Bilgiliydi Ama Cahildi

UĞUR CANBOLAT

YILLAR önceydi.

Yozgat çevresinin tanınmış âlimlerinden Halit Demirpolat Hoca ile yakın temas içerisindeydim. Her günü okuma ve onları defterine bakkal amcaların kulak arasına sıkıştırdıkları o meşhur kavuniçi renkli tükenmez kalemle yazardı. Cedelci olarak bilinen dedemin yakın ahbabı olan Naci Hafızdan ders okumuştu. Naci hocanın soyadı “Yozgatlı” idi ama şöhreti bu şekilde yayılmıştı. Genç yaşta göçtü.

Aile mezarlığımızın beş metre yukarısında yatıyor. Dedemle kabir komşuluğu yapıyorlar.

Halit Hoca derinlemesine düşünen, az konuşan, sorulunca tüm ayrıntılarıyla cevap vermeyi önemseyen bir yapıya sahipti. Genellikle muhatabına “Kitaba bir bakayım” derdi. Konuyu bilmesine rağmen bir kere daha inceler öyle cevaplardı.

ARTIK şehre göç yapıldığından köyde ihtiyarlar kalmıştı.

Gençler tahsil yaptılar. Yüksek okullar okudular. Meslek sahibi oldular. Elleri iş tuttu. Tüm bunlar güzeldi ama sahte bir özgüven belası da gelip başımızın üstüne oturdu.

Bir bayram arifesiydi. Gurbette olanlar dökülüp gelmişlerdi. Artık kim kimdir karıştırmaya başlamıştık.

Yatsı namazından sonra bahçede muhabbet sofrası kurulmuştu. Gören duyan gelmişti.

Bir değişiklik sezinliyordum.

Eskiden büyükler sözü havalandırır bizlerse onları kalbimize kondurmaya çalışırdık.

Sorularımız elbette oluyordu. Sırası geldiğinde soruyorduk. Ama cevapları dinlemeye ve anlamaya da hazırdık. Sonuna kadar sabrediyorduk. Kavramak için çaba da harcıyorduk.

Şimdi durum değişmişti.

Artık kimin kim olduğuna bakılmıyor, içine girilen ortamın ilim ve irfan seviyesine dikkat edilmeden yüksek perdeden konuşmalar yapılıyordu. Üstelik nutku atılan meselede yeterli alt yapıya ve arka plana sahip olunmadan gerçekleşiyordu bu.

İlim varsa bile bu yapılan yakışıksızdı. Yersizdi. Ki, var olan ilim değil yüzeysel malumattı.

O toz duman içinde dedemler de Halit Hoca da sessizlik dersi vermek için hiç konuşmamışlardı.

O sırada içime doğan hissi yıllar sonra şu şekilde cümleye dökecektim: “Bilgiliydi ama cahildi.”

MODERN hayat insanı eskiye göre daha cahil yapıyor daha bilgili de olsa.

İşte düğüm burada. Pandora’nın kutusunun kapağı burası.

Kendimizi geliştirmek için sertifikalandırılmış belirli saatler üzerinden planlanmış seminerlere katılıyoruz. Bunu eğitim olarak kabul ediyoruz. Görünecek yerlere asıp fotoğraf çektirerek sosyal mecralarda paylaşıyoruz hatta bu sertifika ile uzman rolleri kesip insanların hayatlarına haksızca müdahalelerde bulunuyoruz.

Bilgiliyiz belki ama haddimiz ve hakkımız hususunda cahiliz.

BURADA sorumluluğu çağa yükleyenler elbette çıkacaktır. Türlü bahaneler üretip savunular geliştireceklerdir. Yapsınlar elbette. Hakları görüyorlarsa haklarıdır ama bu bizim durum tespiti yapmamıza mâni değil.

Görsel sosyal mecralarda ne kadar çok konuşmacı var. Ne çok nasihatçi mevcut. Sahte şifacılardan da geçilmiyor ve işin hakkını verip yapanları da gölgeliyorlar. Her videoda farklı bir sarık ve cübbe ile kendini kombin eden bu hokkabazlar yanlış okuduğu âyet ve hadisleri düzeltmek için emek vermiş olsalardı kendilerine faydaları olacaktı. Ama yok. Onların derdi çaresizlik hissedenlerin cüzdanlarını ağırlıktan kurtarmaktan ibaret veya işi yalancı şöhrete dönüştürmek. Neye yarayacaksa artık…

ÇARPIKLIKLAR bir değil…

Dikkatli bir nazarla bakıldığında türlü tonlarını görmek mümkün.

Bir konu hakkında yeterli bilgi, beceri ve deneyimi olmadığı halde elindeki bir miktar malumatı olduğundan fazla göstermek için çabalayanlar olduğu gibi hiçbir müktesebatı olmadığı halde sosyal medyadan yaptığı ezberlerle ezber bozmaya çalışanlara da rastlayabilirsiniz.

Biraz eşeleseler bilmediklerinin bildiklerinden çok fazla olduğunu hemen fark edecekler. Eğer samimiyseler bir adım geri atacaklar ve her şeyi yeniden düşünecekler. Ama yapmıyorlar.

O tatil arifesinde şahitlik ettiğim mesele de böyle bir olguydu işte.

Bilgiliydiler ama cahildiler… Sözü hangi ortamda hangi yetkinlikle söyleyeceklerini bilmiyorlardı.

ÖNCEKİ yazılardan birinin başlığı “Yedi bayram kına yakmam elime” şeklindeydi.

Beğenilen bir yazı olmuş ve yorumlar almıştı. Bilgisi az olsa da cahil olmayan Hümâ’nın hikayesiydi.

Şahsi dostluğumun yoğun olduğu bir arkadaşım yazıyı okuduktan sonra “Hüzünlü ve güzel… Kaleminize sağlık” şeklinde öz bir mesaj gönderdi.

Laf lafı açtı, söz söze yol verince uzayıp gitti konu. Bu muhabbetin sonu ise şu cümleyle bağlandı:

“Bazen susmayı, vazgeçmeyi, kabullenmeyi bilmek gerek. Ve bunu böyle ifade etmek muhteşem.”

Dostumun tespitinde ifade ettiği bu davranışı hayatın cahili olmayanlar yapabilir ancak.

Kuru bilgi, ağız dolusu laf, heyecanlı nutuklar bir işe yaramıyor “Bilgiliydi ama cahildi” dedirtmekten başka.

Yer tespiti önemli. Namazda neden istikbal-i kıble yaptığımız üzerinde düşünün. Amal-i salih olan sağduyulu davranışlar ancak yer ve konum bilgisiyle tam anlamıyla yapılabilir.

Muhatabını bilmeyen kendini de bilmemiştir. Karşıyı anlamayan kendisini de anlayamaz.

Ya Selam!

08.12.2025

https://www.istiklal.com.tr/yazarlar/bilgiliydi-ama-cahildi-1076388h

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Related Post

  • Esmâlardan Öze Yolculuk

    Esmâ konusunda çalışan pek çok kişinin olduğunu sosyal mecralarda reklam kokan paylaşımlar sebebiyle biliyoruz. Bu konunun hakkını veren ciddi çalışmalar…

    Read More

  • Bilgiliydi Ama Cahildi

    UĞUR CANBOLAT YILLAR önceydi. Yozgat çevresinin tanınmış âlimlerinden Halit Demirpolat Hoca ile yakın temas içerisindeydim. Her günü okuma ve onları…

    Read More

  • Deli Balta ve Boş Sandalye

    UĞUR CANBOLAT BUGÜN bahsini açmak istediğim Deli Balta, çizgilerine ve yazılarına hayran olduğum büyük usta Gürbüz Azak’ın sınır boylarında at…

    Read More