ÖZGÜRLEŞTİREN SORULAR

CEVAPLAR değil asıl insanı sorular özgürleştirir. Oysa çoğu defa tersini düşünmüşüzdür. Bulduğumuz cevaplarla hürriyetimizi elde ettiğimizi düşünüp mutlu olmuşuzdur.

Korktuğumuz, kaçtığımız, altında ezildiğimiz cevaplar da olmuştur elbette. Doğru soru zaten cevabı ağır olan sorulardır genellikle. Can yakar. Konfor bozar. Tat kaçırır. Ancak yine de esas olan cevap değil sorudur.

Soru ile kurduğumuz ilişki biraz da bizi belirler. Hayata bakışımızı ortaya koyar. Külfetten yana mı nimetten yana mı olduğumuzu belirler.

Yaşadığımız en büyük tehlike soru sorup aldığımız cevap sonrasında kendimizi soruya kapatarak bulduğumuz cevabı dondurup mutlaklaştırmamızdır. Cevaba saplanıp kalmak bozucudur. Bu bize rahatlık sağlamış olsa da, böyledir. Soru sorulmuş ve cevap alınmıştır diyerek rehavete düşeriz ki, ruhumuzu tahrip etmekten öte mana taşımaz.

Yapılması gereken ise soruyu sürekli açık tutmaktır. Cevapları tekrar tekrar usanmadan almaktır. Bu ise soruyla kuracağımız sahih ilişkiye bağlıdır.

Sorular aynı olsa bile cevaplar değişeceğinden soruyla olan bağımız bizi sürekli yeni cevaplara taşır. Çocukluk, ergenlik, erişkinlik ve daha ileri yaş dönemlerinde aynı sorulara verdiğimiz cevaplar daima değişmiştir. Deneyimlerimiz bunun en açık şahitleridir.

İyileştirici sorularımız olmalı. Özgürleştirici sorularımız bulunmalı.

Ve bilmeliyiz ki asla cevaplar soruları eskitemezler.

Ve yine doğru sorular sarsılmayacağını sandığımız doğruları yerinden oynatır.

Ruhumuzu tatmin etmeyen cevaplardan ancak özgürleştiren sorular sayesinde kurtulabiliriz.

Verdiğimiz cevaplar özgür ve özgürleştirici soruları etkileyemezler. Etkisizleştiremezler.

Örneğin; ben kimim, neden bu âleme geldim, gayem nedir gibi esaslı soruları hangi cevaplar eskitebilmiştir. Hayatımızın her aşamasında farklı cevaplar verdiğimiz bu sorular insanlık tarihi boyunca hâlâ dipdiri durmuyorlar mı?

Unutmayalım; cevaplar sonsuz değildir, eskir, miadı vardır. Sorular ise eskimez.

13.01.2020

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Related Post

  • Efsaneler Dökülüyor Gülüşlerinden

    UĞUR CANBOLAT HAYATININ en büyük ikramı, şükrü en zor bahtı ve her daim talihi saydığı yâreni ile henüz gözleri birbirine…

    Read More

  • Kalbimin Maksûresi

    UĞUR CANBOLAT İKİ yaş kendisinden büyüktü. Kapı bir komşulardı. Tüm çocukluk oyunlarını birlikte oynamışlardı. Birlikte koşmuş, birlikte düşüp çamura bulanmış,…

    Read More

  • Yağan Kar mı Ateş mi Lavinia?

    UĞUR CANBOLAT ALTMIŞA varmasına bir senesi kalmıştı. Saçlarında neredeyse hiç beyaz yoktu. Üzüm siyahı saçlarını görenler boyattığını sanırdı ama o…

    Read More