımızı üne uzatmaktan gayrı bir tedirginliğimiz hiç olmazdı zira eşeğin yoldan çıkmayacağını, onlardan ürküp kaçmayacağını bilirdik.
Dostumuzdu. Sahibine ve çıktığı yola sadıktı. Bağda üzerine yük vurup yola tek başına saldığımızda eve varır, burnuyla kapıyı açar ve üzerindekilerin alınması sonrasında aynı yoldan geri dönerdi.
Emektarımız ve çocukluk arkadaşımızdı. Bu sebeple aleyhinde söylenenlere pek sıcak bakmam.
…
KAFALAR karışık ne yazık ki bu konuda… Ben olumsuz söylemlere karşın yine de eşeklerden yanayım.
Alçakgönüllülüğü, sabrı, dayanıklılığı ve gücü simgelerler. Çok çalışır, önüne konulanı yer, itiraz edip pasif agresif tavırlara yönelmezler. Kanaatkardırlar zira. Hayvanatın bir nevi dervişi sayılabilecek eşekler için tüm bunlara rağmen nefsani hasletlerden kendini kurtaramamış, gönlünü ve zihnini dünyalıklarla, boş ve faydasız söz ve duygularla dolduran kişiler ile ilmiyle amel etmeyen âlimler için bir metafor olarak kullanılmasına nedense içsel olarak hep itiraz etmişimdir.
Bu kadarla kalmaz tabi eşeğe yönelik vefasızlıklar. Aptal, anlayışsız ve aklı noksan görülenlere “Eşek kafalı” denilmesi içime sinmez. Bir işi lazım gelenden fazla zorlamaya yani bir nevi psikolojik şiddete aynı şekilde “Eşeği yokuşa sürmek” denilmesini de hoş karşılamam.
Hepinizin hemen hatırına geleceği gibi sevilmeyen kişiler hayatın öte yakasına göçtüğünde rahmet dilemek yerine sanki gidip görmüşler gibi “Eşek cennetine gitti” gibi yakıştırmaları da yakışıksız bulurum. Yetkili olduğu halde donanımsızlıktan ötürü etkisiz olan yöneticilerin kendi beceriksizliklerinin yükünü “Eşek başımız birader” şeklinde yine ona yüklemelerini haksızlık sayarım.
…
OYSA eşekler Güneydoğuda devletimize de çok yardımları dokunmuştur. Valiliğe kayıtlı olanları vardır. Terör belasının başımıza sardığı mayınların temizlenmesinde canlarını hiçe sayarak hizmet etmişlerdir.
Şu anlatı çok meşhurdur örneğin: 1950’li yıllarda Amerikalı mühendisler gelmiş Türkiye’ye. Bir kısım imar çalışmalarına rehberlik ediyorlarmış. O zamanlarda biz de yol güzergahını belirleyecek alet yok, eleman yok. Nafia mühendisleri eşeği yokuşa sürüyorlar, arkasından elemanlar şerit metre çekiyor ve eşeğin ayak izlerine kazık çakıp istikamet belirliyorlarmış. Bunu gören Amerikalı mühendis, bu pratiği kavrayamamış ve “Ne yapıyorlar böyle?” sormuş. “Rampada yolun güzergahını belirliyorlar” cevabını almış ama yine anlayamayarak “Nasıl yani?” diye şaşkınlığını dile getirmiş. Bunun üzerine bizimkiler “Eşek % 7 eğimin üstüne çıkmaz, biz de eşeğin izinde kazık çakıp rampada yol güzergahı belirliyoruz” diyerek izah etmişler. Amerikalı şımarık mühendis katılarak gülmeye başlamış ve ardından “Peki, eşek bulamayınca ne yapıyorsunuz?” cümlesiyle sersemliğini ileri taşıyınca yetkili taşı gediğine şöyle koymuş:” Amerika’dan mühendis getirtiyoruz.”
…
EŞEKLER gerçekten çocukluğumdan beri bildiğim iyi bir kılavuzdur. Hafızasının güçlü olması nedeniyle gittiği bir yolu asla unutmuyor ve kesinlikle istikametinden şaşmıyor. Hak ve hakikat yolunda bir türlü istikrar kazanamayan bizler onlara ileri geri laflar söylerken bir “Destur” çekmemiz gerekmiyor mu erenler? Onlar bir şeyler yapıyorsa da fıtratının gereği bu. Diyelim ki, nefsi ve karnı için anırıyor. Bizler insan niteliklerine göre yaratıldığımız halde bu kadar haset, fesat, kıskançlık ve başarı odaklı acımasız bir rekabetin içine sürüklenip “Hep benim olsun, en çok benim olsun” aymazlığı ile sosyal düzeni bozup ahlak dışı eylemlere girişmemizi nasıl açıklayacağız? Dünyayı savaşlarla ateşe atıp yer altı zenginlikleri haksızca ele geçirmek için bölge insanını yokluğa mahkûm ederek açlıkla öldürenlerin eşekliklerini kimin hesabına yazacağız? Yine uygun bir tamlama bulup eşeklere mi yükleyeceğiz?
Bu mantığa göre bizim yaptığımız en büyük eşeklik olmayacak mı?
…
BUNUN günahını ilk “Hârname”nin yazarı aynı zamanda hekim olan divan edebiyatı şairi Şeyhî’ye yüklesek kendimizi kurtarabilir miyiz, bilmiyorum. En iyisi bu kötü tanımlamalardan kaçınalım. Hakaret kastıyla kullanmayalım. Oldukça zeki, dikkatli, arkadaş canlısı ve öğrenmeye meraklı olan bir eşek gördüğümüzde ilk yapacağımız iş gidip güzlerinden öperek özür dilemek olmalıdır. Ayrıca ecdadımıza dedelerinin yaptığı hizmetlerinden dolayı teşekkür etmek acilen ödenmesi gereken borcumuz olmalı.
Ya Selam!
15.10.2025