YÜKÜN nedir diye sordum. Cevahir dedi. İnandım. Işıl ışıldı gözleri. Bakışlarıysa bir başkaydı gerçekten. Kısa bir tereddüt geçirdim. O mu cevahiri taşıyordu yoksa cevahir mi onu? Bilemedim. Sonra dedim ki kendime, ne fark eder? Mühim olan sonuç değil mi? Gözlerin ışıltısı, bakışın berraklığı, yüreğin ferahlığı, aklın parlaklığı olduktan sonra ne fark eder? Etmezdi hakikaten. Gel …
DÜŞÜNDÜM, ben de böyle miyim diye. Zira karşıma oturdu hilal kaşlarını düşürdü, yüzünü de bulutlandırarak “ben öksüzdereyim” deyiverdi. Hayır dedim, elbette değilsin. An geldi aynı düşünceler zihnimde mekân tuttu. Dönüp duruyorlar mütemadiyen. Üstelik şiddetini arttırarak. Bir yanım onayladı, diğer tarafım ise şiddetle karşı çıktı. Baktım olmayacak ortayı bulmaya çalıştım. Bir denge kurdum. Yalnızca yağmur zamanı …