UĞUR CANBOLAT
ÖNCE girizgâh şart.
Baba evlat arasında mirasın kimi vakitlerde tartışma sebebi olabildiği bilinir.
Evlatlar babadan bazı durumlarda mirasını erken taksim etmesi beklentisine girerler.
Hatta mevcut olan varlıkta diğer kardeşlerinden daha fazla hak iddiasında bulunurlar o mülklerin meydana gelmesinde emeklerinin çok olması sebebiyle.
Kimi büyükler kendileriyle anlaşamadıkları çocuklarını mirastan mahrum ettiği de görülür. Bunun ne kadar hukuken mümkün olup olamayacağı ayrı mesele…
Köklü ve varlığı büyük olan kimi ailelerde vasiyet yoluyla miras pay edildiğinden vefat sonrası avukatın zarfı açması önemli bir heyecan vesilesidir.
Yani bu konu toplumumuzda farklı açılardan hep tartışılır.
“Vay ne çok mirası varmış” denilir zengin gibi yaşamayanlar için. Tersi de vakidir. Çok lüks ve varlıklı bir hava verdiği halde bazılarının terekesinde beklenenin aksine önemli bir şey çıkmayabilir.
Benim çokça tanık olduğum muhtemelen sizlerin de sık şahit olduğunuz şöyle bir durum daha vardır.
Vefat edenin bedeni henüz toprakla buluşturulmadan bazı evlatların miras kavgasına tutuştuğu, konuyu çözümleyemediklerinden tartışmalara hatta hızlarını alamayıp münakaşayı kavgaya götürdüklerini duyarız, haberlerde okuruz.
Hatta bir arkadaşım babasının henüz kendisi annesinin karnındayken amcası tarafından öldürüldüğünü anlatmıştı.
Büyük dramlar… Neresinden tutsan elinde kalıyor.
…
TOPLUMLARIN mirası da olur.
Kahramanlıklar ve fedakârlıklar gibi… Destanlarımız bunları anlatır.
Şiirlere, hikâyelere ve romanlara konu olur. Mitoloji böyle oluşur.
“Bizim milletimiz şöyle şöyledir, böyle böyledir” şeklinde söylemler bunu ifade eder.
“Bu yaptığın hiç ecdatlarına uyar mı?” uyarısı da yine aynı cümledendir. Buna kültürel miras diyoruz.
Kültür bakanlıklarının somut olan ve olmayan kültürel miras şeklinde tasniflerinden de söz edilebilir.
…
İYİ bir talebe elbette hocasının mirasını önemser ve onu devam ettirmek için çabalar.
Yer yer onlara atıflar yapar, misaller getirir.
Âlimlerin yetiştirip geriye bıraktıkları öğrencileri onların en önemli miraslarıdır.
Aynı şey irfanî meşrepler için de geçerlidir.
Mürşit mürit ilişkisinde, şeyh ve halifesi münasebetinde de câridir.
O sebeple tasavvuf sohbetlerinde silsileden gelen aktarımlar çokça önemsenir ve sürekli geçmişin bu mirasına atıflar yapılır, niyazlarda isimleri zikredilir.
…
EDEP yine en güzel mirastır ve devam ettirilmelidir.
Biz müminler sevgili peygamberimizin yaşayışını kendi hayatımızda örneklemeye çalışmamız o mirasa sahip çıkmamız, bunu değerli bulup önemsediğimiz anlamına gelir.
Kısacası hayatımızın pek çok devrinde bu miras meselesi aynı kelimeyle olmasa bile mânâ olarak sürekli belleğimizdedir.
…
VAKTİYLE uzak bir akrabamın benzer problemleri olmuştu.
İş ciddiye binmiş, söz harlanmış, öfkeler kabarmış, yumruklar sıkılmıştı.
Aralarından su geçmeyen, yedikleri ayrı gitmeyen kardeşler artık birbirinin hısmı olduğunu unutup hasımlığa yelken açmışlardı.
Üzüldüm tabi.
Günlerce içimde taşımış bir oyana bir bu yana dökmeye çalışmış olsam da buna muvaffak olamamıştım.
Bir akşam sofrasında babam hazretle yine bu meseleyi değerlendirirken “Âlimlerin peygamberlerin varisleri olma” konusunu sormuştum.
Zira burada da bu isimle olmasa bile kavgalar yaşanabiliyor, her meşrep kendisinin doğru yolda diğerlerinin ise eğri istikâmette olduğunu iddia edip birbirini alttan alta itham ediyorlardı.
“Yol bizdedir, hakikat buradadır, necat bizdedir, gül bahçesi biziz, bize gelen insan olur, kurtulur, Nuh’un gemisi burasıdır” gibi cümleleri hep duyardım ama bu açıdan değerlendirmemiştim hiç.
Babam ömrünü tarlada ve harmanda çiftçilik yaparak geçirdi ama köy odası dediğimiz ilim irfan mektebinin tedrisinden de geçmişti. Dolayısıyla ne söyleyeceğini merak ediyordum.
Hacı babam önce dile getirdiğim işin maddî miras tarafına hiç yönelmeden manevî mirasla ilgili olarak
“Evladım, insanlar âlimlerin peygamberlerin varisleri olma hususunu yanlış anlıyorlar” dedi.
“Nasıl yani?” diye üsteledim.
Şunları söyledi:
“Ne yazık ki, zamane âlimleri ve ârifleri kendilerini Nebi’mizin nebiliğinin mirasçısı gibi sunuyorlar, onun yerine koyuyorlar. Mutlak itaat sağlamak için kendilerinden Efendimizin tecelli ettiğini îma ediyorlar, etraflarındakilerin böyle anlamasına kapı aralıyorlar. Bu doğru değil.”
Şaşırmadım desem yalan olur, çok şaşırdım. Başkalarından hiç bu yönde bir açıklama işitmemiştim.
“Nedir peki?” dedim.
“Âlimler ve ârifler peygamberlerin peygamberliklerinin değil, bıraktıklarının varisleridir. Nebi’lik ilahî bir görevlendirmedir, miras olarak başkasına aktarılmaz. Ayrıca Nebi’lik Efendimizle bitmiştir”
Yorum sizin efendim.
Ya Selâm!
19.02.2023