UĞUR CANBOLAT
AHLÂK-I HASENE erleri, beğendiklerini Allah’ın beğendikleri üzerinden belirleyen insanlar arasından çıkar. Onlar kendi kişilik yapıları, eğitildikleri ortam, içinde bulundukları duygu durumlara göre belirlemezler. Allah’ın rızasının olduğu duygu ve düşünceleri tercih ederek iş ve işlemlerini tesis ederler.
Kul oldukları şuurunu sürekli aktif tutarak belirlemelerde bulunurlar.
İyilik nedir sorusuna kendi kişisel yargılarını karıştırarak cevap vermezler. Kendi zihinsel dünyasının iyilik kavramını kutsallaştırmazlar. Allah’ın kitabında tarif ettiği iyilik neyse onu iyilik olarak kabul eder ve bunu içselleştirir. Çünkü kendisi üzerinden tarif etmeye başladığında baskın duygusu ve menfaati devreye girerek bir algı meydana getireceğinden bundan şiddetle kaçınır.
Örneğin ben iyi biriyim diye bir kanaat oluşturmadan evvel Rabbimizin gönderdiği vahiyde iyiliğin nasıl tarif edildiğine bakar. Misal olarak zikredilen Nebi’lerin hayat hikayelerine ciddi şekilde odaklanarak analize tabi tutar. Buradan elde ettiği şablona olan uygunluğuna bakarak karar verip hizalanır.
İyilik açısından eksiklerini görür ve giderir. Yine de kendisini kesin ve değişmez bir hüküm gibi iyi olarak tanımlamak yerine iyilerden olmak için Allah’ın inayetine sığınarak bunu talep eder.
Güzellik meselesinde de aynı süreçler söz konusudur.
İyilik, güzellik, muhsin, adil, muhlis gibi Fahr-i Kâinat Efendimizin göz kamaştıran ahlakında numuneleri ortaya koyan pek çok özelliğe aynı yöntemle yaklaşarak kendini tartar.
Kısacası “Beğendiğimi, beni yaratan ve yaşatan Allah beğeniyor mu?” sorusunu sürekli gündeminde canlı olarak tutar. Gaflete düşmez.
Benzerleri arasında en iyisini seçmek için modern eğitimin kendisine verdikleriyle yetinmez Rabbimizin bu hususta kitabında ne söylediğini önceler. Düşüncesinde var olan pürüzleri temizler.
Aile kurarken buna dikkat eder. Beğendiği karşı cinsi bu ölçülere uygunluğuna göre belirler. Kendi beğenisinden önce Cenab-ı Hakkın onayladığı duygu, düşünce ve eylemlerin sahibi olup olmadığına bakar. Öncelik kriteri budur.
Allah’ın tasvip etmediği bir duyguyu ve fikri tasvip etme cüretini göstermez.
Bir hususu kabul edip etmeme meselesinde belirlemeyi yaratıcısına bırakır.
Bazı şeyleri ve kişileri çok sevebilir. Bayılabilir. Takdir edebilir. Hoşlanabilir. Kendine uygun görebilir. Tüm bunlara rağmen bu tercihlerinin ne kadar Allah’ın vahyine uygunluk arz ettiğini öğrenmeden işlem tesis etmez.
Yüksek erdem yolcuları tercihlerini Hakkın tercihinden yana kullanırlar.
Kendi eğilimlerini bağlayıcı ve tek kriter olarak görüp kibre yaslanmadıkları gibi kulluğun tevazu dolu hâline bürünürler.
Yaratıcımızın kelamında yer bulmayan, önerilmeyen şeylere düşkün olmanın mânâda düşkünlük olduğun idrakinde olurlar. Taraftarlıklarını da daima bu prensipler üzerinden ortaya koyarlar.
Tersinin muhalefet olduğunun bilincine eriştiklerinden bu duruma düşüp imanlarını zedelemekten korkarak şiddetle kaçıp uzaklaşırlar.
Ey hakikat yolunun kendi beğenilerini Allah’ın beğenileri üzerine çıkarmayıp haddini bilen yolcusu!
Sende güzel ahlak yolunda kırıklık yaşamadan mesafe almak istiyorsan şu sorulara cevap bulmalısın.
Ben kendimi beğeniyorum ama Allah beni beğeniyor mu?
Ben eşimi, çocuklarımı, dostlarımı, arkadaşlarımı, yoldaşlarımı beğeniyorum ama Rabbim hoşnut mu?
Ben yapıp ettiğim iş ve işlemleri benimsiyorum ama yaratıcım razı mı?
Ben yatkın olduklarımı benimseyip öne çıkarıyorum ama Efendimizin gösterdiği örnekliğe mutabık mı?
Meftun olduğum hususlar Rabbimin rıza dairesine girebiliyor mu?
Takdir ettiklerim Hakkın takdirinden geçebilmiş mi?
Alkışladıklarım ilahi sistem tarafından desteklenmiş mi?
Aklımın güzel gördüğü, kalbimin heyecan duyduğu hususlar dinimin de onayladıkları mı?
Bu soruların ve daha pek çoğunun senin güzel ahlak yolunda olup olmadığını belirleyecektir. O sebeple razı olunanlardan razı olmayı, beğenilenleri beğenmeyi onaylananları onaylamayı öncelemelisin.
16.01.2025