Had, Güzellik, Aşk, Naz ve Niyaz Üzerine…

Mustafa Özdamar ile

Had, Güzellik, Aşk, Naz ve Niyaz Üzerine…

Tasavvuf sahasında onlarca kitap yazmış bu sahanın güzelleriyle hemhal olmuş, gönül çerağını tutuşturmuş olan araştırmacı yazar Mustafa Özdamar ile sert ve sarsıcı başlayıp naz ve niyazla biten keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Kitapları her kütüphanede olması gereken bu kıymetli üstad ile gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi dikkatinize sunuyorum.

UĞUR CANBOLAT

———————–

Hayatımızın her döneminde yaşanan her hadisede neredeyse moral bozucular var. Toplum huzuru açısından buna nasıl bakıyorsunuz?

-İstihsân diye bir kavram var, müstahsen kelimesinin masdarıdır. Arabca bir kelimedir: İyi görme, güzel sayma, hoş bakma anlamına gelir. Yine İstihcân var. Bu da müstehcen kelimesinin köküdür mastarıdır. Kötü görme çirkin sayma, ayıplama anlamına gelir. İçinde bulunduğumuz hayatın iniş ve çıkışlarında sınanıyoruz. Bu bağlamda olumsuzluk yayan kalpazanlar her zaman var. Bir anda bütün dünyayı teslim alan Korani bile bunlar kadar tehlikeli değil, inanın! Bu gâfil münkir, nankör münâfık madrabazlar, utanmadan arlanmadan, gariban halkın moraliyle oynarlar.

Kendilerini bir halt sanan Allah’tan korkmaz kuldan utanmaz kaypaklardan; ortalığa habire olumsuzluk virüsü salan cehâletin Hubel putu kalıntılarından, millet devlet ve insanlık adına bunlardan bir şey olmaz.

Karamsar olmayalım o zaman…

-Karamsar olmaya gerek yok. Aktif gerçeklik güneşinin altında kururlar. Yeter ki sağlam durulabilsin.

Şu hâlde zaman bozuldu gibi cümleler kurarak bühtanda bulunmayı onaylamıyorsunuz…

-Dehr’e sövüp saymayın, sataşmayın tarzında bir hadîs-i şerîf var. Derin mânâlı ve mahrem muhtevâlı bir söz bu! Evrenin ve devrânın çözümsüz gizem dekorları içerisinde dönüp dolaşan her şeyler, bu dehr kavramının kapsamına girer. Rabbenâ hep bana bencilliğinin çöplüklerinde tabiatın tabiatıyla tepişmek, akla ziyan, fikre ziyan, zikre ziyan bir tavır! Mümin münkir, müslim gayrı müslim herkes ortak bu tavırda! Yanlış.

Bu söyledikleriniz mutsuz oluşumuzun emareleri mi?

-Hakları hukukları çiğnenen insanlar, mutlu olamazlar! Mutlu olamayan insanlar boş duramazlar! Çaresizlikten çare çıkarmayı öğün savma adına illâ bir şeyler yaparlar! Tabiatın tabiatı, haklılara haklarını, haksızlara müstehaklarını vermeyi zorunlu kılar!

Haddini bilmemek hakkına razı olmamak yine o mutsuzluğun bir sonucu değil mi?

-Küresel bazda inanılmaz hızda haddini hududunu bilmeyen, her şeyi ve herkesi kendine tahsisli çerez bilen o kadar nobran var ki yeryüzünde! Dehrin Debbûsîleri olan salgınlar bu nahoş hadsizliğin hesabını sorar. Elinden ve dilinden bir şey gelmeyen, ahları arşa dayanan mutsuz masumlar mağdurlar ve mazlumlar adına! Bedelini ödüyorum diye elektrik, su, odun, kömür, doğalgaz vs. gibi ortak servetleri hoyratça kullanıp israf edemezsin. Havayı kirletemezsin, sokağa çöp atamazsın, yola tüküremezsin. Mal benim, para benim diye, istediğin gibi, doymayan kaprislerin ve iyileşmeyen komplekslerin doğrultusunda habire eşya değiştirip duramazsın. Senin israfın, savurganlığın başkalarına kıtlık ve yokluk olarak yansır. Bu konular da haddini aşmak demektir.

Çözüm ne peki?

-Bu baş ağrısından kurtulabilmen için, evvelâ senin senliğinin, öz benliğinin farkına varman ve onu doğru dürüst hakkıyla yaşaman gerek.

İnsanın daralıp bunalması olarak yorumlamak mümkün mü söylediklerinizi?

-Herkesin hepimizin hayatında bizi savuran kavuran çok mahrem anlar anılar vardır! Bizden bize esip savuran kozmik duygu ve duyarlılıklarla baş etmek epey zordur! Kendinden kendine gelip giden insanı, hayatın hayhaylar ve heyheyler trafiğinde çok yoran bir zorlanma ve darlanma bu, evet!

“Kebedde yarattık insanı Biz” deniliyor âyette. Darlanma ve zorlanma var insan çamurunun mayasında! Yeryüzünde yüz yüze geleceği, kendi kendisiyle yüzleşeceği darlanma ve zorlanmalardan söz ediliyor bu âyette!

Bu darlanma zamanlarında insanın haşa yaratıcısına kafa tutma eblehliğini nereye koyacağız?

-Bu anlattığımız çok esrarlı ahvâl hengâmında Yaradan’a kafa tutma tavırları, insanın kendi tabiatını tahrip eden şaşkınlık ve taşkınlıkların uzantısıdır. Buyruğa kuyruk takma, çıkıntı, fırtma, anlamına gelen bu uzantıya fıkıh dilinde (zâl ile) zenb ve zünûb denir.

Günümüz diliyle söyleyecek olursak nasıl anlatırsınız bunu?

-Terimsel olarak günah dediğimiz şeydir. Ki o da sakınca, sakıncalı demektir.

Birazda güzellikten bahsedebilir miyiz hocam?

-Güzelliği okuyucular bulsun biz vergisinden bahsedelim. Bac kavramı vardır. Özellik, güzellik ve sevda vergisidir! Zekât ve sadaka, özel bir vergi türüdür. Vergi anlamına gelen bac da böyle sırlı bir sadakadır. Allah’a kul, peygambere ümmet olmanın, bu özellik ve güzelliğin vergisi bu. Üzerinde düşünülmeli ki güzelliğin ne olduğu anlaşılsın ve hakkı verilsin.

Hem güzelliğe ulaşmak hem de mutlu olmak için bize lazım olan nedir?

-Ten beden ve kendilik sağlığıyla birlikte, gönül ve zihin berraklığı şart. Arınmak, arıtmak, bunlarla da yetinmeyerek daha ötesine soyunmak, tabiatın tabiatıyla, hukûkullah ile uyumlu yaşamak, mü’minliğin şuur ve şiarıdır! Bu şuur ve şiarın uyanıp canlanması için ise senlik benlik şirk cenâbetinden arınmak gerek! Gönlü Hazreti Aşkla uyumlu olmayan kimsenin ibadeti eksik ve aksak kalır; tamı tamına tamam olmaz, kemâlini bulmaz!

O zaman ibadeti sevgiden bir cüz sayabilir miyiz?

-Hakka yakınlık ibadetsiz olmaz! İbadetsiz Hakka yakın olunmaz, yakınlık da muhabbetsiz olmaz!

Hüdâ’da cem olmayan, toplanmayan sevgi habasettir; habasetten tahâret, muhabbetle olur!

Gönülde kıl kadar senlik benlik kalırsa; içsel cünüplükten arınamazsın!

Bu nasıl olacak?

-Aşkla yanıp yunup yıkanmayan gönül cünüplüğünü, yedi derya aklayıp paklayamaz! Kişinin kendisel kendilik cemadatının hazır hâle gelmesi, gönlünü Hüdâ’da derleyip toparlamasına bağlıdır! Gönül vahdette ikamette sabitlenince sevgi kapıları açılır! Yeter ki biz, senlik benlik cenabetinden arınalım! Ve yeter ki gönül, vahdette ikâmette netleşmiş olsun! Bizim üstümüze vazîfe olan budur!

 Bunun ardından naz ve niyaz faslı geliyor sanırım. Bunların halleri nasıldır?

-Seven âşık, hor hakir, alîl zelîl, sevilen maşuk, şen şakrak, şangadan olur!

Naz ehlinin talebi ve reddi olmaz, bilgen olur, kendisine lâzım olanın geleceğini bilir, yavuz endişeye yüz vermez! Niyaz ehlinin talebi bitmez tükenmez, zira hep endişe içindedir, habire ister, bilgen değildir! Naz ehli ataktır, niyaz ehli bataktır; kendini hep kendisi hırpalar!

Naz ehli kendini yormaz, akışa bırakır! Niyaz ehli akışa değil bakışa takılır ve kendini çok yorar. Darlanır zorlanır yırtınır! Naz ehli yırtınmaz, yırtılsa bile yırtınmaz! Niyaz ehli habire yırtınır ve yırtılır, yorgun düşer. Bu hal içerisinde hem kendini hem etrafını çok ezer ve üzer!

Peki, naz iyi de niyaz kötü mü?

– Hayır böyle bir şey yok! Sorun niyazın kıvamının kaçırılmasıdır! Kıvamı kaçırılan her şey ters görüntü verir! Kıvam istikametin köküdür. Meselenin özü gözü budur! Mızmız olmak tatlı bir görüntü vermez! Bir şeylerin tadını tuzunu kaçırırsanız, nazınız da niyazınız da beş para etmez! Her şey kıvamında gerek! Vızvızla naz, mızmızla niyaz olmaz! Olur, olmaz değil ama kekre olur, tadı tuzu olmaz!

Bunlar gama geçit verirler mi?

-El Birrr ve el Berrr, esmâyı hüsnâdandır! İyiliğin ve ihsanın kökü anlamına gelir! İyiliğin ve ihsanın kökü el Birrr ve el Berrr’dir! Onun varrr, birrr ve berrr oluşundan emîn olan, olayların akışı içinde temiz bir hüzün yaşar, yaşayabilir ama, asla gam yiyip keder içmez! Şeyh Galip’in nazı nâzenini ile: Âşıkta keder neyler, gam halk-ı cihânındır/ Koma kadehi elden, söz pîr-i müğânındır! Özü sözü şudur Pîrimüğânın: Men âmene bil kader, emine minel keder! Kadere îmanı olan, kederden emîn olur!

Âşık uyanıklardan oluyor o zaman?

-Evet, âşık ârif ve âgâh olur. Bilge, bilgen uyanık olur! Gönül çarşısı pazarlarında bu uyanıklıkla alış veriş ederler. Terk-i dünya terk-i ukba, terki hesti terki terk ederek, iki cihan varlığından soyunup dökünerek kendiselliklerindeki izâfîliği irfan ederler. Hakk ile yapılan bu alışveriş bunlara özge kâr olur!

Âşıklar kendilerine ârif olunca ne duyar ve ne söylerler?

-Sözün de sazın da ilk muhatabı insanın bizâtihi kendisidir! Nokta, ünlem veya soru işareti, insanın kendisellik dairesinin esinti merkezidir! İnsan aslında hep kendini söyler, kendine söyler, kendini sever sayar, kendini yerer. Nokta, nükte ve tema, insanın kendiselliğinin bilinç altı ya da bilinç üstü katmanlarında oluşan kendi resmidir!

Seven kendini sever, söven kendini yeriyorsa kime ne bundan? Niye alınırlar alınanlar?

-Alınmak gizli bir itiraftır! Aynı şeyin kendinde de olduğunu anlamak ya da anlar gibi olmaktır!

Seni öfkelendiren, ten beden kimyanı bozan, çözen, gönlünü ve zihnini bulandıran şey sende yoksa, niye allak bullak oluyorsun ki? Arıza arızayı tetikler! Arızanın çekirdeği etkilenmektir! Arızadan âzâde olmak, kaderin yorumsuz kavranmaz akışı içinde olup biten şeylerden olumlu veya olumsuz yan ve yönde etkilenmekten arınmayı kaçınılmaz kılar! Doğanın doğası -tabiatın tabiatı- bu!

Taşlanma ile yüceltilmeyi bir mi tutmak gerekiyor?

-Rivâyet odur ki, Hallac taşlanırken taçlanıyormuş gibi gülüyordu. Ne zaman ki Şiblî bir gül attı, bu gülüş soldu; âhu figan ü feryâd başladı!

İnfaz ekibinden biri hayret ve gayret içinde:

– Sorun nedir Hallac? Zorun ne? Az önce sanki bir şenlik vardı, kıkır kıkır gülüyordun! Şimdi ne oldu da hüngür hüngür ağlarcasına âh ü figân ediyorsun? Bu ne hal? diye sordu.

Elleri kesilmiş kollarıyla başını kanla mesh ederek şunu söyledi Hallac, o an ve şanda:

– Önceki taşlar taç gibi geliyordu başıma! Onlar acı vermedi bana! Câhil bîgâne dîvâne taşlarıydı onlar! Bizi ezmez üzmez, üzemez öldüremez bîgâne taşı bizi! Gâfilin taşı taç gibi gelir, gül gibi gelir bize! Ârifin gülü gülle gibi gelir ve çok incitir çok! Budur sizin anlam veremediğiniz şok!

Gülü gülle olan Şiblî benim gönül dostumdur! Sevdiceğimdir, saydıcağımdır! Sağdıcımdır, sancağımdır! Bülbülü ağlatan da gül değil midir? Sen işine bak, çişini tutma! Sancağın rüzgârıdır acımı tetikleyen benim demiştir.

Böyle diyebilmek için eyvallah şehrinde mukim olmak gerek o zaman?

-Evet. Halk Arapçasında ivallah diye telaffuz edilen, tasavvuf argosunda eyvallaha dönüşen bu kelime, men âmene bi’l kader, emine minel keder! Kadere îman eden; îmânın altıncı şartı olan hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ maddesinin mânâsını hazmetmeyi ifade eder! Kadere îman eden, ezilebilir, üzülebilir ama kederlenmez! Ezilmek üzülmek ve kederlenmek ikiz kavramlar fakat, farklı anlamlar yüklüdür! Tıpkı ikiz çocukların birbirlerinden çok farklı olabildikleri gibi.

Günlük dilde kullandığımız üzüntü veya hüzün ile kederin arasında anlam farkı mı var?

-Evet, var. Üzüntü ve hüzün duygusallığın ürünüdür, kedere nispetle temizdir; fakat keder, kadere, Allah’ın takdirine karşı itiraz ve isyan niteliği taşıyan içsel ve dışsal bir kirliliktir! İmanın, itikadın ve ikrarın sağlıksızlığıdır. Eyvallahın tükenmesi bu olsa gerektir. Mümkünüm tükendi derler Anadolu’da buna!

Keder yaban bir duygu o zaman öyle mi?

-Kederde ümitsizlik kokuşması vardır! Ümitsizlik haram bir hâldir. Her şey Allah’tandır! Allah’tan gelene eyvallah elhamdülillah denilir! Peki bu durumda, kaderin kavranmaz akışı içinde yan gelip yatılır mı? Hayır! Üstüne vazife olan neyse o yapılır! Keder çöplüğünde uğunmanın ve boğunmanın hiçbir kıymeti yoktur! Bize düşen her halükârda üstümüze vazife olanı yapmaktır! Allah’ın takdirini tartmak, akıl ve mantık terâzisinin işi değildir.

Gayreti de unutmamak gerek ama değil mi?

-Sanal âlemde banal banal dolaşırsan, bir yerlere dolaşırsın. Kaderin yorumsuz kavranmaz akışı içerisinde birileriyle ya da bir şeylerle dalaşırsan, dalaşırsın. Sen sana yetersin amma sen sana yetmiyorsan, bu bir özge muammadır. Senlikten benlikten geç, birrrrliğe berrrrliğe yönel!

Çok özge bir yoldur, bu özge yola yönel! Genelin akış ve bakışı şaşırtmasın seni aman! Sen sana yüklenen özel kanalda seni gözleyen özele yönel! Budur sırât-ı müstakim, budur dosdoğru yol! Her yerden her şeyden sana uzanan kol! Bizim benliğimizdir bize dar gelen zor gelen!

Ah bir soyunabilsek bu berbat benliğimizden. Her şey çok başka olur o zaman. Bu da özge bir muamma, bizden bize kendiselliğimizden!

Allah’ın inayetine sınır çizilmez, fakat, kulun hayret ve gayretinin Allah’ın inayetini tetiklediğini de unutmamak lâzım!

Arızalara sebep olan arzuları da unutmamak gerekir mi?

-Arzular arızaları, arızalar arzuları tetikler! Arzular dahi arızadır kanımca! Arzuladığın her şeyin bir bedeli vardır! O bedeli vaktinde ödemezsen, arızayı çağırmış olursun! Arıza seni ahde vefâ ve akti îfâya çağırır!

Kaynağı nedir?

-Arzular ve arızalar fıtrata müdahaleden kaynaklanır. Fıtrata müdahale Allah’ın emir ve murâdına muhalefet özelliği taşır! İfadeye sığmayan bu mahrem muhtevânın râyihasını koklamayan beşer, şaşar ve düşer! Bu mahrem muhtevanın râyihası şöyle bir şey olsa gerektir: Allah’ın emir ve murâdı dışında bir şey olmaz ama Allah hiç kimseyi hiçbir şeye zorlamaz. Arzu kulluğundan arınan insan kavrar ve zevk eder bunu.

Allah’ın emirlerine itaat edememeyi nasıl izah edeceğiz?

-Allah’ın sıfatı olan hayatın akışı içerisinde, arzu kulluğunda darlanan ve zorlanan insan, göynük bir gönülle: Rabbim Allahım, arzulardan arınmaktır murâdım! derken bile, ahde vefâ ve akti îfâ bağlamında Allah’ın emir ve murâdıyla uyumlu olabilirse, nazı naz, niyâzı niyaz olur diye düşünüyorum.

Son olarak arzular olmazsa hayat olur mu ki?

-Olur. Arzulardan arınmak hayattan boşanmak değildir! Hayatın helâl ve temiz nimetlerinden kopmak kaçmak ve kaçınmak değildir. Arzulardan arınma arzusu haramdan garamdan kaçma kaçınma, helâl ve temiz olana koşma ve ulaşma arzusudur. Hakkına hukukuna riayet kaydıyla…

MUSTAFA ÖZDAMAR KİMDİR?

Konya Güneysınır’da doğdu (1946): Konya ve Ankara İmam Hatip Liselerinde, Erzurum Yüksek İslâm’da din ve dünya kültürü tahsil etti. Çeşitli dergi ve gazetelerde köşe yazarlığı yaptı, araştırma ve deneme yazıları yazdı.

İncelemek için: www.kirkkandil.com

Yayınlanan eserleri:

1- Cinnet, (roman), Çığır Yayınları, 1976.

2- Yaşı ve Başıyla Mim Sin Harekâtı, (araştırma), Çığır Yayınları,1977.

3- Devran, (roman), İklim Yayınları, 1988.

4- İstanbul’da Makam ve Merkadleri Bulunan Şehid Sahabeler, (araştırma). 1988.

5- Karasakal Hoca, (belgesel biyografi), Marifet Yay.1993 1.baskı, 2.baskı 1995. Timaş Yayınları

6- Hacıveyiszâde, (belgesel biyografi), 8.baskı Kırkkandil Yayınları 2017.

7- Celâl Hoca, (belgesel biyografi), Kırkkandil Yayınları, 6.baskı 2018.

8- Ladikli Ahmed Ağa, (belgesel biyografi), Kırkkandil Yayınları, 12.baskı 2018.

9- Yaman Dede, (belgesel biyografi), Kırkkandil Yayınları, 7. Baskı 2017.

10- Dersaâdet Dergâhları, (araştırma), Kırkkandil Yayınları, 2. Baskı 2007.

11- Mahir İz Hoca, (belgesel biyografi),Kırkkandil Yayınları, 5. Baskı 2017.

12- Gönenli Mehmed Efendi, (belgesel biyografi), Kırkkandil Yayınları, 12.baskı 2017.

13- Gönül Cerrahı Nureddin Cerrahi ve Cerrahiler, (belgesel biyografi), Kırkkandil Yayınları, 7.baskı 2016.

14- Hadimül Kur’an Üstaz Süleyman Hilmi Tunahan, (belgesel biyografi), Kırkkandil Yayınları, 12.baskı 2015.

15- Abdülhay Efendi, (belgesel biyografi), Kırkkandil Yayınları, 1996.

16- Ol İmaret Eyler Seni, (belgesel biyografi), Kırkkandil Yayınları, 1996.

17- Mehmed Zahid Kotku, (belgesel biyografi), Kırkkandil Yayınları, 5. baskı 2017.

18- Garip Hafız, (belgesel biyografi), Kırkkandil Yayınları, 1996.

19- Hüvel Bâki, (araştırma), Kırkkandil Yayınları, 1996.

20- Üstad Necip Fazıl, (belgesel biyografi), Kırkkandil Yayınları, 1996.

21- Şeyh Sukûti Mürteza Baba, (belgesel biyografi), Kırkkandil Yayınları, 1996.

22- Nur Volkanı Üstad Said Nursi, (belgesel biyografi), Kırkkandil Yayınları, 1996.

23- Ahmed Gazâli ve Tevhidde Tecrid, (inceleme), Kırkkandil Yayınları, 1997.

24- Şah-ı Nakşıbend, (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 3. baskı 2016.

25- Güzel İnsanlar, (belgesel biyografi), Kırkkandil Yayınları, 1997.

26- Ahmed Amiş Efendi, (belgesel biyografi), Kırkkandil Yayınları, 2.baskı 2016.

