UĞUR CANBOLAT
YARGIMI yadırgamadan önce birazcık düşünün lütfen.
Plazadan ozan çıkmaz. Ozan insanın yaratılış malzemesi olan topraktan çıkar. Toprak berekettir. Toprak mevsimlerdir. Toprak ormandır. Toprak bağdır, bahçedir, bostandır. Toprak gökten inen suyu süzerek sunandır. Rüzgâr toprağın üstünde olanı serinletir. Güneş toprakta olanı hem ısıtan hem yakandır. Toprak ağaçtır, onun gölgesinde üzerine oturulandır. Kısacası toprak hayatın bizzat kendisidir.
Toprak üzerine düşen şehit kanları dolasıyla vatandır. Yurttur. Obadır. İldir. Bayındır olunan yerdir. Üstünde yuva kurulan ve evlat balının büyüyüp serpildiği yerdir. Toprak beşiktir, eşiktir. Nöbeti beklenen ve bunları korumak için uğruna can verilendir.
Ozan, insan ile toprağın bir bütün oluşunun canlı dilidir. Haykırışıdır. Nârâsıdır. Asumana salınan feryatların çıkış noktasıdır.
…
OZAN, insan ile toprağın ilişkisini en iyi anlayan ve bunu feryat figan dile getirendir.
Evet, fikasızdır ozan. Sadedir. Nettir. Katışıksızdır. Bu bakımdan toprağın özetidir.
İnsan malumdur ki, topraktan beslenir. Bu sebeple Türkmen kocası Yunus Emre “Bana rahmet yerden yağar” derken Âşık Veysel toprağı “Sâdık yâr” olarak tanımlar.
Ozan bu topraklardan yani örften, gelenekten, töreden, kültürden, medeniyetten, manevi duygulardan beslenir ve besler.
Bu sebeple halkın arasındadır. Sokaktadır. Kıraathanededir. Camidedir. Tekkededir. Pazardadır. Plazalarda yaşamaz, yaşayamaz. Yukarılardan bakmaz. Hayatın içerisinden olaylara bakar ve görür. Bu sebeple de halkın nefesi olur. Gözü olur. Sesi olur.
…
ERCİŞLİ Emrah, Pir Sultan, Karacaoğlan, Köroğlu, Dadaloğlu, Erzurumlu Emrah, Muharrem Ertaş, Neşet Ertaş, Reyhani, Sümmani, Âşık Veysel, Hüzni, Mahzuni, Akarsu, Gevheri, Abdurrahim Karakoç, Sefai, Ahmet Poyrazoğlu, Nurşani, Ali Ekber Çiçek, Kızıltuğ, Feymani, Âşık Şenlik, Daimî, Ferrahi, Özlemi, Âşık Yoksul Derviş, Devran Baba, Kaplani, Sefil Selimi, Meftuni, Seyrani, Ozan Arif, Gülabi, İzzet Altınmeşe, Hasret Gültekin, Murat Çobanoğlu, Mücrimî, Nesimi, Şeref Taşlıova, Ruhsati, Akarsu, Çekiç Ali, Virani, Kul Himmet, Muhyiddin Abdal, Teslim Abdal, Turabi Dede, Noksani, Davut Sulari, Ali İzzet, Cemal Safi, Refik Başaran ve Cuma akşamları Üsküdar’da icra ettiğimiz Muhabbet Bağı türkü meşklerimizin sadık müdavimi Abdal Rahşani ve sinemizde isim ve sesleri kayıtlı daha niceleri yaşadığımız bu toprakların tozunu üzerlerinde taşırlar. İçimizin içindedirler çünkü aynı topraktan karılmışız.
Ozan topraktan çıkar, evet. Konfor alanlarına çekilen, modernizmin zevk tuzaklarına yakalanan yüksek camlı binalardan ozan çıkmaz. Çıkmıyor.
…
TEHLİKELİ bir durumla karşı karşıya olduğumuz aşikâr.
Topraktan koptukça, halktan uzaklaştıkça ozanlık açısından fukaralaşıyoruz.
Elbette devlet televizyonunda sanatını usulüne uygun ustaca icra eden sanatçılarımız var. Üniversitelerin ilgili bölümlerinde ciddiyetle kaliteli eğitim veren hocalarımız var. Onlara da bitimsiz teşekkürlerimiz, sonlanmaz hürmetlerimiz var ancak kastımız bu değil.
Kalbindeki yangını hiçbir forma mahkûm etmeden yüce dağların mütevazı yolcuları gibi sesini yeni deyişler ve doğuşlarla cömertçe bizlere salan ozanlarımız artık zor yetişiyor. Çünkü hem kâfi derecede itibar görmüyorlar hem de yüksek sanat yaptıklarını düşünen egolu kimi entelektüeller tarafından nota ve usul bilmiyorlar şeklinde çaktırmadan küçümseniyorlar.
Yükseklerde yaşamanın yükseklik olmadığını bilen ve üzerinde toprak kokusu taşıyan yeni ozanların yetişmesine zemin hazırlamak hem yönetim erkinin hem de bizlerin ihmal ettiği mühim bir vazifesidir.
Yerine getirilmediği vakit nefessiz kalacağız. Deyiş yoksulu olacağız. Türkü fukaralarına dönüşeceğiz. Bu ise medeniyetin yara alması ve dolayısıyla gelecek nesillerin üzerinde oturduğumuz muhteşem mirastan mahrum bırakılması demektir.
…
OZANLARIMIZ kültür taşıyıcısıdırlar. Çok boyutlu bir emektârlıktır. Dini hassasiyetler bilinmelidir.
Kültür kodlarının çözümlenmiş olması lazımdır. Tarih şuuru zaruridir. Kahramanlar tanınmalıdır. Vatanın dağları, ormanları, ağaçları, akarsuları, ovaları bilinmelidir. Tarlası, harmanı, bostanı ve ürünleri tanınmalıdır. Giyimi, kuşamı, folkloru, halayı, zurnası, davulu, kavalı, bayramı, seyranı, eğlencesi, hüznü, cenazesi, yas tutma biçimi, acıları, kırılan ümitleri, geçmiş pişmanlıkları olmak üzere tüm kültür damarları kavranmalıdır. Mitolojisine vâkıf olunmalıdır. Destanları özümsenmelidir. Mizahı, nüktesi, hicvi, güzellemesi, koçaklaması, atışması, leb değmezi, muamması, taşlaması, deyişi, destanı, divanı, koşması, tekellümü, mânisi, semaisi, vezni gibi nice nitelikleri bulunmalıdır. Bunun için tabiattan da yararlanmalıdır. Kartalı, şahini, turnası, güvercini, leyleği, serçesi sevilmeli hasılı bu toprakların kurduna kuşuna, sincabına bile âşina olunmalıdır.
Kısacası, ozanlık dediğimiz olgu sadece uyak işi değildir. Bu vatana, toprağa, örfe uyumlanmak işidir.
Bu bakımdan zordur. Güçtür. Ama bir o kadar da şereflidir, asildir.
Ve elzemdir.
…
OZAN iyiliğin, cömertliğin, saflık ve sadeliğin, temiz oluşun, huzurla yaşamanın, cömertlik ve bereketin sembolüdür. Zorluklarla yüzleşmenin, sabrı kuşanmanın, gayreti esas almanın adıdır. Çünkü toprak bu özellikleri barındırır içinde. Plaza ise yüksekten bakmanın, topraktan kopuşun, halktan uzak kalmanın, izole olmanın, konforun simgesidir.
Nuh Nebimizin tufandan sonra yeniden hayatı kurmak için toprağı aramasını da bu bağlamda unutmamalıdır. Yunus Nebimizin karaya vurmasını da…
Toprak hayatın ana kaynağıdır. Evimizdir. Yuvamızdır.
Ve ölümün ana yurdudur bizi tekrar asli unsurumuzla buluşturan.
Ozanlarımız ise toprağın atan kalbi, susmayan dili, solmayan baharı ve bitmeyen bereketidir. Onlara sahip çıkmak, zemin hazırlamak işte tüm bu sebeplerle bir vatan borcudur.
Ya Selam!
23.08.2025