UĞUR CANBOLAT
YEKTEN sormuştu: Kendini insan yerine koyuyor musun?
Afallamıştım birden, şamar yemiş gibi oldum. Bu da ne demekti böyle? Nereden çıkmıştı?
Aslında biraz hakaret barındırmıyor mu içinde, insana, insan mısın gibi bir sual…
….
ALIP verip durdum kendimle…
Hazmedememiştim. Sorunun altında bazı kinayeler aramadım değil, aradım.
Kişinin kendisini insan yerine koymasına davet edilmesi için insaniyetten çıkmış, dağılmış olması gerekmiyor mu? İma edilen bu değil mi?
Kendini insan yerine koy ve birazcık empati yapmayı dene manasına gelmiyor mu bu gökten düşer gibi önümde bulduğum sual?
…
SAATLER birden yavaş dönme moduna geçmişti sanki. Akşamın gelmesi uzadıkça uzamıştı.
El ayak çekilse de bir an evvel ölçüp tartsam kendimi.
Uzunca muhasebe etsem. Çözsem denklemi…
…
SABAH sükûnet getirdi.
Mahmur gözlerimi soğuk suyla buluşturduktan sonra içime bir ferahlık doldu.
Sual aslında yerli yerindeydi. Ve cevabı hepimiz tarafından bulunmalıydı.
…
İNSANLAR, kendilerini gerçekten insan yerine koyabilseydi, bu mefhumun içini doldurabilseydi, sorumluluğunu kuşanabilseydi eğer bu kadar zulüm olur muydu?
Harplardan, darplardan söz edilir miydi?
Ezilenlerin giderek daha çok ezildiği, mağdurların daha fazla mağdur edildiği, dezavantajlı grupların daha da dezavantajlı noktalara sürüklenmesi mümkün olur muydu?
Kişiler kendilerine aşırı merhametli, başkalarına karşı gaddarın da gaddarı olabilir miydi?
Mazlumun, dini, ırkı sorulmaya başlanır mıydı?
Üzülmek için, merhametin şefkat yüklü kanatlarının açılabilmesi için “Bizden mi?” gibi meşrebe, milliyete, ırka dayalı sakilin en berbatı bir aidiyet yaklaşımı gösterilebilir miydi hiç?
Şekilperest bir anlayış gelişebilir miydi?
Aklını kullanmadan ahlaklı olunamayacağı unutulur muydu?
Vicdan, merhamet ve adalet birbirinden ayrı düşürülüp farklı yerlerde katledilebilir miydi?
İnsan kendini insan yerine koyabilseydi kulluğun sınırları aşılabilir miydi?
Her türlü şüphe, zan, kuşku, şek ve tereddütten azade olan İlahi vahyin mânâsını tahrif ederek kendini tahrip edebilir miydi?
“Emr-i Bil Mağruf”un iyiliği iş edinmek olan anlamından kendisini sıyırıp ayırarak sadece emretmek, başkalarına buyurmak şekline çevirebilir miydi?
Allah’ın insanlarla olan ilişkisinde değişmeyen kural oluşunu ifade eden “Sünnetullah” kavramını sağa sola çekiştirir miydi?
Eylemlerinin sorumluluğundan tilkice bir kurnazlıkla sıyrılarak yükü Rabbine yükleme aymazlığına tevessül edebilir miydi?
Ahlak ile ahlaksızlık arasındaki uçurumu ortadan kaldırarak her şeyi mübah noktasına çekebilir miydi?
Efendimizin yirmiye yakın kararını sahabilerin önerisiyle değiştirdiği bilgisine sahipken kendisinin veya kutsadığı kişilerin kararlarını beşer olduklarını unutup mutlak görme bahtsızlığına düşer miydi?
…
KENDİMİZİ insan yerine koyabilmek için vahiy, kâinat ve insanla sağlam anlam bağları kurabilmemiz gerekir. Anlam olmadan insanın olamayacağı yine mânâ olmadan ahlakın olamayacağını artık bellememiz zaruri. Aklımızı başka akıllarla doğrulayarak empati yeteneğimizi genişletmeliyiz.
Yani kendimizi anlam olarak insan yerine koymakla beraber soruyu başka insanların yerine de koyabilmek yine bir o kadar mühimdir.
Bu duygudaşlık demektir. Ortak hissediş demek olan empatiyi öncelemektir.
…
ŞİMDİLERDE “Medeni ahlak” diye bir tanım çıkardılar. Ahlaksızlığın gırla gittiği, kimin elinin kimin cebinde olduğunun bilinmediği, erdemsizliğin kol gezdiği bir anlayışın tanımı bu. Azami dikkat gerekir zira bu tercihte kendini insan yerine koymak gibi bir erdem bulunmuyor.
“Evliliğimde çok ezildim, şimdi gönlüme göre yaşayayım, çocukken tacize uğradım o yüzden şimdi taciz etme sırası bende, çok dolandırıldım şimdi ben de yaşamımı böyle devam ettiriyorum” şeklindeki kimi kendini haklı çıkarma girişimleri temelden yanlış. Zira başkalarının yerine insanın kendini koyup ne yaşandığını hissedememesi demek bu ve çok acı.
…
EMİR kipi yerine soru kalıbı her zaman daha fazla iş görür. Düşündürür. Sorgulatır.
“Kendini insan yerine koyuyor musun?” soru cümlesi yerine “Kendini insan yerine koy” şeklinde emir veren bir cümle ile muhatap olsaydım bunları düşünmeyecek ve direk savunma hattı oluşturarak karşı hücuma geçecektim. Soru ağırdı, evet ama düşünmemize vesile oldu.
Ya Selâm!
24.02.2024