27- Yahya Efendi, (belgesel biyografi), Kırkkandil Yayınları, 1997.

28- İslâmbol Geleneğinde Sivil Merasimler ve Doğumdan Ölüme Musîki, (araştırma), Kırkkandil Yayınları, 1997.

29- İbrahim Hakkı Konyalı ve Konyalı Kütübhanesi yazmalar kataloğu, (belgesel biyografi), Kırkkandil Yayınları, 1997.

30- Meczublar, (belgesel biyografi), Kırkkandil Yayınları, 3. baskı 2019.

31- Şıh Hasan Sarıbaba, (belgesel biyografi), Kırkkandil Yayınları, 2.baskı 2019.

32- Abdülkadir Geylânî, (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 6. baskı 2012.

33- Yunuslar Deryası, (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 1998.

34- İnsanlığın Piri, Hz. Mevlânâ, (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 3. baskı 2010.

35- İrfan Güneşi Hz. Şems, (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 3. baskı 2010.

36- Niyazî Mısrî, (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 2.baskı 2011.

37- Âşık Ahmed Divânî ve Bolu Rehberi, (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 2000.

38- Ramazanoğlu Mahmud Sami Efendi, (belgesel biyografi), Kırkkandil Yayınları 4. Baskı  2019.

39- Aziz Mahmud Hüdâî, (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 2. baskı 2016.

40- Hüsameddin Uşşaki ve Uşşakiler, (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 2001.

41- Pirân, (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 2. baskı 2005.

42- Bir Dervişin Seyir Defteri, (otobiyografi), Kırkkandil Yayınları, 2002.

43- Nazlar ve Niyazlar, (şiir), Kırkkandil Yayınları, 2002.

44- Vahdet ve Melamet Gülşeni Hasbahçe, (şiir), Kırkkandil Yayınları, 2002.

45- Eşrefoğlu Abdullah-ı Rumî, (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 2002.

46- Neyzen Tevfik, (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 2002.

47- Haçkalı Baba (belgesel biyografi), Kırkkandil Yayınları, 2. baskı 2012.

48- Borlu Şeyh Pir Ahmed Kuddûsî, (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 2.baskı 2008.

49- İsmâil Maşûkî-İbrâhim Aksarayî, (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 2004.

50- Ümmi Sinan-Sinan Ümmi ve Seyyid Seyfullah, (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 2004.

51- Nasreddin Hoca, (mizah), Kırkkandil Yayınları, 2005.

52- Mehmed Muhyiddin Üftâde, (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 2005.

53- Ahmed Sarban (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 2006.

54- Hz.Rabia ve Kadın Evliyâlar, (biyografi) Kırkkandil Yayınları, 6. baskı 2017.

55- Ehl-i Beyt (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 2. baskı 2010.

56- Emir Sultan (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 2. baskı 2019.

57- Zârafet Bahisleri (inceleme), Kırkkandil Yayınları, 2009.

58- Hasan Sezâyi (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 2011.

59-  Karen’den Baykan’a Veysel Karânî (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 2011.

60- Söz Falı Zuhûrat, Kırkkandil Yayınları, 2012.

61- Habîb-i Hüdâ (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 2012.

62- Tasavvufda Temel Kavramlar (inceleme), Kırkkandil Yayınları, 2013.

63- Şevket Baba (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 2015.

64- İstanbul Vakıf, Hayrat ve Ziyâret Rehberi, (kültür-araştırma), Kırkkandil

Yayınları, 2016.

65- İslâmbol Namazgâhları (kültür-araştırma), Kırkkandil Yayınları, 2016.

66- Şefkat Abideleri İslâmbol Pirleri, (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 2016.

67- Ağlar Baba, (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 2016.

68- Harputlu Kemâl Efendi (belgesel biyografi), Kırkkandil Yayınları 2. Baskı  2020.

69- İçimizdeki Kafdağı ve Bilge Nine (Hikaye), Kırkkandil Yayınları, 2020

70- Mehdi Paşa Mehmed Mehdi Sungur Paşa (biyografi), Kırkkandil Yayınları, 2023

71- Hızır Huzur Hallac-ı Mansur Şeyhül Ekber ve Mahrem Muhteva, Kırkkandil Yayınları, 2024                   

72- Çıplak Sözler Âsitanesi ve Hıkmet Sofrası, Kırkkandil Yayınları, 2024

20.12.2024

https://www.istiklal.com.tr/mustafa-ozdamar-ile-had-guzellik-ask-naz-ve-niyaz-uzerine

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir