UĞUR CANBOLAT
AHLÂK-I HASENE erleri özgürlük, iradenin kullanımına bağlı olan talep ve sonuç arasında var olan doğrudan ilişkiyi çözmüş olan kişilerin arasından çıkarlar.
Kulun şerefinin irade ve tercih sebebiyle olduğunun idrakindedirler.
Özgürlük ve irade kişiye hayatının her anında belirleme imkânı sunmaktadır. Bu çok mühim bir imtiyazdır. Bu sebeple kişinin kendisinden başkasına asla devrilmez, devredilmesi dahi düşünülemez.
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in bizlere kazandırdığı şuur ile bakıldığında Nebi’lerin bile ümmetleri üzerinde muhafız ve onlara vekil olmadığı gerçeği meselenin önemini bir kere daha hatırlatır.
Allah’ın elçileri bizlere İlahi vahyi tebliğ derler. Sorularımızı cevaplandırırlar.
Ama asla ve asla özgürlüğümüzü kısıtlamazlar, irademize ipotek koymazlar ve kararlarımızı baskı ile etkilemezler.
Her şey nettir. Apaçıktır. Allah’ımız biz insanlara güvenmektedir.
Allah Ebu Cehil’in de aklını kullanmasını istemiştir.
Allah Firavun’un da aklını kullanmasını, muhakeme etmesini arzu etmiştir. Hatta bilindiği gibi Firavun’a Hz. Musa’yı Ebu Cehil’e Fahr-i Kâinat Efendimizi göndermiştir.
Mesajını açık ve büyük sarahat içinde iletmiştir.
Yüce Rabbimiz Firavun ve Ebu Cehil’den istediğini bizden esirgemez. Esirgemiyor.
Gönderdiği nimeti, verdiği nimet ile muhakeme etmemizi, değerlendirmemizi ve ölçüp biçmemizi istemektedir. Yani Rabbimizin ilk elçisi olan akıl ile ikinci elçisi olan peygamberleri dinlememizi, anlamamızı beklemektedir.
Yani vahye ciddi şekilde muhatap olmamızı istemektedir.
Zihni çabaya, entelektüel gayrete davet etmektedir. Aklımızı kullanmamızı hatırlatmaktadır.
Düşünüp taşınmamızı, sebep ve sonuçlar üzerine eğilmemizi arzu etmektedir.
Hayat ve hadisattan ders ve doğru neticeler çıkarmamızı beklemektedir.
Rü’yet olarak ifade edilen bakış ve gözlem üzere olmak hedef olarak önümüze konmaktadır.
Yani belirlememiz, belirleyici olmamız umulmaktadır.
Bu sebeple fıtratımıza vurgu yapılmakta, kâinat ve olaylar okunacak diğer bir kitap olarak önümüze sayfa sayfa serilmektedir.
Meymenetsiz değil meymenetli yani hayırlılardan olmamız istenmektedir.
Sabır ehli ve merhameti kuşanmış olarak sarp yokuşu aşarak iman nimetine ulaşmamız dilenmektedir.
Ancak asla irademize tahakküm etmemektedir. Elimizden almamaktadır.
Rabbimiz kulunun dilemesinden sonra Kendisi dilemektedir.
Hidayet, iman, şükür, küfür ve dalalet ne varsa önce bizim dilememiz, talep etmemiz, irademizi o yönde koymamızdan sonra gerçekleştirmektedir.
Hidayeti isteyen onu, dalaleti isteyen yine onu bulmaktadır.
Yani ilk dileme hakkını ve sorumluluğunu Rabbimiz bize vermiştir.
Ey hakikat yolunun önce kendisinin istemesi ve dilemesi gerektiğini bilen, farka ulaşmış yolcusu!
Belirleyen sensin. İsteyen, talep eden sensin.
İçinde bulunduğun her ne ise o senin talebinin bir sonucudur. Allah’ın dilemesi onaylamak anlamındadır ve senin dilemen sonrasında gerçekleşir.
Eğer sende güzel ahlak yolunda ilerlemek istiyorsan özgürlüğünün kıymetini bil, iradenin önemini kavra, talebini netleştir ve bunun için gayretini çoğalt.
Bulduğun her netice senin istediğindir. Talebindir. Allah’ı suçlama.
Sende erdemlilerle birlikte güzel ahlak üzere yürüyüşünü devam ettirmek istiyorsan aklının ve iradenin kimseye teslim edilemeyecek kadar mühim hazineler olduğu bilgisini gönlünden hiç çıkarma.
Kendi arzularının sonrasında Rabbini suçlamak gibi bir ayıbın içine düşmek istemiyorsan yapman gereken şey senin belirleyici olduğunun idrakinde olman ve sorumluluğunu alarak bunu sürdürmendir.
24.05.2024