UĞUR CANBOLAT
“SAKLA samanı gelir zamanı” ve “Ak akçe kara gün içindir” şeklinde atalarımızın formüle ettiği iktisat kültürüne sahip olan bu toprakların evlatları korkunç bir savrulma içinde. Mutluluk arayışlarının zemini değişti. Beğeniler farklılaştı. Varlığını, üreterek değil tüketerek ortaya koyma çabaları körüklendi. Bununla mutlu olunacağı güdülemelerine yenik düşüldü. Tüketimi çeşitlendirip arttırmakla sonuç alınacağı var sayıldı ama bu “Havuç politikası”nın geçici hazlar dışında bir getirisi olmadı. Bu geçici hazların kendisini tekrar ederek kişiyi köle haline getireceği hesap edilemedi.
Psikolojik çıkmazların eşiğine gelindi ve buradan dönmek çoğumuz için hiç kolay olmadı. Tüketime kaptırdığımız paçamızı kurtarmak için önemli stratejilere ihtiyacımız olacağı hesap edilemedi. İnsan, moral zenginliğinin kaynağını şaşırınca şiraze daha da kaydı. Sonsuz bir kara döngünün acımasız girdabına yuvarlanıldı.
…
ENGELLENEMEYEN tüketim arzusunun bizi mutluluğa götüreceği yanılgısı sistemin profesyonelleri tarafından insan psikolojisinin gedikleri dikkate alınarak alabildiğine kötüye kullanıldı. Oysa babalarımız dizleri yamalı pantolonlar, dedelerimiz içi dışına çevrilen ceketler giymişti. Annelerimiz, ninelerimiz hâne halkının yırtılan çoraplarına yama yapmayı haftalık işleri arasına almıştı. Babalarımızın ilçeye resmi bir iş için giderken komşudan ödünç kıyafet aldığına tanık olmuştu çoğumuz. O günler geride kaldı. Günümüz insanı büyük bir tüketim çılgınlığının pençesine gönüllü olarak yakalandı. Üretip paylaşarak mutlu olma ahlakı yerini tüketerek mutlu olunabileceği anlayışına bıraktı. Beklenen oldu mu, hayır!
Tüketim rekabetinde imkânsızlık sebebiyle geriye düşenlerin stres düzeyi yükseldi. Karamsarlık ruhlarını esir aldı. Kalpleri kendini gösterme algısının işgaline uğradı. Özgüven sıfırlandı. Kültür açısından yaşanan aşınmalar, dini duyarlılıkların gerilemesi, kanaat ahlakının sadece adının kalmış olması gibi hususlar nedeniyle moral seviyesi iyice dibe düştü. Depresyonun kapısında sıraya girildi. Tüketimi körükleyen teknoloji devleriyle verilen savaşın kaybedilmesinin acı meyveleriydi bunlar.
…
MUTLULUK kavramı moda teknolojileri tarafından alabildiğine tahrip edildi. Anlam kaydırmaları yapıldı. İçsel tahkim, özgüven, çalışmak, gayret, üretim, paylaşım, ilim, kültür, adap, gelenek ve sosyal uyum gibi ana bağlardan koparıldı ve bambaşka yalancı unsurlarla tanımlandı.
Üretip kazanarak değil harcanarak mutlu olunacağı virüsü sinsice sahaya salındı. Reklamlarda bile “Şu şampuanı kullan mutlu ol, şu kahveyi içerek sosyalleşip mutlu ol, şu markayı giyin ve dikkat çekerek mutlu ol, şu kokuyu kullanarak seçkin ol ve fark edilerek mutlu ol, arabanı değiştir ve mutlu ol” gibi enva-i çeşit çeldirici sinsi propagandalar yapıldı.
Ruhları esir alıcı aynı şeytani yöntem diğer teknolojik aygıtlar için de bolca kullanıldı. Telefonların süslü iplerle boyunlara asılması bile sağlandı. Her yeni modelin aylar öncesinden merak edilmesi körüklendi. Biz kendimizi kurtarsak bile evlatlarımız bu ağa ne yazık ki yakalandı.
