Anlamsızlığa dayanır mı bu kalp?

UĞUR CANBOLAT

SEVGİSİZ bir aileye doğmuştu.

Muhabbet fukarası olunduğu için yuvaya dönüşemeyen dört duvarın arasında gelişip büyümek elbette hiç kolay değildi. Ağlasan duyan yoktu. Çığlık atsan seyirtip bakan olmazdı. Düşsen telaş eden, çamura batsan silen bulunmazdı.

Şiddetin her türlüsünün yaşandığı bir ortamda evlilik olgunluğuna erişememiş hatta birey bile olamamış iki kişiyi baş göz ederek bir odaya koymuşlardı. Hepsi buydu.

“Ön teker nereden giderse arka teker onu izler” meselinde olduğu gibi şiddet şiddeti doğuruyordu. Çaresizlik mi öğreniliyordu sadece, hayır. Şiddet de aynı şekilde taklit yoluyla öğreniliyordu.

MERHAMETİ tanımayanlar çoğu defa merhametsizliğe yöneliyordu.

Şefkatin kadife kundaklarında sarılıp sarmalanmayanlar başkalarından bunun acısını çok acımasızca çıkarıyorlardı. Bunu ne yazık ki, var olmanın, ayakta kalabilmenin, kolay sonuç almanın bir unsuru olarak görüyorlardı.

Öyle bir döngü ki, çemberi kırmak hiç kolay değildi.

İNSAN anlamsızlığa dayanabilen bir varlık değil.

Sevgisizliğe, aşksızlığa da…

Öyleymiş gibi görünmek uğruna kırıp dökmediği bir şey bırakmıyordu.

Başarıyı bir havuç olarak önüne koyuyor ve bunun uğruna ne sağındakini görüyor ne solundakini. Kim çıksa önüne hatır gönül saymadan ezip geçiyor. Anlam bulmak adına anlamsızlığı anlam gibi algılıyor. Aşk yerine hedonizmin vahşi çıkmaz sokaklarında bedenini avutuyor. Zihnî bir şeytanlıkla algı ile olgunun yerini değiştiriyor.

Mutlu olabiliyor mu peki, ne mümkün…

Bedenî hazları, sahte iltifatları, korkuya bulanmış saygı gösterilerini önceliyor ve kendini bunların sarhoşu hâline getirerek zamanı törpülüyor.

Olup olacağı da bu kadar zaten…

GÖRÜNMEZ bu şiddet ortamında akıl dumura uğrayıp işlevini yitiriyor.

Muhakeme arkasını dönüp gidiyor.

Kıyaslar temelsiz kalıyor.

Kalp hissizleşiyor.

Çorak topraklar misali sevginin ve aşkın rahmet yağmurlarına hasret kalıyor olsa da bundan bîhaber yaşayıp gidiyor. Buna yaşamak denirse tabi.

BOŞ kalp sendromu denilen olgu işte burada açığa çıkıyor. Hiçbir algı oyunu illüzyonu da bu boşluğu kapatmaya yetmiyor.

Ne yapsan nafile…

Tek boyutlu bir varlık olmadığından insan, boş olan bu kalbin ıstırabını başka şeylerle doldurmaya çalışsa da netice hüsran…

Kalp, sahteliği kabul etmiyor.

Tatminlik dediğimiz tam doygunluk seviyesine erişemiyor.

“MEVSİMLER benim olsun istiyorum” demişti o şiddet sarmalından canını kurtaran arkadaşım.

Kendisine ait sahici bir dünyanın düşünü kuruyor anlamsızlığa meydan okuyordu.

Sevecekse gerçekten sevmeli, saracaksa hakikatli sarmalıydı.

Özlemeliydi mesela. Delice hem de…

Özlemi kavruk olanın vuslatı da buna değerdi çünkü. Zamanı durdurmalı, yelkovanı izne göndermeli, saliseler sesini içine çekmeliydi.

Boş olan kalbini yalandan kendine dolu göstermek için bin bir çiçeğe konduğu halde bal yapamayan arılar gibi sahtekâr olmamalıydı. Anlamsızlığa direnmeliydi.

Kışı kış gibi, baharı bahar gibi olmalıydı. Rüzgârda üşümeli, güneşte yanmalıydı. Ama boş olmamalıydı, sahte kalmamalıydı. Avunmaya rıza göstermemeliydi.

BİLGİYE ulaşmak kolay ama âlim olmak zordu.

Ârif pozları atmak kolay ama ehl-i irfan olmak güçtü.

Başkalarına bol keseden nasihat etmek kolay ama kendine söz geçirmek zordu.

Seviyor gibi görünmek kolay ama gerçek sevginin közünde yanıp külünü savurmak zordu.

Boş kalp sendromuna yakalananlar gerçeğine ulaşamadığı ne varsa kendisiyle yüzleşmemek, acının, ıstırabın, kederin kavurucu çemberinden geçmemek için sahtesine meylediyor ve tüm zamanını kumdan kaleler kurarak dolduruyordu.

Yine de doygunluğa ulaşamıyordu. Çünkü kumdan kalelerin bir esinti kadar canı vardı ancak.

BOŞ kalp sendromundan kurtulup anlamsızlığa son vermek elimizde…

Bunu başarmıştı meseleyi müzakere ettiğim arkadaşım. Yalanın sırıtan yüzünü parçalayınca onun maske olduğunu görmüştü.

Bu, onun anlamsızlık karanlığından anlamlılık aydınlığına doğma ve hakikatte dirilme anıydı işte.

Aşka doğuşunun sancıları bitmiş ve hakiki muhabbetin gökçek çehresiyle tanışmıştı.

Kendiyle tanışmıştı…

Cümleye nasip ola inşallah…

Ya Selam.

22.12.2025

https://www.istiklal.com.tr/yazarlar/anlamsizliga-dayanir-mi-bu-kalp-1078213h

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Related Post

  • Anlamsızlığa dayanır mı bu kalp?

    UĞUR CANBOLAT SEVGİSİZ bir aileye doğmuştu. Muhabbet fukarası olunduğu için yuvaya dönüşemeyen dört duvarın arasında gelişip büyümek elbette hiç kolay…

    Read More

  • Bir Denizdir Ehl-i Dil

    UĞUR CANBOLAT “EHL-İ DİL olabilmek kolay değildir. Evvela deniz olmanız gerekir. Volkanik kayaların gücünü, enerjisini içinizde taşıyıp taşırmadan olmaz. Kesif…

    Read More

  • EFENDİMİZİN İLK SÜNNETİ: VAHYİ ANLAMAK

    UĞUR CANBOLAT AHLÂK-I HASENE erleri, neye uyacakları konusunda zihni berraklaşmış insanlar arasından çıkarlar. Onlar her daim netlikten yanadırlar. Düşünce dünyaları…

    Read More