KİLİT taşıydı. Hayata her alanda tutunuyordu. Umutsuzluklardan umut çıkarabilecek bir yapıdaydı. Oyuncağı olmayan çocuklardan biri olarak büyüdü. Kıvırcık saçlarına toz, toprak, saman dolardı. Babasının ola ‘Nadiye’ diye bir seslenişi vardı ki, yürek dağlardı. Her babadan daha başka, her evlattan daha farklı bir iletişimleri olmuştu ve bu hep böyle devam etmişti. O dedesinin bir rüyasıydı aynı …
BU çağın hastalıklarından birisi de bu olsa gerek… Ölüme meydan okuyan insanları görmüştü dünya oysa… Üstelik gözünü kırpmadan, bir lahza bile tereddüt göstermeden… Onlar ebedi yaşamak ve yaşatmak için ölmüşlerdi. Ya biz ne için ya da neler için ölüyoruz? Daha çok görünür ve bilinir olmak, daha fazla alkış almak için bedenimizi değil ama ruhumuzu öldürüyoruz. …