Bağ Kurmak ve Mesafeli Yakınlık

UĞUR CANBOLAT

MESAFELİ YAKINLIK yanlısıydı. İlişkilerini sınırlandırırdı.

Sabahın kör vaktinde kalkıp abdest alır ve kendini yollara vururdu. Maksadı kimseyle bağ kurmamaktı. Bağ kurmanın onun açısından hem sakıncalı yanları vardı hem de maliyeti büyüktü. Böyle inandığı için kimseyle karşılaşmak istemezdi. Yine de rastladıkları olursa sadece selam verip hızla yoluna devam ederdi. Herkes bu huyunu öteden beri bildiğinden mesele etmezdi. Selamını alır savuşurlardı.

İşbirliğine hiç mi açık değildi derseniz hayır, burada sorun yoktu. Kendisinden istenen hiçbir yardım talebini geri çevirmez, işi yüklenir ve sonuna kadar sürdürürdü. Yalnız burada da bağ kurmayan mesafeli yakınlık prensibini işletir, kimseden bir şey alıp yemez gider evinde hallederdi.

MÜCERRETTİ. Hiç evlenmemişti. Düşünmemişti de.

Dedesi ve babası haşin insanlar olarak bilinirdi. Kavgacıydılar. Gürültücüydüler. Daima yüksek sesle ve üst perdeden konuşur ve daima emir kipleri kullanırlardı.

Atalarına göre bu mevzuda biraz ipleri gevşetmiş, onlar kadar sert kaya olmamıştı ama ortaya çıkan malzeme de buydu işte.

DIŞI sertti ve insanlara uzaktı. Ama yaralı bir kalbi vardı. En yakınlarından bebeklik zamanlarından itibaren maruz kaldığı travmalar onda uzaklık davranışı olarak açığa çıkmıştı.

Bağ kurmak kişiye ve durumlara göre belirli seviyelerde bağlılığa dönüşürdü. Bağımlılığa evrilen bağlılık ise ona göre daima kapanmayan ve sürekli kanayıp sızlayan yaralardandı.

Ayrıca yaralanmak karşı yaralanmayı da getirirdi elbette. Kavga tek taraflı olur muydu hiç?

İşte bütün mesele buydu. Yaralanıp yaralamaktansa en iyisi bağ kurmamaktı. Yani mesafeli yakınlık…

ONUN mantalitesine göre kurulan her yeni bağ önceki bağlarla çelişkiye düşmek anlamına geliyordu.

Bir defasında sorulmuştu da şöyle demişti: “Düşünün, birini seviyorsun, emek veriyorsun, sana da emek ediliyor. Ama bağlılıkta tutamayıp ilişkiyi bağımlılığa dönüştürdüğünde ya köle oluyorsun ya da muhatabını köleleştiriyorsun. Bu elbette tahammül edilebilir değil. İnsan fıtratıyla bağdaşmaz ve haysiyetiyle de uyuşmaz. Sonu ayrılık… Yani nice kapanmaz yara ve bere içinde kalmak…”

Bir elif miktarı nefes aldıktan sonra şöyle devam etmişti: “Aradan zaman geçti, yaraların sağaltıldığı zannedildi ve yeni bir ilişkiye kişi kendisini hazır hissederek hareket etti. Sevdiği kişinin her hâlini, olumlusunu da olumsuzunu da kıyas etmeye başlamaz mı? Elinde görünmez bir teraziyle dolaşmaz mı? Kurduğu önceki bağ ile yeni bağ arasında gizli savaşlar sökün etmez mi? Çekişmeler çözülemediğinde çelişkileri derinleştirmez mi? Ben gözlemlediğim bu tür hallere düşmemek için kimseyle bağ kurma yanlısı değilim. Mecburiyetler tahtında ve beşerî çerçevede sınırlandırılmış mesafeli yakınlığı tercih ediyorum. Yaralanmak istemiyorum.”

O, böyle düşünüyordu ancak hayatın doğal akışı kendisini tam olarak doğrulamıyordu.

İNSAN, sadece insanla bağ kurmaz ki…

Nesnelerle de bağ kurar. Sabah uyandığında baktığı aynayı, saçını taradığı tarağı, yüzünü yıkadığı ibriği hatta kurulandığı peşkiri ile de bağ kurar. Mesela tesbihi… Kaybolduğunda canı yazmaz mı insanın?

Kendisine hediye edilen bir kalemle bağ kurmaz mı? Başkaları el koymasın diye sakınarak kullanmaz mı? Ve nice başka aksesuarları için aynı kural geçerli değil mi?

Yaşlıların camide bile hep aynı yerde niyaza durmalarını sadece alışkanlıkla mı izah edeceğiz? Burada kurulan bir bağ yok mu? Gittiğimiz belirli mekanlarda şuurlu bir seçim olmadan genellikle aynı masaya oturmaz mıyız? Siparişi tanıdığımız garsona vermeyi tercih ediyor olmamız yine aslında bağ kurmadan yaşayamadığımızın bir başka kanıtı değil mi?

BAĞLANMAK temel bir psikolojik ihtiyaçtır. Bundan kaçmak nafile ve ayrıca yaralayıcı. Bağ kurma kusurlarımız bizim işkence çekmemize sebep oluyor kabul ama bağ kurmaktan kaçınma davranışımızın da ruhumuza saldığı bir azap yok mu? Ve bu diğerinden az mıdır?

TEKLİK ruhumuza aykırı. İnsan iletişim ile var olur ve kendini ancak bu şekilde geliştirebilir. O bağlar bizi bize gösteren aynalar olur. İnsanın muhatabı tarafından duyulması, anlaşılması, değer verilmesi hatta sevilmesi insan olmanın hazzını yaşamak bakımından ne kadar değerli. Ve bu, bağ kurmadan mümkün değil. İnsanın beynindeki ayna nöronları bu açıdan bir kere daha düşündüğümüzde fıtratımızın iletişime ve bağ kurmaya uygun programlandığını görürüz.

Modern yaşamın bağsız bağı diyebileceğimiz dijitalleşme furyasının bu kavramla bağlantıları ve acı neticeleri ise bir başka yazının konusu olacak kadar mühim ve derin. Ayrıca acı…

….

NİCE zaman sonra mesafeli yakınlık fikrine sığınarak mazeret üretip bağ kurmaktan kaçınan deli fişek bu adam üzüm bağlarında iki odalı bir kulübe inşa etmişti ki herkes hayretler içinde kalmıştı. Babadan kalma harabe evde hiçbir yerini tamir etmeden yaşayan kişi şimdi toprakla, kazmayla, kürekle, çekiçle ve diğer birçok malzemeyle temas ederek bir odası kendine diğeri misafirlerine olmak üzere bir kulübe yapmıştı.

İnsan kendini bloke etmezse gelişen bir varlık. Dönüşebilme yeteneği var. Yenilik genine sahip.

Sosyal ve psikolojik bağ kurmanın iyileştirici yönünü toprağa temas edip bağ kurduktan sonra keşfetmişti. Sorgulayanlar oluyordu elbette. Onlara “Bağımla bağ kurdum ve bu bana çok iyi geldi” demekle yetiniyordu.

Bağımlı olmayalım evet, ama bağsız da kalmayalım.

Bağ kurmak aslında ötekini tanıma ve kendini tanımlama imkânı verir. Birikmiş öfkeleri dindirir, eş duyum dediğimiz empatik düşünme fırsatları sağlar. Güven duygusuna alan açar. Ardından hayattan anlam çıkarmayı ve kendisini geliştirerek şahsına mahsus anlam katmaya götürür.

Kısacası bağ ve bağlılıklara mahkûm olmayalım ama bağsız da kalmayalım.

Ya Selam!

13.12.2025

https://www.istiklal.com.tr/yazarlar/bag-kurmak-ve-mesafeli-yakinlik-1077079h

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Related Post

  • Bağ Kurmak ve Mesafeli Yakınlık

    UĞUR CANBOLAT MESAFELİ YAKINLIK yanlısıydı. İlişkilerini sınırlandırırdı. Sabahın kör vaktinde kalkıp abdest alır ve kendini yollara vururdu. Maksadı kimseyle bağ…

    Read More

  • Haya ile Hayat Bulanlar

    UĞUR CANBOLAT KALABALIK bir ekiple Erenler diyarı diyebileceğimiz Kastamonu’ya gitmiştik. Yolculuğun her safhası güzeldi. Coşkuluydu. Dostlar hayata anlam katmaya kendi…

    Read More

  • MANEVİ ERGİNLİK

    UĞUR CANBOLAT AHLÂK-I HASENE erleri, cehalet ergenliğinden manevi erginliğe geçebilenler arasından çıkarlar. Doğru yolu izleme bakımından aklını kullanmakla elde edilen…

    Read More