HEM YILDIRICI HEM MUNİS

UĞUR CANBOLAT

İKİSİ bir arada olur mu hiç demeyin, oluyor.

Evet, kısmen şaşılacak bir husus ama dikkatle çevremize baktığımız zaman benzerlerini görmek hiç zor değil.

Hatta zaman zaman hayretler içinde kalırız ve deriz ki, “Yahu ben bunu hiç böyle tanımamıştım.”

Gelmez mi başımıza, gelir.

Hem olumlu yönler açısından hem de olumsuz hususlar bakımından ikisi de olur.

Zira insan değişken… Farklı vakitlerde farklı etkiler alır. Tesir altında kalır.

Aldığı bu etkileri yönetemediğinde ölçü karışır, şiraze şaşar. Denge bozulur.

İşte itidalin kaybedildiği bu noktada ya alabildiğine ileri davranışlar ya da olabildiğince geri çekilmeler görülür ki, ikisi de sıkıntılıdır, baş ağrıtıcıdır.

Kişi bu durumlarda ya başkalarına karşı zalim olur ya da kendine…

Her ikisi de kalbi bulutlandırır, aklı yorar.

Olması gereken ise ne başkasına ne de kendine zalim olmamaktır. Âdil olmaktır.

Yerli yerinde, olması gibi davranabilmektir.

Bu mümkün müdür derseniz elbette mümkündür ancak kolay değildir, mücadele etmeyi gerektirir.

Örneğimiz ise Sevgili Nebimizdir. Yol O’ndan görülür.

Mesele bakıp görmek ve o istikâmette yürüyebilmektir.

HEM yıldırıcı olabiliyoruz hem de aynı zamanda munis.

İkisini cem ediyoruz.

Yapımızda mündemiç.

Fıtratımıza dercedilmiş.

Sıkıntı şuradaki biz bu özellikleri doğru zamanda ve yerli yerinde kullanamıyoruz.

Trafiğimiz karışıyor.

İşte o zaman hayatı yaşanılmaz hâle getiriyoruz.

BAZI kişiler ehline karşı yıldırıcıdır.

Ali kıran baş kesen rolündedir.

Annesine, babasına, eşine ve çocuklarına kök söktürür. Yaşama sevinçlerini öldürür. Eve geldiğinde çocukluk oyunlarına benzer şekilde herkes kaybolup saklanmak ve asla bulunmak istemez. Fakat bu oyun değildir ve gerçekleşmez.

Yemekte, televizyon seyredilmesi sırasında, muhabbet deminde kısacası her yerde çatışmalar çıkar. Frene basılmadığı için hararet artar ve öfkeler şaha kalkar.

Şu da var ki, muhatapların sinmesi, sessiz kalması, meramlarını doğru biçimde ifade etmeyi başaracak sağlıklı bir yol bulamayışları, düşünceye sevk edecek ve harareti düşürecek bir tavır ortaya koyamayışları zalimin zulmünü daha çok arttırmasına sebep olur.

Şaşılacak husus şu ki, bu kişiler dışarıya karşı inanılması güç olacak kadar munistirler.

Anlayışlıdırlar.

Sevecendirler.

Centilmendirler.

Hoşgörülüdürler.

Çevrelerince beyefendi, hanımefendi, karizma ve asil olarak görülürler.

Hürmet uyandırırlar.

Sevildiklerinden bu kişileri sürekli bir arada olmak isterler ve ortak geçirdikleri zamanın nasıl aktığını bilemezler.

Bunun tam ters versiyonu da vardır.

İçeride munis, anlayışlı ama dışarıda sataşkan, yıldırıcı ve haşin…

Asla onlarla dışarı çıkmak istemezsiniz.

Nerede hangi seviyede rezil olacağınızı bilmediğinizden daima diken üstünde olursunuz.

Ne gördüğünüz manzaranın tadını çıkarabilir ne içine girdiğiniz ortamın ambiyansına uyumlanabilir ve ne de yiyip içtiklerinizin tadına varabilirsin.

Küçük düşme endişeniz tavan yapmıştır.

Kızılca kıyâmetin kopmaması için çırpınıp dursanız da sonuç hiç değişmez.

Bin bir pişmanlıkla eve dönersiniz.

HAŞİN yanımızda var, anlayışlı tarafımızda…

Yıldırıcı yönümüzde var, sarıp sarmalayan özelliklerimizde…

Sataşkan, saldırgan dürtülerimizde var, şefkat ve merhametimizde…

İşte tüm mesele bunları yerli yerinde, dengede kullanabilmek…

Esasen ne kadar insan olabildiğimizin en berrak terazisidir bu…

İtidali hesaba katarak yaşayan ve hayatın hakkını verenlerden olmak niyazıyla…

Ya Selâm!

06.11.2023

https://www.istiklal.com.tr/kose-yazisi/hem-yildirici-hem-munis/801811

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir