Nesibe Aydemir

UĞUR CANBOLAT 

AYDINLIK yüzlü bir anne…

Her anneninin yüzü aydınlıktır elbette ama onunki bir elif miktarı daha öndeydi.

Güneşe doğruydu kalbi.

Sabah herkeslerden evvel kalkıyor evvela kendi kalbini güneşle dolduruyordu.

Aydınlığına aydınlık katıyordu.

Sonra bu ışımışlığı, aydınlığı, berraklığı adını kolay kolay söylemediği daha doğrusu töre gereği söyleyemediği Zihni’sine taşıyordu.

NESİBE annenin eli her daim sabahın üzerindeydi.

Şafakla yarışırdı.

Karanlığın aydınlığa dönüşmesini güneşle birlikte yaparlardı.

Hayatı beraber uyandırırlardı.

Ana kuşun ilk ışıklarla yavrularına kainattan kahvaltı için yiyecek taşıması misali o da hemen bu işlere girişirdi.

Sekiz evladından hiçbirini hayatının hiçbir döneminde evden kahvaltı yaptırmadan göndermemişti.

ÇALIŞKANDI.

Tembelliğe prim verenlerden olmadı hiç.

Hayata aktif katılarak yapılması gereken neyse onu eksiksiz yaptı.

Durmadı ve yılmadı.

Her daim ayakta kalmayı önemsedi.

SOFRASI yerde olan gönlü gani cömertlerdendi. Misafirin bulunmadığı, sofralarına diz çökmediği bir gün yoktu.

Bereketle sarmalanmışlardı. Rabbimizin kendilerine ihsan ettiği nimetleri diğer kullar ile paylaşmak eşi ve kendisi için yaşamın ayrılmaz bir parçasıydı. İnfak yani paylaşım ahlakı onların günlük rutini idi.

Eli ‘Fatıma ananın eli” misali “Kevser sırrı” ile bereketlenenlerdi.

MERHAMET ve şefkat onun giyinip hiç çıkarmadığı nurdan bir elbise gibiydi. Herkese ve her şeye bu düstur ile yaklaştı. Kırıp dökenlerden olmadı hiç. Tamir ve inşa edenlerdendi. İhya edenlerdi.

Kendisine zulmedenlere karşı zalim olmadı. Bin kere mazlum olsa bile bir kere zalim olmayı seçmedi.

KAVGACI değildi Nesibe anne.

Kimseyi ötekileştirmezdi. İtip kakmazdı. Hayatın içinde herkesin bir yeri olduğunu düşünen kalbi denizler kadar engin bir yapısı vardı. Onca çocuğu büyütüp ortaya çıkartarak hayata katmasına rağmen bırakın bir fiske vurmasını sesini bile yükseltmemişti. Evlatları da birgün olsun buna muhalif bir davranış geliştirmemişti.

Ve bu hiç kolay bir tutum değildi.

Günümüz ebeveynlerinin örnek alması lazım gelen nitelikli bir annelik ortaya koymuştu.

BEN “Validem” diyerek hitap ederdim. Kısa bir süre allem edip kallem edip beraber yaşadık. 

Akşamları soframız bir muhabbet ve sohbet neşesine dönüşüyordu. Gazetecilik saikiyle alttan alta yönelttiğim meraklı soruların cevapları muhteşem oluyordu. Kimi zaman nükte kimi zaman hatıra barındırıyordu. Kova salındıkça suyu coşan kuyu misali coşuyordu. Çocuklarının bile bilmediği nice hatıralar bu samimi sofra sohbetinde kendini aşikar ediyordu. Muhabbet muhabbeti çekiyor söz yumağı açıldıkça açılıyordu. Hatıralar hatıra gelip dile döküldükçe valideye kendisini iyi hissettiriyordu. Ayrıca çocukluktan itibaren yaşanan gizli kalmış kimi travmatik yaşantılar da böylece ortaya çıkarak şifalanmış oluyordu.

KAYINVALİDEM Nesibe Aydemir dün dünya mihnetini tamamlayarak hayatın öte yakasına kanatlandı. Dünya kafesini kıran can kuşu gerçek hayata uçtu. Bugün hayat yoldaşı Zihni’sinin yanına sırlandı.

Biz kendisinden razı olduk.

Herkes razı oldu.

Rızalık üreten bahtiyar bir ruh ve yorgun bir beden olarak ebedi gençliğine yürüdü. Sonsuz dirilik yolculuğuna çıktı.

Evet, öksüz kaldık.

Ama yoksul kalmadık. Zira övünülecek bir hayat ve unutulmayacak hatıraların kadife bohçasını kucağımıza bırakarak yükünü yüklenip gitti.

Gerisi bize düşüyor elbet.

O, örnek hayattan bize emanet bırakılan ahlak ve hatıraları yaşatmak, onu içimizde coşturarak çoğaltmak artık bizim vazifemiz.

Validem biz senden razıyız.

Rabbim de yeryüzü kuşlarının kanatları adedince senden razı olsun. 

Ve…

Ağırlandığın yer cennet olsun. Âmin.

Ya Selam!

13.10.2025

https://www.istiklal.com.tr/yazarlar/nesibe-aydemir-1067600h

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir