Dokunma Açlığı ve Bağır Basma

UĞUR CANBOLAT

KOLLARINI sonuna kadar açmış, yüzüne en tatlı tebessümünü kondurup gamzelerini aşikâr ederek gözlerini hasretle hafiften kısmış bir halde o gür sesiyle ünledi: “İmanım, gel bir bağır basalım.”

Çok özlediğinde böyle yaptığını onu tayın herkes bilirdi ama Üsküdar meydanında cümle âlemin içinde o yankılı sesiyle yaptığı çağrıyı etraftakilerin tümü duymuştu.

Çok bekletmiş olmamak için koşarak yaklaştım ve sımsıkı sarıldık. Dakikalarca bırakmadı.

Belli ki gerçekten çok özlemişti.

Kendine mahsus bir konuşma retoriği vardı. Kelimelere başka ve derin anlamlar yüklerdi. Bu sebeple kucaklaşalım yerine içini doldura doldura, yelkenini şişire şişire ve tüm duygusunu, hasretini boca edercesine dokunma açlığını ifade ediyordu: “İmanım, gel bir bağır basalım.”

Hoşuma gitmedi dersem yalan olur, aksine çok hoşuma gitti.

Yaşadığımız bu yalnızlık ve anlaşılmazlık çağında insanın bağrını güvenle basabileceği kaç bağır bulabilir ki!

Seviyorum hayata anlam katan böyle farklı insanları!

DOKUNMA AÇLIĞI yaşıyor bu asrın insanı…

Hele de hepimizi evlerimize kapatan Covid salgınından sonra daha da bariz hale geldi.

Ama diğer yandan eksilen güven duygusu ve itimatsızlık durumları var ki bu açlığı daha da körüklüyor. Ancak şu da var; bağır basmak, yani kucaklaşmak daha doğrusu ten teması insana güven duygusu telkin ediyor. Burada paradoksal bir durum var.

DOKUNMA YOKSUNLUĞU insanda önemli duygusal açlıklara sebep oluyor.

Sosyal bir varlık olan insanın cemiyette yaşama zorunluluğu biraz da bu temel ihtiyacın sonucu.

Selamlaşma, merhabalaşma, tokalaşma, kucaklaşma, sohbet ve muhabbet bu sebeple gizli psikolojik yaralarımıza şifa oluyor.

Esasen doğuştan başlayan bir ihtiyaç fiziksel temas.

Çocuklara dokunulduğunda sessizleşmeleri, annesine veya yakınlarına dokunduğunda güven ihtiyacının karşılanması sonucunda agresyonu bırakıp sakinleşmesini bu açıdan düşünülebiliriz.

Unutulmaması gereken husus ise bu temel ihtiyacın her yaşta söz konusu olmasıdır.

Eşler arasında ten açlığının helal yolla giderilmesi mühimdir ama bu yine de kişide anne, baba ve diğer büyüklerden, dostlarından alacağı şefkat ve sevgi dokunmalarının yerini doldurmaz.

YAŞLILARIN sevdikleri kişilerin ellerini uzun süre avuç içlerinde tutup bırakmamasını nasıl izah edebiliriz? Yolunuzu yaşlılar yurduna veya bakım evlerine düşürüyorsanız buralarda yaşadığınız ten teması sahnelerini gözünüzün önüne getirin lütfen.  

Fiziksel temas ihtiyacının ileri yaşlarda bile bitmemesi meselesi daha iyi anlaşılacaktır.

YETİMİN başının okşanması önerisini inancımızın ve buna bağlı olarak kültürümüzün öne çıkarması boşuna değildir. İleride bu yoksunluk sebebiyle kendini toplumdan uzak tutmaması için yetim ve öksüzlere yönelik olarak ilk dönem başlatılan bir tedbir ve sevgi verme uygulaması ne kadar hayati.

İNSANIN kendine dokunmaya da ihtiyacı vardır. Bu kendisini kabul etmesi demektir.

İhtiyaçlarının farkına varması ve bunu makul yollarla gidermesi kendisinin psikolojik iyi oluşu için çok önemlidir. Bunu bilinçli olarak yapamayanlar uzmanlar tarafından beden dili açısından gözlendiğinde kişiliklerine göre belirli hallerde örneğin, mutlu olduklarında, keyiflendiklerinde ya da stresli hallerinde farkında olmadan bedenlerinin belirli yerlerine dokunarak kendilerini sevdiklerini, güven sunduklarını ve onayladıklarını bu dokunuşlarla güçlendirdiklerini beyan ederler.

ABDESTİ bu açıdan düşünelim mesela. Bizi bu dokunuşlar ferahlatmıyor mu?

Dualarımızdan sonra ellerimizi yüzümüze şükürle sürmemiz yine bize sakinleştirici bir etki sunmuyor mu? Cemaatle namaz sonrası musafaha denilen tokalaşma da aynı sonucu sağlamıyor mu?

Annelerimizin öğrettiği sabah evden çıkmadan koruyucu dualar okuduktan sonra “Devriye” denilen sağ elimizle bedenimizin sol tarafını, sol elimizle sağ yanımızı sıvamak yine bir nevi dokunma açlığımızı gidermeye yönelik olamaz mı?

KEDİLERİN akşam eve gittiğinizde paçanıza dolaşmasını ve dakikalarca başını avuç içinizde dolaştırmasını da dikkate alırsak meselenin sadece insanla sınırlı olmadığı ortaya çıkacaktır.

Küçüklüğümde babamın talimatıyla kardeşlerimle birlikte atlarımızı tımar ederdik. Nasıl da keyif alırlardı. Bu da bir nevi dokunulma ihtiyacıydı.

Anlaşılıyor ki, bu hepimizin her yaşta temel bir ihtiyacı.

Karşılanmadığında agresyonlar açığa çıkıyor. Öfkeler birikip kabarıyor. Sinirli hareketlerde artış söz konusu oluyor. Kaygılar artıyor, güvensizlik baş edilemez noktalara varıyor. Uykusuzluklar devreye giriyor. Öz bakım azalıyor, derin bir yalnızlığın pençesine düşülüyor öz benlik zayıfladığından onay alma ihtiyacı artıyor.  

Demem o ki, dokunma açlığı da neymiş diyerek dudak bükemeyiz.

Mesele ciddi ve hayatımızın tümünü kapsıyor.

Ten temasını ihmal etmeyelim ve dostlarımızla daha fazla “Bağır basma” fırsatları oluşturalım.

Ya Selam.

27.11.2024

https://www.istiklal.com.tr/dokunma-acligi-ve-bagir-basma

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir