Hava Boşluğunda Yaşayan Davut Usta

UĞUR CANBOLAT

CEMALLİ bir ihtiyardı. Yüzüne bakmaya doyulmazdı.

Gençlik yıllarında gurbete gitmiş uzunca bir süre çalışmış, şehir hayatına tutunmaya gayret göstermişti ancak muvaffak olmamıştı. Tekrar kasabaya yakın köyüne dönmüş yaşamına burada devam etmişti. Eli iş tutuyordu. Taş duvar ustasıydı. Kasabada ve civar yerlerde yapılan tüm taş duvarlar neredeyse onun elinden çıkmıştı. İşi bütünüyle alır her kısmıyla bizzat kendisi ilgilenirdi.

Tarih öncesi çağlardan beri ev yapımında kullanılan doğal taşları forma sokmak, ölçülendirmek, o günün şartlarındaki malzemelerle yontmak ve temellerde doğru bir matematik ile kullanmak maharet isterdi. Davut Usta doğal taşları sert olması, taşıyıcı özelliğinin gücü, kendine özgü yalıtım sağlaması, mevsimlerin zor şartlarına dayanıklılığı gibi sebeplerle tercih eder, müşterisine bunları anlatıp ikna ederdi. O günlerde ekolojik dengenin korunması, tabiatla uyumlu oluşu gibi cafcaflı sözler bilinmese de buna inanmıştı. Kişinin kendisinin inandığına başkalarını da inandırması zor olmuyordu. Teknolojinin henüz şimdiki gibi gelişmediği yıllarda zahmetliydi bu iş ancak ustalar ünlerini bu zahmetin üstesinden gelerek sağlıyorlardı zaten. Nice zaman sonra ancak dış taraflarını Kayseri taşı denilen bir taşla süslemeyi kabul eder olmuştu ancak bunda yaşlılığın elbette payı vardı.

DİSİPLİNLİYDİ. Söz verdiği süre içinde mutlaka elindeki işi bitirir teslim ederdi. Savsaklamazdı. Kararlığı en belirgin özelliklerindendi. Çalışkan oluşu zaten dillere destandı. Ahali toplanır onun iş yapışını keyifle izlerdi. O ise çalışırken hiç taviz vermez tamamen elindekine odaklanır tüm dikkatiyle ustalığını gösterirdi. Yorulduğu hiç görülmezdi ama kendisine belirlediği iş akşına uygun aralıklarla mola verir tütün tellendirirdi.

İşte bu sırada bambaşka biri olurdu. Nükteler yapan kendisini izleyenleri gülmekten kırıp geçirirdi. Çevresinde toplananların bir kısmı sırf bu esprileri dinlemek ve muhabbete ortak olmak için beklerlerdi. Sevilirdi. İtibar görürdü. Değer verilirdi.

Yeni bir genç geldiğinde eğer kendisini tanımıyorsa ona “Ben hava boşluğunda yaşayan Davit Usta” diyerek tanış olurdu. Davit kelimesinin Davut olduğu malum ama “Hava boşluğunda yaşamanın” ne olduğunu kimseler bilmezdi.

Yardım severdi. Küçük tamirat işlerinden ücret talep etmezdi. Bu sebeple de ayrıca çevreden hürmet edilirdi. Akıl danışanıysa zaten çoktu. İnsan ilişkilerinde çok başarılıydı. Tanıştığı kişinin ismini asla unutmaz hatta vaktiyle giriştikleri muhabbetin konusunu bile hatırlatırdı ki, buna herkes şaşırırdı.

Kısacası “Hava boşluğunda yaşayan Davut Usta” herkesin kandiline yağ damlatır, bölüşmenin hayatın ana omurgasını oluşturduğunu fiilen gösterirdi. Abdestsiz işini yapmazdı. İnsanlar ezan okunur okunmaz hemen kasketinin siper kısmını arkaya çevirerek öne diktiği bir sütre değneğin ardında divana duruşundan bunu bilirlerdi.

DEDEMİN arkadaşıydı. Birlikte çalışırlardı. Benim vakıf oluşum buradan geliyor ama torunuyla arkadaş oluşumun içeriden bilgi almaya yaradığını da belirtmeliyim. Enerjik oluşları birbirini desteklerdi. Çok güzel bir yârenlikleri vardı. Dedem onun için dışardan göründüğünden daha düşünceli, ince fikirli demişti. Tenhada baş başa kaldıklarında daha içsel paylaşımlar yaptıklarını buradan anlamıştım. Bir de köy odamızda ahaliyle birlikteyken genel meseleler konuşulurken ikisi baş başa kaldığında havanın birden değişmesi ve nüktelerin havada uçuşmasından çocuk aklımla da olsa bunu fark etmiştim. Duvarda gömülü olan tahta kapılı olan küçük dolabımla uğraşıyor gibi yaparak kulak hırsızlığı yapardım ama henüz anlamadığım bazı mevzular dile geldiğinde gözlerinin yaşarıp neden aniden derin bir sessizliğin girdabına yakalandığını çözmezdim.

ÖNCEKİ sene bayram için köye gittiğimde torunuyla babamın üzüm asması altında uzunca bir halvetimiz oldu. Söz döndü dolaştı dedelere geldi tabi genellikle olduğu gibi. Aklımdan çıkaramadığım bu “Hava boşluğu” meselesini açarak buna vakıf olup olmadığını sordum. Hayretle “Sen bilmiyor musun?” diye sordu. Epeyce işkenceye maruz kalsam da anlattırmadan bırakmadım.

“HAVA boşluğu” değilmiş aslında konu. “Havva boşluğu” imiş.

Dedesinin gurbetten dönmesi esasen orada tutunamamasından değilmiş. “Havva boşluğuna” yakalanmasıymış. Hatırını soranlara her defasında “Hava boşluğunda yaşıyorum” demesi sevdiği kızın onu türbülansa maruz bırakmasıymış.

Mutlu bir evlilik yaşamış. Oğulları, kızları ve torunları olmuş. Ama Havva’nın bıraktığı hava boşluğu yüreğinin bir yerinde ukde olarak kalmış. Hatta zaman zaman eşine takılmak için “Hava boşluğuna düşmemiş olsam sen beni zor bulurdun” dermiş ve birlikte gülüşürlermiş.

“HAVA boşluğu yapan Havva’yı anlattırdın mı peki?” diye sorduğumda arkadaşım muzipçe gülerek “Kaçır mı ben den hiç” diye cevapladı ve şunları aktardı:

“Dedeme yaşam enerjisi olan bir ukdeydi bu. Yalnızken arada bir ‘Ah Havva ah’ derdi. Doğal bir güzelliği varmış. Yürürken dikkat çekermiş.  Uzun boylu, zayıf ve kumral saçlı bu kızı kaç defa iş çıkışında evlerine kadar takip etmiş. Sonunda tanışıp konuşmuşlar, oturup bir yerde çay içmişler. Ne kadar anaç olduğunu çayın şekerini onun atmasından anlamış. Çok nazikmiş. Önüne bakarak konuşurmuş. Heyecanını ne kadar gizlemeye çalışsa da buna muvaffak olamaz yanakları kızarırmış. Yaptığı işle ilgilenmiş, hayatına dair soruları olmuş. Ama arada tereddüt bulutlarının kalbinde dolaştığını yüzünden anlamış dedem ve izale etmeye çalışmış. Havva’nın bir yanı müthiş bir coşku barındırırken diğer tarafı sessiz, sakin, durgun hatta tereddütlüymüş. Dedem onun içim ‘Güneş gibiydi, bir açılıp bir bulutlarla kapanıyordu’ demişti. Akşam iş çıkışlarında yine buluşmuşlar ve sevgi bağları köklenmeye başlamış. Bir hafta sonra fabrikadan çıkanlar arasında yokmuş. Yedi gün hiç aksatmadan gitmiş ve durum aynıymış. Evlerini önceden öğrendiğinden gidip komşularına sormuş, bilinmez bir sebeple taşındıklarını öğrenmiş. Nereye gittiklerini bilen yokmuş. Dedem madem o göçtü beni hava boşluğuna düşürdü diyerek kendisi de tası tarağı toplayarak memlekete dönmüş.”

Havva’nın kendisinin hava boşluğuna yakalanıp yakalanmadığını bilen yok ama Davut Usta bu boşluktan bilerek çıkmamış ve burada bir ömür yaşamayı tercih etmiş.

Hava boşluğuna yakalanmış nice hayatlar vardır kim bilir… Azıcık odaklansak göreceğiz.

Ya Selam.

22.04.2025

https://www.istiklal.com.tr/hava-boslugunda-yasayan-davut-usta

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir