Arlanmayan Arınamaz

UĞUR CANBOLAT

DÜNYA ile kirlenmişiz. Kusurlarımız haddini daima aşıyor. Beşeriyetimizin icabı olarak elbette tökezliyoruz. Düşüyoruz. Çamurlara bulanıyoruz. Bunların neticesinde de psikolojik olarak sıkışıyoruz. Ağır yaşam olaylarının omuzlarımıza bıraktığı stres yükü azalmak yerine artıyor. Bunlar ise hata yapma payımızı maalesef çoğaltıyor.

UTANACAK işlere bulaşıyoruz ama utanmıyoruz.

Can yakan eylemlere tevessül ediyoruz. Başkalarının canını yakabiliyoruz ancak kendi canımız yanmıyor. Ağır sözler dilimize yer etmiş. Ucu sivriltilmiş oklar misali önümüze gelene atıyoruz. Kalpler kanatıyoruz. Ne var ki, kendi kalbimiz kanamıyor. Aksine hedonizmin girdabına kapılıp kendimizi uyuşturmayı tercih ediyoruz.

ARLANMAK aralamaktır.

Haya perdesini hafif bile olsa aralamak ve içeriye girmeye niyet etmektir.

Onursuz sayılabilecek, haysiyet cellatlığı olarak kabul edilecek fiillerin faali olmaktan çekinmemenin neticesidir bu aralama.

Utanılacak eylemlere girişmek zaten başlı başına yürek kanatması lazım gelen bir iş ama üstüne üstlük bundan utanmamak gibi bir yüzsüzlüğü de üzerine koymak ayrıca düşündürücü…

BU kadar zihinsel yük taşınabilir mi?

Bunca duygusal ağırlığın altına girmek akıl kârı mıdır?

Huzura kanat açmayı engelleyen, kendi kanadını kesmeye eş bu eylemlerin bir izahı olabilir mi?

İyiliklerin celladı olmayı ne vakit öğrendik? Kimlerin öğrencisi olduk biz böyle?

VİCDANI Rabbimizin ruhumuzdaki yankısı olarak öğretmemişler miydi büyüklerimiz?

İnsan kalbini Allah’ın beyti olarak bellememiş miydik?

Bu billur sesi arlanmamız gereken ama arlanmadığımız, sağduyuya engel olan menfi davranışlarla susturduğumuzda nefsimizin ruhumuzda oluşturduğu kaotik kakofoniye nasıl tahammül edebileceğiz? İçimizde öldürdüğümüz iyilikleri ve iyileri tekrar hangi enerji, azim ve nefesle diriltebileceğiz?

HOCAM “Haya ihya eder” demişti. Ardından Rabbimizin Hayy esmasının insandaki muhteşem özel tecellisini anlatmış ve bu harika lütfun kıymetini bilerek kendimizi diriltmemiz gerektiğine işaret etmişti. Ona göre mânâda diri olmak iman uyanıklığı ile mümkündü.

Peki, biz ne yapıyoruz?

Söylemesi elbette yürek burkucu ama biz iman uyanıklığı yerine nefsin uyanıklığına teslim oluyoruz. Diğer adıyla gaflet çarşafına kalbimizin dolanmasını uyanıklık zannediyoruz. Sahte konforların kundaklarında şeytanının ninnisine rıza gösteriyoruz.

ANADOLUMUZDA ar damarından bahsedilirdi.

Şimdilerde unuttuğumuz ve hatırlatanın da ne yazık ki bulunmadığı veya azaldığı bir hercümercin içindeyiz. Arlanmaya niyetimiz olmadığından yakamızdaki akrebi gösterene müteşekkir olduğumuz kadar vartalarımızı işaret edenlere minnettarlık göstermiyoruz. Dahası hücuma bile yeltenebiliyoruz.

Yüzsüz olmamak demektir ar damarı…

Daha doğrusu Hakka karşı yüzümüzün aşağı düşmemesi, nedamete sebep olacak fillerle o tertemiz yaratılmış yüzümüzü kirletmemek demektir. Ahseni akbeh yapmamaktır.

 …

MAHCUBİYET mahrumiyeti engeller. Sefaletin kapısını tıkar. Rüsvay olmayıp fıtratının itibarını muhafazaya yöneltir. Hak katında rezil olmamanın gizli duasıdır.

Hatayı kabullenmek, ona sahip çıkmamak, imanına, ikrarına, haysiyetine, vakarına, istikametine, ülküsüne yakıştırmamak anlamına gelir. Çizgi dışına çıkmanın verdiği pişmanlığın kalpte hissedilmesidir. İçsel yanmanın dışa vurumudur. Bir nevi istiğfardır. Ki, hesap günü bilincine erişmiş olmanın işaretidir.

BÜTÜN mesele arsızlığı bir hayat tarzına dönüştürmemektir. Dönmeyi bilmenin erdemine ulaşmaktır. Arı olmak arlanmayı bilmekle elde edilir. Kendilik bilincine sahip olmanın en mühim nişanıdır.

Ruhsal arınmanın insanı dengeye getirdiği cümlemizin malumudur. Ancak evvela samimiyet ister. Ardından güçlü bir irade koymayı gerektirir. Daha sonra sürdürülebilir bir çizgiye taşınarak kontrollü bir dikkat zaruridir. Bu ise aklı çalıştırmak, kalbi işlettirmek, zihni diri ve duru tutmak, ruhu kargaların didiklediği çöp kutusu olmaktan çıkarıp aralarında ahenkli bir uyumu tesis etmekle mümkündür.

ARI duru olmak toksik anlayış, kavrayış, his ve zevklerden uzak durarak elde edilir. Elbette muhitle bağlantısı vardır. Tabi ki ilişkide bulunduğumuz insanları kapsar. Kulluk çizgisinde yaşamayı esas alanlarla hemdem olup olmamakla bağlantılıdır.

Ayrıca tatlı dilin burada mühim bir yeri vardır. Rıza üzere yaşamanın hükmü bakidir. Düşmanlık, kin, haset, fesat ve münkirlikten el yumakla yakından alakalıdır.

Sözün özü; arlanmayan arınamaz. Arınmaya niyetimiz varsa içine girdiğimiz şu yeni yılda arlanmayı göze almalıyız. Utanmakla yeniden tanışmalıyız.

Ya Selam.

31.12.2025

https://www.istiklal.com.tr/yazarlar/arlanmayan-arinamaz-1079348h

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Related Post

  • Arlanmayan Arınamaz

    UĞUR CANBOLAT DÜNYA ile kirlenmişiz. Kusurlarımız haddini daima aşıyor. Beşeriyetimizin icabı olarak elbette tökezliyoruz. Düşüyoruz. Çamurlara bulanıyoruz. Bunların neticesinde de…

    Read More

  • İtibar ve Muteber

    UĞUR CANBOLAT BİTMEYEN bir enerjisi vardı. Kim kucağına alsa aynı his anında ona da geçerdi. Birdenbire enerji ve neşe denizinden…

    Read More

  • Anlamını Buldun mu? UĞUR CANBOLAT “HER ŞEYİN bir mânâsı var. Mânâsı olmayanın varlığından söz edilemez. Varlık mânâ ile kendini bulur.…

    Read More