…
SÜNNET olan hediyeleşmenin çığırından çıkarılmış olmasını da unutmamak gerek elbette. “Özel günler” hayatımıza özenle kazındı. Bu günler için haftalar öncesinden plan yapmak, pahalı hediyeler borç yükünün altına girmek, önceki yılları tekrar etmemek, farklı ambiyanslar geliştirmek; aşkın ve sevmenin vazgeçilmez unsuru hâline getirildi. İlişkilerin önemi ve şahsi kıymet alınan bu hediyelerin maddi değeriyle ölçülür oldu. Sosyal medya mecralarında dönen reklamlara ve önümüze düşen bu konudaki şahsi paylaşımlara şöyle bir bakmak bile ne demek istediğimizi kolaylıkla gösterecektir.
Mutluluğun alınan hediyenin ederi ile tartılmaya başlanması onun ruhuna Fatiha okumaktan farksızdı. Gerçekte var olmayanı yani sanal olanı yaşatmak hakikatte mümkün olmadığından bu döngü canımıza acımasızca okudu. İlişkiler içeriğini kaybettiğinden huzurdan ve güvenden bahsedilemez oldu.
…
HEDONİK üretimlerin pazarı hâline gelen hayatımız anlam krizine yakalandı. Ahlakımız savruldu. Erdemler ziyan edildi. Kanaat yerini doyumsuzluğa terk etti. Daha iyi görünmek, daha hoş giyinmek, daha alımlı olmak, arkadaşlarına fark atmak gibi modern dünyanın kurguladığı yeni etik anlayışın taarruzuna maruz kalındı. Yaşamak için ahlaklı üretim ve merhametli paylaşım yerini düşünmemeye, fikren gelişip dönüşmemeye, serbest iyilikler yapmamaya, düşkünün yanında olmamaya yani sadece hesapsız tüketmeye evrildi. Tek ilke iyi hissetme ve ilkel beynin tesiri ile sürekli harcamaya dönüştü. İstek ve ihtiyaç sıralaması şaşırıldı. İnfak ile mutlu olmak, paylaşım ahlakını sürdürmek artık yaşamımızdan göçtü. Bu ise sabırsızlığımızı tetikledi. Anında tatmin olma çılgınlığını körükledi. Gerçek tatminin ana kaynakları unutturuldu. Kendilik bilincine ulaşmak engelledi. Şahsiyet; ilim, irfan, vakar, erdem, denge ve kültür gibi ana umdelerden uzaklaşarak mutluluk kredi kartının limitine endekslendi.
…
ÇEVRİM İÇİ bağımlılıktan söz etmeden yazıyı bağlamak eksik kalır. Artık ateş topu gibi yeni bir kavramımız var. Başından beri anlattığımız tüketim çılgınlığı çevrim içi imkanlarla bambaşka bir boyut kazandı. Kendini kötü hisseden, morali bozulan, yalnızlık duygusuna yakalanan, sevdiklerinden ilgi görmediği zehabına kapılanların kendisini mutlu edeceğini sandığı ilk eylemi çevrim içi tüketim oldu.
Mağazaya gitmeden, kalabalıklara karışmadan, sıraya girmeden alışveriş yapmak cazip oldu.
…
ALIŞVERİŞ yaparken kendimizi mutlu sanıyoruz ama değiliz. Tüketim çılgınlığı bize refah getirmedi. Kendimizi ikmal etmemize, şahsiyetimizi tahkim etmemize, kültür ile donanmamıza, ilimle müzeyyen olmamıza, irfan ile aydınlanmamıza, paylaşarak hayatı bölüşmemize mâni oldu. Sadece görünüşümüze yatırım yaparak mutlu olacağımıza inandırıldık ama bu yalandı ve mutsuz etti.
Mevzu bir yazıya sığmayacak kadar derin ve kapsamlı. Üzerinde yeniden ciddiyetle düşünmeye mecburuz.
Ya Selam!
20.08.2025