Yazarımız Uğur Canbolat’ın “Güzel Ahlak Yolculuğu” Kitabı Çıktı

Yazarımız Uğur Canbolat’ın “Güzel Ahlak Yolculuğu” Kitabı Çıktı

Yazılarını zevkle okuduğunuz yazarımız Uğur Canbolat iki kitabıyla tekrar huzurlarımızda. Daha önce Portreler, Gerçek Âlim Gerçek Âşık Haluk Nurbaki, Psikoloji Sohbetleri, Hikâyeler Hep Yarım, Geldim Ama Yoktun, Aklımda Olduğun Aklında Olsun, Kalbi Tutan Mektuplar kitaplarına imza atan yazarımız bu defa iki farklı eserle aynı anda çıkageldi.

Kendisiyle siz habername okuyucuları için söyleştik…

———-

İki yeni kitabınız çıktı. Yaz ayları kitap yayınlamak için uygun mu?

-Çok şükür, uzun bir aradan sonra iki kitapla tekrar raflarda yer aldık. Gerçi artık raflar değil internet kitap satış noktaları demek gerek. Çünkü artık çoğumuz kitap siparişlerimizi bu şekilde veriyoruz. Sorunuzun özüne gelecek olursak bu önemli bir karar. Akıl Fikir Yayınları yetkilileri ve hususen yayın yönetmeni Fatma Ersem Yargıcı’nın inandığı hususlarda gözünün kara oluşundan kaynaklanıyor. Üstelik iki kitabı birlikte yayınlamayı göze alması bunun sonucu. Yaz ayları kitap okunmaz veya daha az okunur algısı doğru değil. Belki de bu aylarda daha çok yoğunlaşmak gerekir. Tatil günlerini kârlı kılmanın güzel bir yolu. Yani valizlerimizde kitaba yer ayırmalıyız.

Biri “Eğri Çizgiyi Doğru Devam Ettirme” ismini taşıyor alt başlığı da “Kendini Okuma Sorgulamaları.”

-Evet, biri bu.  Kendini okuma sorgulamaları ile ortaya çıkan bir kitap. El yüz yıkayarak okunmaya başlanmalı. Kendini gözden geçirmeyi zorunlu kılacağı unutulmamalı.

Eğri çizgi vurgusu önemli sanırım…

-Çok önemli, haklısınız. Eğri çizgiyi azimle doğru devam ettirme hususunda inanılması güç bir gayretimiz var. Kanıta dayalı doğruları istikamet üzere sürdürme mevzusundaysa ne yazık ki aynı gayreti gösteremiyoruz. Bu davranışımızın sorgulanması gerekir. Kendimize doğru soruları sorabilmemiz lazım gelir. Bu ise can yakıcı olduğundan herkes her zaman başaramıyor. Sahih niyet ve güçlü gayret gerek. Çünkü kendimize doğru bir sefere çıkacağız.

Bu neyi sağlayacak peki?

-Eğer niyetimizi sahih ve azmimizi sebatla ayakta tutarsak bu sorgulamalarla kendilik bilinci yoluna girmeyi sağlayacak. Davranışlarımızın bir şuur çerçevesinde gelişmesini temin edecek. Öncesinde elbette duygu ve düşüncelerimizin de ciddi şekilde ele alınıp hakikat eleğinde elenmesi gerekir. Çünkü davranışlar duygu ve düşüncelerimizin bir sonucudur. Her iki kanadı birlikte değerlendirip kendilik bilinci konusunda hassas olursak güzel ahlak yolculuğuna çıkabiliriz demektir.

Diğer kitabın adı “Ahlak-ı Hasene Yazıları Güzel Ahlak Yolculuğu” ve kendilik bilincine sıkça vurgu yapıyor…

-Çok doğru. Yazıların ekseni kendilik bilincine düğümleniyor. Çünkü bu hayatın ana aksını teşkil ediyor. Bu şuura ulaşamadığımız müddetçe hep eksikli kalacağız ve hep kayıplı yaşayacağız. Yaşamın merkezinde yer almak kişinin kendisinin yine kendisinin merkezinde olmasıyla mümkün çünkü. Tamamlanmamış duygular, eksik kalmış fikirler, noksan yaşanan hayatın tümü bu şuurun yokluğundan veya eksikliğinden kaynaklanıyor.

Siz bildiğim kadarıyla “kendilikbilinci.com” sitesinde haftalık yazılar yazıyorsunuz, değil mi?

-Evet, ilk kurulduğundan beri hiç aksatmadan, görev bilinci ve iman heyecanının verdiği aşkla her hafta yazıyorum çok şükür. Hiç sektirmeden perşembe akşamı yayınlıyor yönetmenim. Alanında önemli yazılar içeriyor kendilik bilinci okulu. Sitenin diğer yazarlarıyla farklı açılardan bakıp öz olarak işi kendilik bilincine getirip bağlamamamız çok hoş oluyor. Özel bir okuyucu kitlesi var. Kendini bilip bulmayı, kendilik bilincine erişmeyi önemseyen özenli bir kitle. Bende burada güzel ahlak üzerinden kendilik bilincine doğru giden yazılar yazmaya çalışıyorum.

Güzel ahlak mı kişiyi kendilik bilincine götürüyor yoksa kendilik bilinci mi insanı güzel ahlaka taşıyor?

-Bunu birbirinden ne kadar ayırmak mümkün bilmiyorum ama her iki noktadan da aynı merkeze geliniyor diyebiliriz. Güzel ahlak hususunda mesafe alan kişi elbette bunu kendilik sorgulamalarıyla bu şuura ulaşmasıyla orantılı olarak gerçekleştiriyor. Kendilik bilinci mevzusunda hassasiyet gösterip kendisini tanımaya çalışan kişi de elbette güzel ahlak menziline geliyor. Burada birbirine bir akışın olduğundan bahsedebiliriz.

Önsözde güzel ahlak için iman nöbeti beklemek diyorsunuz. Bu ne demektir?

-Güzel bir soru. İman korumakla yükümlü olduğumuzdur. Kalbimiz aynı şekilde. Onu da muhafaza etmeliyiz ve cerbezeli şeytani çağrılara kulak tıkamalıyız. Bununla birlikte vahyi anlamakla görevlendirilen ve din yükümlülüğümüzü belirleyen aklı da korumalıyız. Zira ahlak bunların korunmasıyla ancak erişilebilecek bir zirve ve selamet içeren yoldur.

Kitap kaç farklı yazıdan oluşuyor?

-Altmış yedi ayrı yazılan oluşuyor kitap ve her yazı bir diğerine akıyor. Okuyucuyu bir önceki yazı sonrasındakini misafir ediyor. Her yazı sonrakinin mukaddimesi gibi. Birbirini açımlıyor. Evvel ve ahir bir oluyor.

İlk yazı dikkatimi çekti, “Basiretle çağrıldığımız yol” diyor…

-Evet, din bizi kendisine körü körüne davet etmiyor. Önemli donanımlarımız var. Aklımız var az evvel bahsettiğimiz gibi. Doğru ve yanlışı birbirinden akılla ayrıştırıyoruz. Doğruya en yakın bizi cezbeden yalanları aklın marifetiyle teşhis edip tutukluyoruz. Muhakeme ediyoruz. Tahlil etme yeteneğimizi kullanıyoruz. Analize tabi tutuyoruz. Duyduklarımızı ve okuduklarımızı kimin söylediğine, etiketine bakmadan vahye uygun olup olmadığına akılla bakıyoruz. Kanıta dayalı hareket ediyoruz. Böylece furkan oluyoruz. Yani basiretle bakıyoruz. Bu bize yüce kitabımızın önerisiyle aklımızı kullanmamız neticesinde kazandığımız olağanüstü bir özellik.

Başka…

-Aynı şekilde duygularımız önemli. Hissiyatımız mühim. Bunu ise kalbimizle görüyoruz. Basiret aklın ve kalbin kesiştiği ortak bakışı ifade ediyor zaten. Birini diğerinden ayıramayız. Koparamayız. Bu basiretsizlik olur. Duygu ve akıl körlüğü ortaya çıkar. Tek kaldığı zaman ikisi de tam göremez. Biri tamamen rasyonel bakar, maddi ölçülerle hesap etmeye başlar. Diğeri ise kendisini duyguyu aşarak duygulanımın kollarına bırakır. Hissiyatına hitap edeni gerçeğin kendisi sayma gafletine düşer. Zaten şeytanın usta elemanları genellikle bu bölünmeyi yaptırarak bizi tuzağa çekip avlarlar. Rabbimiz bile bizi gönderdiği ilahi yola davet ederken basiretten bahsediyor. Öylesine değil yani. Aklımızı ve kalbimizi birlikte aynı oranda çalıştırarak icabet edersek bu sahih bir kabul olur. Yoksa her iki tarafta kendince bir yanı tutup çekiştirmeye başlar ki, mevcut acınası halimiz budur zaten.

Bir yazı ahdin şerefinden bahsediyor…

-Evet, ahdimize uymak, ona vefa göstermek şerefimizdir. Ahdimiz yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’dir. Rabbimizle sözleşmemiz bu kitap üzerindendir. Tüm Nebilerin yükümlülükleri de vahiy iledir. Payelerini getirdikleri bu ilahi sözden alırlar. Biz müminler de aynı şekilde bu ahde uygun davrandığımız ölçüde ahlakın gereğini yapmış oluruz. Vefamızı ortaya koymuş oluruz. İşte o zaman Rabbimizin müjde buyurduğu Kur’an’ın bizlere şeref olduğu emrinin altına girerek şeref kazanırız.

Tersini düşünmek korkunç o zaman, değil mi?

-Kesinlikle. Kur’an’a göz kapamak şerefli olma nimetini görmezden gelmek olur. Ahdine uymamak olur. İnsan bağlamsız yaşayamayacağına göre bu ahde uymadığımızda bağlamımız neresidir diye düşünerek sorgulama yapmak kendilik bilinci açısından asla ıskalanamayacak bir durumdur. Hakikatle merkezlenmediğimizde, vahiy ana ilkemiz olmadığında dilimiz başka söylemiş olsa bile merkezimiz farklı bir yerdir. Şeytan ve nefis zaten gerçekleri tersyüz ederek bizi avlar. Ahlak açısından avlandığımız en tehlikeli tuzaklardan birisi de budur. Azami dikkat gerekir.

Kitaptaki başlıklardan birisi de “Hem dikkat hem rikkat” şeklindeydi. Konu oraya mı varıyor o zaman?

-Evet. Dikkat ve rikkat birlikte kuşun iki kanadı gibi açılmadığında düşmek mukadder. Hakikatten düşkün sayılmayı kim ister ki. Ama özenli olunmadığında maalesef bu neticeden kaçılamaz. Dikkat ile aklın, rikkat ile kalbin uyanıklığı ifade ediliyor. Diğer sorunuzun birinde bu ikisinin birlikte olmasına işaret etmiştik zaten. Önemli olduğu hatırdan çıkartılmamalı ve birlikte yürünmelidir.

Kitapta kavlen sedida, mutrafin, şürekâ, kübera, siracen münira gibi ilginç başlıklar var…

-Evet, aynen öyle. Kur’anî kavramlara kalbimizi ve aklımızı açmamız gerekiyor. Günlük yaşamda mesleklerimizi icra ederken onlarca yüzlerce kavrama hâkim olma zorunluluğumuz olduğundan bunları öğreniyoruz. Vahyin kavramlarına da bigâne kalmamalıyız. O kavramlarla düşünmeyi başarabilmemiz bizim için kaçınılmaz olmalı. Hayatımıza vahyin ışığını taşımak belki bu şekilde biraz daha mümkün olur ümidindeyim.

Anlama üzerinde de duruyorsunuz, bunu önemli sayıyorsunuz…

-Elbette, çok mühim. Anlamadığımız şey bizim olmaz. Anlamadığımız hiçbir hususun çilesini çekemeyiz çünkü. Yüce kitabımızı örneğin anlamadan okumaya devam ettiğimiz sürece lafzına ve verdiği ruhani huzura sahip oluruz ama bizi değiştirip dönüştürecek muhtevasına sahip olamayız. İlkelerini bilemeyiz. Emirlerini anlayıp ifa edemeyeceğimiz gibi sakındırdıklarından da kaçınamayız. Bu ise ne yazık ki bu çağa ışınlanmış insanlar olarak en mühim ahlaki problemimizdir. Fahr-i Kâinat Efendimizin örnekliğinden hareketle vahye sadakat hususunu bir kere daha özenle düşünüp ilişkimizin seviyesini sorgulamalıyız. İnsanın anlamadığını ne kadar sevebileceği hususu gündemimize girmeli.

Anladığım kadarıyla bildiğimiz klasik bir ahlak kitabı değil bu?

-Hayır, değil. Bu bir nevi yüzleşme kitabı. Sahadan konuyu ele alıp anlamaya çalışıyor. Ütopik değil. Hayal üzerinden ilerlemiyor. Coşku vermek üzere kurgulanmış değil. Kendini okuma sorgulamaları ile anlayıp Efendimizin mübarek uygulamalarıyla açığa çıkan ahlaka erimeyi hedefliyor. Bu ise cesaretle yüzleşmekten geçiyor. Mevcut halimizden memnun olmamakla başlıyor yolculuk. Rabbimizin kelam emanetine sahip çıkmakla ilerleniyor. Ehl-i zikir olmakla neticeleniyor.

Ehl-i zikir olmak ne demek, bazı esmaları belirli sayılar üzerinden tekrar etmek demek mi?

-Hayır, tabi ki. Ama günlük genel anlayışımız ifade ettiğiniz gibi. Zikir kavramı Kur’an ile beraber diğer Nebilere lütfedilen tüm vahyin ortak adıdır. Bunun ehli olmak ise hayatımızda karşılaştığımız tüm problemleri çözmek üzere ilahi mesajı hatırda tutmak ve uygulamaya koymak demektir. Bunu başarabildiğimizde Rabbimizin Kur’an’da buyurduğu üzere kalplerimiz tatmin bulmuş olacak çünkü sorunları çözmüş olacağız. Bu ise sevgili peygamberimizin uygulamasıdır. Tüm meseleleri şanlı Resulümüz nasıl Kur’an ile çözerek itminan bulmuş, huzura ermişse bizde aynı yolla tatmine ulaşabiliriz. Yoksa şimdi olduğu gibi stres, kaygı, depresyon ve kaosa mahkûm kalacağız.

Son olarak ahlakın Kur’an’a güvenmekle bir ilişkisi var mı?

-Olmaz olur mu? Tam da bu. Kitabına güvenen kişi tüm sorunlarında onu çözücü olarak devreye almaz mı? Efendimizin uygulaması bu değil mi? Ehl-i beyt böyle yapmadı mı? Sahabeler böyle davranmadı mı? Kitaba iman ona güvenmek demektir. Onunla huzur bulacağına imandır. Tüm problemlerini onunla çözebileceğine katıksız inanmaktır. Kur’an-ı hayatın kenar süsü olmaktan çıkarıp ana eksene oturtmak ve o kılavuzun gösterdiği istikamette samimiyetle iş tutmaktır. Bu inandığımız kitaba ahlaka uygun şekilde davranmaktır. İnandığımızı söylediğimiz kitaba uyumlu olmamamız en büyük ahlaki problemimizdir. “Güzel Ahlak Yolculuğu” kitabı işte bu sorgulamalar üzerinden bizi düşündürmeye çalışmaktadır. Umarım başarılı olur.

04.07.2025

https://www.habername.com/haber-yazarimiz-ugur-canbolatin-guzel-ahlak-yolculugu-kitabi-cikti-241453.htm

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir