AĞRI DAĞI TEORİSİ

UĞUR CANBOLAT

BİR tırmanıştır hayat.

Engelleri aşmak engebeleri bertaraf etme yolculuğudur.

Niyet mühimdir bu yolculukta, azim bağlayıcıdır, irade sonuç aldırıcı…

Donamım ise o işin ihmal edilemeyecek en mühim bir gereğidir.

ÜLKÜSÜ olmayana canlı denemez.

Ölüdür o.

Tüm duyuları mefluçtur. Felç olmuştur.

His ve heyecan dünyası dumura uğradığından yaşama enerjisi sönmüş hayat barajının suyu çekilmiştir.

Yer ise artık damar damardır ve çatlamış yarıklar bir damla yağmura hasrettir.

İDEALE yolcu dâvâ ehlidir.

Kendini değil ülküsünü öncelemiştir.

Tüm çileleri o iman bayrağını en yukarılara, zirvelere dikmek için canını dişine takmıştır.

Bana mısın demeden üstelik…

Bunu başaranlar takdiri sonuna kadar hak ederler.

Saygımız onlara sınırsızdır.

HEYECAN ilk dönemler doruktadır.

İdeal içindir her şey.

Ülküler için en zorlu çileler göze alınmış ve kimse minik bir tereddüt bile yaşamamıştır.

Hayırda yarışırlar.

Birbirlerini de teşvik eder hiç kimsenin bu hayır koşusunda geriye düşmemesi için ellerinden gelenin fazlasını yaparlar, artlarında kimseyi bırakmazlar.

ŞEYTAN boş durmaz tabi.

Türlü kılıklara girer.

Nefisle paydaşlık geliştirerek akla hayale gelmedik planlar kurarlar.

Bu ideal yolcularını ciddi bir tahlile tabi tutarlar.

Analiz ederler.

Zaaflarını dikkatlice belirleyerek bunlar üzerinde stratejik bir kafa ve sonsuz bir profesyonellikle çalışırlar.

Kişiyi kriminalize ederler.

Hangi durumda ne gibi tepkiler verebileceği bile hesap edilerek çıkartılan yol haritası üzerinden veriye dayalı ve isabetli öngörülerle ilerlerler.

Ve…

Maalesef ciddi neticeler de alırlar.

İşte buna “Ağrı Dağı Teorisi” denir.

Yüksek idealler, tam bir ümit, sağlam bir iman, aydınlık bir zihin, işleyen bir kalp ve güçlü bir irade ile çıkılan kutlu yolculukta kişiler zaafa uğratılır.

İçleri boşaltılır.

Daha önce inandıkları umdelerin nutuklarını yine atarlar evet, ama artık içleri boşaldığından, sözlerin feri gittiğinden, enerjisi kaçtığından beklenen tesirler elde edilemez.

Kof sloganları kişiler sadece kendilerini kandırmak için atarlar.

Bu elbette yine de uyanmışlar için geçerlidir ki, dönüşleri için ümit vardır.

Süreci hiç sorgulamadan, meydana gelen değişim ve dönüşümleri fark etmeden, başını kuma gömmüş deve kuşu misali gözünü karartıp, yumruklarını havada sıkıp bağırıp çağıranlar ne olacak peki?

Boşa geçen ömürlerin, dereye akan heyecanların, içi boşaltılan kutsalların, anlam değişikliklerine maruz bırakılan kavramların hesabını kimler verecek dersiniz?

İNANMADIĞI hiçbir şeyi söylemeyen adam Galip Erdem bunu “Ağrı Dağı” teorisi olarak tanımlamış ve can yakan, yürek burkan, kişiyi titreşime getiren şu değerlendirmeyi kurmuştu:

“Bizler ‘dâvâ’yı Ağrı Dağı’nın zirvesine çıkaracaktık.

Yola koyulduk, bin zahmet ve emekle, acılar çekerek dağa tırmandık. Zirveye vardığımızda sevincimiz sonsuzdu ama küçük(!) bir noksanımız olduğunu fark ettik:

‘Dâvâ’yı dağın eteklerinde unutmuştuk!

Meğer biz dâvâyı değil, kendimizi zirveye çıkartmışız.”

KATILMAMAK mümkün mü?

Ya sarsılmamak…

Değil zira titretmesi, sarsması doğruluğundan kaynaklanıyor.

Ya selâm!

04.03.2024

https://www.istiklal.com.tr/agri-dagi-teorisi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir