Objelere Tutunan Lemyezel Dayı

UĞUR CANBOLAT

CAMİDE namaz çıkışlarında karşılaşıyordum. Muhabbet ehliydi. O da sona doğru çıkmayı tercih ediyordu. Merdivenleri inmekte biraz zorlandığından koluna girmeyi ihtiyat haline getirmiştim. Birkaç adım ilerideki belediyenin adı yazan banka oturur sağ eliyle işaret eder ve “Gel otur nazarım” diyerek yer gösterirdi. Muhabbet kazanı kaynamaya başlardı. Eğer yanımızda birileri varsa ateşlemeyi geciktirir, havadan sudan bahseder onları gönderdikten sonra muhabbetin peçesini aralardı.

İlk tanıştığımızda adını lütfetmesini istemiştim zira sonunun böylesine derinliklere gideceği çok belliydi. Birkaç kez duymazlıktan gelip geçiştirdi. Bense muhabbet ettiğim kişinin ismini özellikle bilmek isterim. Hitap kolaylığı sağlar. Samimiyeti destekler. İlişkiyi derinleştirir. Yakınlık doğurduğu için güveni tesis eder. Kısacası sohbet için bir nevi mıntıka temizliği anlamına gelir çünkü böylece itimat hasıl olur. İlk fırsatta bu sebeple sorumu yineledim. Bu defa kaçamadı ama kısık bir sesle sadece “Bana Lemyezel Dayı derler imanım” dedi.

Hepsi o kadardı. Ötesini berisini ne ben kurcaladım ne de kendisi fazladan bir cümle ilave etti.

İLK defa böyle bir isimle karşılaştım. Belki de ismi bile değildi. İsmim bu dememişti zaten, “Lemyezel Dayı derler” şeklinde geçiştirmişti. Neyse dedim, kendini nasıl rahat hissediyorsa öyle olsun. Dedem yaşındaydı ama dayı eki geldiği için mecburen bu şekilde seslenmeye başladım. Tam kavrayamadığım için akşam eve geçince lügate baktım. “Yok olmaz, zeval bulmaz, bâki, daimî” gibi anlamları vardı. Bir sıfat. Arapça kökenli. Olumsuzluk eki lem ile zeval’in birleşmesinden türetilmiş. Neden bu şekilde çağrıldığına ilişkin net bir fikrim oluşmadı ama bir daha da üzerinde durmadım.

GÜN içi muhabbetler kesmediğinde iş yatsı sonrasına kalıyordu. Hafif rüzgâr ile az ötedeki sokak lambasının loş ışığı birleştiğinde zihnimde harika bir ambiyans oluşuyordu. Sık soru soran biri olmama karşın Lemyezel Dayı ile olan bu buluşmalarımızda bundan kaçınıyordum. Zira önüme muhabbet sofrasını ilk açtığı gün ambarının dolu olduğunu fark ettiğimden bu yönde bir prensip kararı almıştım. Yaşlılık sebebiyle bir mevzu tamamlanmadan başka bir meseleye anlamsız bir uçuş söz konusu olmadığı müddetçe kavlimde duracağıma söz vermiştim ve bu sözümü evini görene kadar tuttum.

FENERİ geç söndürdüğümüzde evine kadar eşlik ediyordum. Zaten üç sokak gerideydi. Bahçeli evin demir sürgüsünü içeri girip sürgüleyene kadar beklerdim. Bu defa “Gel deli oğlan” diyerek mutat el hareketini yaparak içeri davet etti. “Rica ederim Baba Sultan, kimseyi bu vakitte rahatsız etmeyeyim” dedim. “Kim var ki, kimi rahatsız edeceksin nazarım” diye mukabele ettiğinde mecbur kaldım icabet etmeye. Yalnız yaşadığını o dakikaya kadar hiç anlayamamıştım. Zira tertemiz oluşu, bakımlı hâli ve her gün değişen temiz kıyafetleri başka türlü düşünmeye imkân vermemişti. Meğer fena yanılmışım.

EVİ birkaç müzeyi kıskandıracak kadar malzemeyle doluydu. Geniş bir çalışma masasının üzerinde keçi kılından dokunmuş siyah bir kilim vardı. Dikkatimi ilk bu çekmişti. Üzerinde eski el yazması ciltli kitaplar yıpranmış olsa da nizami duruyordu.

Lambanın prizine dokunup odayı aydınlatmak yerine çiviye asılı duran gaz lambasını yakmayı tercih etmişti. Çocukluk günlerime gitmiştim. İçeride oluşan bu ruhani hava beni o günlere götürmüştü. Bu mestane hâl içerisinde oturmayı unutmuş dikkatli nazarlarımla etrafı süzüyordum. “Hele otur da soğuk bir ayran içelim” diyerek çömlek bardakla ikramda bulunmuştu. İçeride ne varsa antika olacak yaşa gelmişti neredeyse. Artık perhizimi bozarak sormaya başladım. Her yan objeyle doluydu. Dedesinin kılıcı, amcasının kaması, babasının ucu kemik saplı bıçağı, eşinden kalan az evvel yaktığı gaz lambası, annesinin gelinlik çeyizinden kalma renk renk yazmaları, ulemadan olan büyük dedesinin mürekkep hokkası, kontrplaktan yapılmış eski valizler, yük sandığı, sehpalar, eşinin iğne oyalı tülbentleri, kızının ilk giydiği patikler… Ve daha neler, neler…

HERBİRİNİN bir hikâyesi vardı. Bazen soruma karşılık bazen de hiç suale hacet kalmadan anlatıyordu. Her nesneye canlı muamelesi yaptığını fark ettim bir süre sonra. Anlatırken her birini farklı bir sevgi sözcüğü ile karşılıyordu. Hatta annesinin elle çevrilen dikiş makinesini göstererek “Dün gece sabaha kadar bununla söyleştik” dediğinde durumu biraz daha iyi kavramıştım.

Ona göre hiçbir şey yok olmuyordu, zeval bulmuyordu, pörsümüyor, solmuyor, değerinden bir şey kaybetmiyordu. Bâkiydi. Konuşuyorlardı. Yaşıyorlardı.

LEMYEZEL DAYI ailesinin tümünü otuz yıl evvel elim bir trafik kazasında topluca kaybettikten sonra işini gücünü bırakmış ve artık tüm gününü evde bu objelerle geçirmeye başlamıştı. Hayata böyle tutunmayı seçmişti. Ancak bu hikâyeyi çok az kişi biliyordu. Evini görenler de nadirdi.

NESNE belli bir ağırlığı, kitlesi, oylumu, rengi, maddesi olan her türlü cansız varlığı ifade ediyor. Obje de nesne anlamına geliyor. Farklı süs eşyaları ve bu şekilde kullanılan ürünler içinde obje deniliyor.

Dış bakışla içi görünmeyen dayı bu nesnelere tutunmuştu. Çoğumuzun küçük bile olsa benzer tutumları olur. Kimimiz tesbihimize, yüzüğümüze, çakmağımıza, bilekliklerimize, tarağımıza, kalemimize düşkünüzdür. Hele de atalardan yadigâr ise anlamı çok daha özeldir. Kaybolsa canımız yanar. Tadımız kaçar. Ama onunki çok daha ötesiydi. O, objelerle hayata tutunuyordu. Hatıralara yaslanıyordu. Bu sebeple de onları hiç bırakmıyordu. Onlara dayandığı için canlı muamelesi yapıyor, her gün dokunuyor, okşayıp seviyordu. Belli ki zihninde verdiği anlam bizimkilerden çok ötedeydi. Bu bir bağımlılık mıydı, emin değilim ama olmadığı yönünde galip hissim.

Çağımızın püsküllü belası bilgisayar, tablet ve telefonlara bizim çektiğimiz muameleyi düşündüğümüzde onunki epeyce asil duruyor.

Son olarak bunu istifçilik bozukluğuna eş tutmanızı istemem zira hiç öyle değil. Bağımlılık olarak bile algılamayın. Hiç rastlamadığım nadir bir durum ve bambaşka bir olgu.

Bizler bu çağın yaralı kalplileri olarak hiç insan kıymeti bilmediğimizi hatırlayınca dayının elini öpmek gerekir fikrindeyim. Öyle de yaptım.

Ya Selam!

18.08.2025

https://www.istiklal.com.tr/objelere-tutunan-lemyezel-dayi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir