BİR vakte kadar kendini böyle tanımlamıştı: Yersiz. Sebebini bilen yoktu gerçekten. Artık merak eden de kalmamıştı. Bu hâli benimsenmiş, kabul görmüştü. Onu yersiz diye çağırıyorlardı; adsız der gibi. Bir adı var mıydı? Bilen yoktu ama bir adı vardı herhalde, kendisi unutmuş bile olsa. Buraları ilk mekân tuttuğunda soranlara “Âşığın nişanı olmaz, adı da” deyivermiş sonra …
ONDAN başkaca söz işitilmezmiş. Ne sorsanız idim dermiş. İn mi, cin mi ne olduğunu kimseler anlamamış. Hayatını öylece yaşayıp gitmiş. Ömrün yokuşunu hızlı indiği zamanlardan birinde kendisi gibi bir garip âdem ile tanışmış. “Ehl-i dil birbirini bilmemek insaf değil” deyivermiş gelen derviş. Vücut yorgun, dil harap, gönül yangın yeri… Demesem olmaz, desem hiç olmaz diye …