ALDIRIŞSIZ

ÖYLE davranırdı. Dışarıdan bakınca en küçük bir kaygı işareti sezilmezdi. Gerçekten öyle miydi, yoksa bu sadece verdiği bir görüntü mü, bilen yoktu. Dünyanın ne içinde ne de dışındaydı. Kendine bir çizgi belirlediği belliydi. Ama hiç kimseye ne kendi istikametini dayattığı ne de şöyle yap, böyle yapma şeklinde emir kipinde konuştuğu duyulmamıştı. Nasihati kendineydi, başkasına değil. …

YERSİZ

BİR vakte kadar kendini böyle tanımlamıştı: Yersiz. Sebebini bilen yoktu gerçekten. Artık merak eden de kalmamıştı. Bu hâli benimsenmiş, kabul görmüştü. Onu yersiz diye çağırıyorlardı; adsız der gibi. Bir adı var mıydı? Bilen yoktu ama bir adı vardı herhalde, kendisi unutmuş bile olsa. Buraları ilk mekân tuttuğunda soranlara “Âşığın nişanı olmaz, adı da” deyivermiş sonra …