UĞUR CANBOLAT
HAVA buz gibiydi.
Zemheri soğuğu bıçak gibi kesiyordu.
Mecbur kalmadıkça dışarıya çıkmak akıl kârı sayılmazdı. Bu sebeple sobaya atacağımız saman ve odunları öncesinden temin ederek tahtalığın altına stoklamıştık.
Soba gürül gürül yanıyordu.
Böyle kükremeli yanışlarda sobaya gelen ilk boru neredeyse ateş rengine dönüyordu.
Köy odamızda mahalleli sobanın etrafında toplanmış ve muhabbet harlanmıştı.
Söz kanatlanmış kelebekler misali uçuyor kulaklardan kalbe intikal edip orada karar kılıyordu.
“ÜÇ şeyi bilmeyenle oturup kalkmaz” tembihinde bulunmuştu dedem.
Meraklı gözlerle sordular ne olduğunu.
Bu üçleme, beşik, eşik ve keşik idi.
“Bunu bilmeyen, ciddiye almayan, hayatında bunlara yer açmayan kişilerle selamlaşman bile ziyan” cümlesini de peşine iliştirmişti.
Bu son ifade meselenin ehemmiyetini daha da pekiştiriyordu.
…
DEDEM medrese ehli değildi ama onlar da dinler ve sözüne itibar ederlerdi.
O bir cemiyet insanıydı. Başkalarıyla etkileşim halindeydi.
Konuşanı dinler, konuştuğunda dinlenirdi.
Şimdi ekranlarda tanık olduğumuz gibi her kafadan bir sesin çıktığı, bağrışmaların asumana yükseldiği, kimsenin kimseyi anlamak istemediği, sadece üstünlük kurmak için kabarıp köpürdüğü, üstünlük sağlamak için söze eziyet edildiği zamanlara henüz gelinmemişti.
Peki, neden şimdi durum farklı diyorsanız dedem hazretin sözüne agâh olmanızı öneririm.
Beşik, eşik ve keşiğin bilinmediği, itibar görmediği dünyada kim bilir daha neler görecek ve parmaklarımızı acımasızca ısıracağız.
…
BEŞİK.
Sadece süt çocuklarının yatırılıp sallanarak uyutulmaya çalışılan genellikle ahşaptan yapılmış bir aparat değildir.
Kimin beşiğine doğduğun önemlidir.
Beşiğini kimin salladığı hayati derecede ehemmiyetlidir.
Sallayan elin sahibinin nelerden heyecanlandığı ve kalbinden diline sallarken nelerin döküldüğü mayalanma bakımından mühimdir.
Muhabbetin, ilmin, irfanın, yârenliğin, gelecek muştularının, din ve vatan duygularının ve kahramanlık ninnileriyle seni mayalayan bir gönlün sallaması günü geldiğinde dünyayı sallayabileceğinin teminatıdır.
Beşik ilk beslendiğin mânâ kaynağındır.
Yanlış duyguların, hasedin, fesadın, kinin, tembelliğin, kıskançlığın, menfaatin yer ettiği bir kalbin salladığı beşiklerde büyüyenlerden uzak durmak zaruridir.
…
EŞİK.
Sadece kapı boşluğunun altına enlemesine yerleştirilen toz ve topraktan içeriyi koruyan bir malzeme değildir.
Beşin sağlamlığı biraz da eşiğin sağlam oluşuna bağlıdır.
Mahremiyettir.
Dışarıdaki yanlıştan, yalandan, şerden, fitneden içeriyi korumak, orayı aşıp hâneye girmesine mâni olmaktır.
Hakikatin, mahremiyetin, mutluluğun, iyiliklerin korunması ve ziyan edilmemesidir.
Geliştiğin, olgunlaştığın, kendini bulduğun, kemal mertebelerine yükseldiğin, baş ve gönül koyduğun Hakk kapısıdır. İşte bu sebeple eşik nedir bilmeyenden ırak olunmalıdır.
…
KEŞİK.
Üçlemenin üçüncüsüdür.
Sırayı bilmektir. Buna razı olmaktır. Olmak istediklerine ermek için azmini sabır kundağında beleyip vaktini kendini geliştirerek beklemektir.
İman nöbetidir. Ribat düşüncesini her dem taze tutmak ve gönül uyanıklığı ile düşmanın kalbine sızmaması için teyakkuz hâlinde olmaktır.
Kendi yeteneklerinin farkına varıp bunları açığa çıkarmak için çaba sarfetmek bununla beraber negatif yönlerini törpüleyerek dengeye gelme gayretidir. Bunu yaparken ise başkalarını kıskanıp kin gütmemektir. Sırasını ve yeteneklerinin sınırlarını bilmeyenlerden beri durmak evladır.
…
BU üç durağı bir şablon gibi hayatımıza uygulamalıyız.
Bunları yapamayana verilen selamın ziyan olması demek, başaramadığımızda bize verilen merhabaların da boşa gitmesi demektir.
Ya Selam!
11.11.2023