UĞUR CANBOLAT
“BEN yürüyen bir çelişkiyim” diye söze girdiğinde dumura uğramıştık.
“Nasıl yani” dedik hep bir ağızdan.
Hayretimizi izhar etmekle yetinmemiş ve bunun bir yakıştırma olduğunu düşünerek kabul etmemiştik.
Bize göre görüp görebileceğimiz en kişilikli insanlardan biriydi.
Bizi hiç hayal kırıklığı ile baş başa bırakmamıştı.
İncinmemiştik de.
…
SÖZLER birbirini onaylamalı, yalanlamamalı.
Karıştığı toplumların hâkim yapısına göre değişip evrimleşmemeli.
Bu çıkara göre pozisyon almak anlamına gelir ki, misyon insanına asla yakışmaz.
Bir gaye uğruna yaşayan ve kendisini buna adayarak ilimden yararlananlar için söz konusu olmamalı.
Hem mümin olduğunu söyleyip hem yalana payandalık yapılamaz mesela. Bu büyük çelişkidir.
Hem âşık olduğunu söyleyip, bunu âleme ilan edip ilk sıkıntı durağında atlamak aynı şekilde çelişkidir.
Ahiretin varlığına iman ettiğini deklare edip hesabını veremeyeceği işlere kalkmak, hırsızlık yapmak, kul hakkını dikkate almamak, rüşvete tevessül etmek, faizsiz bir seçeneğin bu zamanda olamayacağını düşünmek çelişkiler yumağına dolanmaktır.
Tevazudan bahsedip el altından ne kadar övebilirseniz övün mesajı vermek yine çok kritik bir çelişkidir.
Kanaati başkalarına kutsal bir levha gibi anlatıp boyunlarına asarken kendisinin tamahkârın önde gideni olmak izah edilebilir bir çelişki değildir.
…
TENAKUZLAR mahşeri içimiz.
Çelişkilerin en birinci kralıyız.
Tutarsızlıkta hayret verici bir tutarlılığa sahibiz.
Uyumlanma sorunu yaşıyoruz.
En başta yüce kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’e uyumlanma hususunda sınıfta kalıyoruz. Âyetleri hitabetin bir unsuru ve etkileme aracı olarak kullanıyoruz. Maalesef.
En güzel örnek olan Fahr-i Kâinat Efendimizin Ahlâk-ı Muhammedisinden üzerimizde gözle görülür ve sürdürdüğümüz kaç hâl, kaç tavır var mesela?
Fıtratımıza olan uyumsuzluğumuz yine nefsimizle masa arkadaşı tavırlarımızdan aşikâr değil mi?
Paradokslar cehenneminde yaşamayı kendimize ve çevremize cennet olarak pazarlamıyor muyuz?
Çoğu defa doğru olan ne, yanlış olan hangisi çarkında yüreğimizi parçalamıyor muyuz?
Hem doğru hem yanlış ikilemlerimiz ruhumuzu paspasa çevirmiyor mu?
Kısacası, yürüyen bir çelişki değil miyiz?
Evet, bizler böyleyiz ama o, öyle değildi.
…
DIŞARIDAN bakıldığında tutarlı görünürdü.
Her şeyi yerli yerine koyan, olması gerekene özen gösteren, öncesini sonrasını hesap ederek iş tutan, öncesinde lazım gelen hazırlıklar varsa bunları da asla ihmal etmeyen birisiydi.
Zengin değildi ama fakir de sayılmazdı.
Kendi yağıyla kavrulabilen, başkasına muhtaç olmayan, ömrü hayatında kapısına alacaklının gelmediği biriydi. Bu elbette kanaat, cömertlik ve israf dengesi bakımından çok önemli bir husustu.
Büyüklerimiz kapıya alacaklının gelmesini ar sayardı. Çoluğa çocuğa karşı mahcubiyetti. Başın öne eğilmesi, yüzün kızarmasıydı.
Ayrıca konu komşuya da eğlenceydi tabi.
Bu sebeple eski zamanın büyükleri çelişkilerden arınıp bu hususa azami dikkat ederlerdi.
…
HAYSİYET toplumun temeli idi.
Tüm iş ve işlemler bu kavram üzerinde dönerdi.
Bu ise ancak tam bir dürüstlük ile sağlanabilirdi. Dolayısıyla insanın iç çelişkilerinden arınması, sözüyle özünün bir ve mutabık olması elzemdi.
Verdiği sözü tutmayan kişiye bu sıfat verilmezdi.
Kişiliği oturmamış biraz öyle biraz böyle ve ne zaman hangi davranışla ortaya çıkacağı kestirilemeyen kişilere bu isimlendirme layık görülmezdi. Çünkü kendisiyle çelişiklik barındırmaktadır.
İç dünyasında fitne kumkuması dışında gayet sakin ve dürüst görünenlere ise bu pâye verilse de taşıyamazlar hiç beklenmedik bir yerde patlarlardı. Zira çelişki sonsuza kadar saklanamaz.
…
SIKIŞTIRDIK.
Anladık ki, “Yürüyen bir çelişkiyim” sözü tevazusu ve kulluk çizgisinde kalmaya gösterdiği özen nedeniyle “Ben yürüyen bir çelişkiydim” dememek içinmiş.
Dikkatli bir göz ve hisseden bir kalp ile çevremize bakabildiğimizde aslında ibret alabileceğimiz ne çok insan ve istifade edebileceğimiz ne çok hikâyenin var olduğunu müşahede edeceğiz.
Ne diyelim, nasip olsun inşallah. Çelişkilerden belki böyle kurtuluruz.
Ya Selâm!
04.11.2023