UĞUR CANBOLAT
ATTİLA İLHAN böyle söyler Maria Missakian şiirinde: “Avuçlarımda bir çarmıh acısı.”
Kalbi şiirin duyarlılığıyla çırpınan şair derinlemesine yaşar her neyi yaşıyorsa.
Sevgisi de böyledir kederi de…
Yüzeyselliğe pirim veren, derinlemesine düşünemeyen, hissiyatı plastik olanlar hayatın gönlüne nasıl yürür ki zaten… O sebeple hayatın güzellikleri derin yaşayanlara armağandır.
Niyazi Mısri’de bu derinlik “Derman arardım derdime / Derdim bana derman imiş” dizesiyle karşımıza çıkar.
…
SEVİYORUZ ama tam sevmiyoruz.
Özlüyoruz ama özlemimiz yangınsız. Firkatin ateşini barındırmıyor bağrında.
Muhabbetlerimiz, muhabbetin sırrını kaybetmiş. Özü sönmüş.
Sohbetler laflamakla eşdeğer hâle gelmiş.
Aramalar, sormalar meraktan değil ihtiyaç halinde yapılır olmuş.
İlim değil malumatın talibi olmuşuz. İhlas içerini kaybettiğinden duygusallıkla yetinir olduk.
…
DERTLERİMİZ bile dert edilmeye değmiyor artık.
Adı kalmış sadece. Kendisi hicret etmiş veya biz sürgüne tâbi tutmuşuz. Avuçlarımızda çarmıhın acısı yok. Dert fakiriyiz ama çok dertliymişiz gibi davranıyoruz. Burada “Derdimi Seviyorum” diyen merhum Hekimoğlu İsmail’i anmadan geçemeyiz.
Tüm bunlar derinlemesine yaşamayı bırakıp satıhta kalmamızın acı neticeleri…
…
“DERİNLEMESİNE yaşamak, işte bunu bizim yerimize kimse yapamaz” diyen Henry David Thoreau ne kadar da haklı… Sipariş edilemez, satın alınamaz fark ederek, müşahedeye tâbi tutarak yaşamak…
Bizzat kendi yükümlülüğümüzdür. Devredemeyiz. Coşkuysa, coşku bizim olmalı, sevinçse bizim…
Hüznümüzü, kederimizi, acımızı, dertlerimizi yüklenmeliyiz. Ki, bizim olabilsin.
Kendimize ait olmayandan, benimseyip sahip olmadıklarımızdan ders çıkaramayız.
…
HAYAT anlayışımız sahiplenmek ve derin yaşamak üzerine kurulu olmalıdır.
Bunu başarabildiğimizde sevincimizi tüm hücrelerimize kadar yayabiliriz. Coşkumuzun tadını çıkarabiliriz. Mutluluğumuzu huzura dönüştürerek sürdürülebilir hâle getirebiliriz.
Ve dertlerimizi gerekli çıkarımları elde ettikten sonra esenlik dilekleriyle uğurlayabiliriz.
Tam olarak deneyimlemediklerimiz bütünüyle bizim olmadıkları için kalması gerekeni bırakıp gitmesi lazım geleni gönderemeyiz.
“Yaşar ne yaşar” misali şaşkın ve bezgin bir hayat fukarası olarak cesedimizin taşıyıcısı oluruz ancak.
…
BİLGELİĞE ulaşmanın başka yolu yok.
Bilgiyi bilince dönüştürebilmek ancak derinlemesine düşünülerek yaşamakla mümkün olur. Kültürümüz bunu bize “Acıyı bal eylemek” olarak tarif eder ki, aynen öyledir. Hayat acılar ve tatlıların harman yeridir. Keder ve sevinçlerin toplamıdır. Dert ile dermanın sarmaş dolaş olmasıdır. Varlıkla yokluğun dengesidir.
Cal Newport “Deep Work” adlı kitabında “Derinlemesine yaşanan bir hayat, güzel hayattır” derken tam da bunu söylüyor işte. Derin demek deruni demektir. İçsel yankılanmaları içerir. Aklın ve kalbin ortaklığı ile ortaya çıkar. Bilgeliğe de böyle ulaşılır. Yani avuçlarında çarmıhın acısı sızlar…
…
KURALLARI vardır tabi ki…
Yaşanmışlıkları değerlendirmek lazımdır. Hatıralarımızı görmezden gelemeyiz. Orada bizi sağaltan hadiseler vardır. Yaşanmış güzelliklerimizin ve kederlerimizin hafızasıdır. Zenginliklerimizin saklı hazinesidir.
Çıktığımız keşif yolculuğunu sürdürmeliyiz mesela. Bu keşif hem kendi iç kaynaklarımıza doğru yaptığımız seferdir hem de dışımızda olanlara olan yürüyüşümüzdür. Yeteneklerimizin farkına varıp geliştirmek, bizi yükselten ve aşağıya çeken tutkularımızı teşhis edip gereğini yapmak mühimdir.
Değerler hususunda nerede durduğumuz ve nasıl ilişki kurduğumuz aynı şekilde önemlidir.
Yine kendimizle kurup geliştirdiğimiz sahih iletişimi dışımıza taşımamız lazımdır. Bu olmadığında empati yetimiz kadük kalır. Merhamet yanımız çalışmamış olur ve derinlikten uzak düşeriz.
…
SAĞLIKLI bir bedene, kapasitesi mümkün olduğu kadar kullanılan bir beyne, işleyen bir akla ve sahici hisseden bir kalbe sahip olmak derin yaşamayı dileyenler için önemli bir orkestradır. Kopuşlar olmamalıdır. Yoksa sevgilerimiz de acılarımızda sahte kalmaya mahkûm olur. Bunu engellemek için ezberlerimizden kurtaran okumalara, ulaştığımız bilgileri not etmeye, sonra dönüp onlar üzerinde tefekkür etmeye, başkalarıyla açık iletişim halinde temasımızı sürdürmeye, beklemeye aldığımız fikir ve eylemleri aktif etmeye, tereddütlerimizi izale edip korkularımızla yüzleşme cesaretine ihtiyacımız olduğunu da unutmamalıyız.
Demem o ki, ne yaşayacaksak derinlemesine yaşayalım. Yaşayalım ki, ders çıkartabilelim. Avcumuzda çarmıhın acısını hissetmek ancak böyle mümkün çünkü.
Ya Selam.
10.02.2025