EVET, bir rüyaydı.
Hakikat gibi bir rüya.
Berrak.
Tertemiz.
Kalbin en güzel yerine papatyalardan serilmiş bir minder etrafında anne baba dâhil tüm sevdikleriniz var.
Bir de en sevdiğiniz.
Kanatlanıyoruz.
Azıcık utangaç, biraz mahcup, çokça sevinçli ama mestur bir biçimde.
Örtülü sevinçler, kontrol edilen coşkular, sınırları çizilen heyecanlar değil mi biraz da bizi biz yapan.
Bir rüya ki, içinde sen varsın, ben varım.
Dostlarımız var.
Ve közü her daim harlı tutulan muhabbetimiz.
Türküler eşliğinde kuşlar konuyorlar kalbimize.
Avazımız asumana yükseliyor ne kadar sessiz konuşsak da.
Ve korkuyoruz.
Yitmekten, bitmekten…
Oysa gönülde yitmek en güzeli değil mi?
Her köşesi, noktası bizim değil mi?
Bu kaygı neden o zaman?
Ve uyanıyoruz, birlikte.
Çalan saat vaktin geldiğini işaret ediyor.
Kuş sesleri arasında niyaza duruyoruz.
Harika bir yakarış, yalvarış.
Yan yana.
Omuz omuza ve yürek yüreğe.
Dedim ya bu bir düştü.
BİR HAYAL
EVET, bir hayaldi.
Hakikat gibi bir hayal…
Hayatı omuzlayan, ağrıları dindiren, sızılarla bizi tamam eden bir hayal.
Varlığını, varlığımız saydığımız…
İçine tüm hasretlerimizi sığdırdığımız…
Ve…
Tüm vuslatlarımızı…
İçinde serçelerin, kumruların, bülbüllerin olduğu bir hayal bu.
Dikensiz güllerin etrafımızı sardığı…
Ve…
Kendimizi güllerden ayrı göremediğimiz…
Nereye elimizi atsak oraya ulaşabildiğimiz.
Nereye kement atsak yanımıza çekebildiğimiz…
Toprak rengine büründüğümüz ve bu sebeple tüm negatif yönlerimizi sıfırlayabildiğimiz.
Senlik benlik kavgalarını sona erdirdiğimiz…
İkiliği kovup tekliğe büründüğümüz.
Berrak.
Tertemiz.
Bizi olgunlaştıran, kendilik bilincine erdiren…
Başkasının değil kendimizin efendisi sırrına ulaştırıp kulluk çizgisinde bir eden…
Evet, bir hayal bu.
Hakikat kadar lezzetli…
09.07.2024