UĞUR CANBOLAT MECZUP bir tanıdığım vardı. Gazetelerde okuduğumuz, televizyonlarda seyrettiğimiz, radyolarda dinlediğimiz hiçbir mevzuya itibar etmez, söz meydanına getiren olursa da duymaya tenezzül etmezdi. Nasıl oluyordu hâlen tam kavrayamadım ama sıklıkla yolumuz kesişiyordu. İlk vakitler bunun bir tesadüf olduğunu düşünsem bile daha sonraları buna inancım tamamen kayboldu. Zamanla çay içmeye, yârenlik etmeye, iki lafın belini …
UĞUR CANBOLAT İLK sorusu bu olurdu karşılaşmalarımızda. “Beni nasıl görüyorsun?” Keyifli vakitlerimde söylediklerim başka, hüzne bulandığımda aktardıklarım farklı olsa bile anlattıklarımın ana mihveri değişmiyordu. Neticede kendisine saygıya dayalı bir bakış biçimim vardı. Yani genellikle benzer şeyler söylemiş olsam da o, asla bu sorusunu değiştirmiyordu. Zaman zaman acaba bu soru kendisinde bir takıntı hâline mi geldi …