UĞUR CANBOLAT
AHLÂK-I HASENE erleri, hitaplarını güçlü tutarlar. Tahkim edilmiş sözleri söylerler.
İçinde şüphe barındıran tereddütle yaralanmış ifadeler kullanmaktan özenle kaçınırlar.
Zira bu, kişinin hitaplarında tutarsızlığa yol açar, dolayısıyla muhatabında kararlılık oluşturamaz.
Bu sebeple güzel ahlak yolunun yolcuları hitap kavramını içselleştirirler.
Hitap herhangi bir durumu tüm açıklığıyla ortaya koymalıdır. Açık kapı bırakmamalıdır. Başkaca düşüncelere sevk edecek boşluklar barındırmamalıdır.
Sebep ve sonuç ilişkisini aşikâr şekilde ortaya koymalıdır. Ele alınan meselenin hem büyük yanlarını hem de ayrıntı sayılabilecek küçük taraflarını aynı netlikte belirtmelidir.
Kişinin bulunduğu ortama, yaşanılan duruma ve anlama seviyesine göre kelimeler farklılık arz etmiş olsa da meram açık ve net olmalıdır.
Üslûp ve seçilen kelimeler ve terkipler bu amaca matuf olmalıdır.
Bağlam sarih olmadığında muhatabın anlamasının istenenden farklı olabileceği hesaba katılmalıdır.
Bu evvela kişinin kendisinden ve muhtevasından emin olmasını zorunlu kılar.
Aklı karışık, kalbi bulanık olanların sözlerinin etkisiz olacağına müdrik olduklarından yüksek erdem talipleri bu meseleyi ciddiye alırlar. “Ben söyler geçerim” gibi basitliklere prim vermezler zira sorumluluk sahibidirler.
Selam üzere olmak ve selamette kalmak anlamına da gelen bu takva anlayışı kişiye hitabını güçlendirme mükellefiyeti yükler.
Sözü hak ile mukayyettir. Zalimin yararına mazlumun zararına söz söylemez. Bu sebeple bağlamından koparılmış, hakikat süsü verilmiş, içi boş ve güdülemeye yönelik konuşmalar yapmaktan özenle kendisini muhafaza eder.
Güzel ahlak yolcusu yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’den bağımsız değildir. Tüm kalbiyle vahye bağlıdır.
Bu nedenle kaynağını oradan almayan fiillerin faili olmaz. Yüksek bir özenle davranır.
Kitapta bu hususta misali sunulan Davut Nebi’yi örnek alır ve hayata dair bağlayıcı hükümler ifade ederken asıl kabul ettiği bu ilkeden hareket eder.
Yüksek erdem yolcuları bu hususun Davut Peygamber bağlamında yüce kitabımızda “Faslü’l Hitâb” olarak geçtiğini bildiğinden kendisini buna göre organize ederler. Bu sonuca ulaşırken kendisine verilen hikmetin ne olduğu hususuna kafa yorar ve temyiz gücünü elde ederek yanlışı doğrudan ayrıştırma pratiği kazanmaya çalışır. Hikmetin olumsuzluğa bilgiyle mâni olmak demek olduğu şuuruna erişen bu kişiler iki kavramı birlikte düşünerek yol alırlar.
Ey hakikat yolunun hitabını doğrularla güçlendirerek söz söyleyen sahih yolcusu!
Sen de güzel ahlak yolcuları gibi istikamet tutturarak ilerlemek istiyorsan eğer hikmet kavramı üzerinde daha çok düşünmelisin.
Sana mâni olan engelleri aşabilmek için bu kavramı yüce kitabımız üzerinden dikkatle mütalaa etmelisin. Davut Aleyhisselam’a verilen bu nimet üzerinde mevcut bilgilerden daha ötesine erişmelisin.
Tutarsızlıklardan paçanı kurtarıp tutarlılık kazanmak için çabalamalısın. Kendini yanlışlardan çözüp doğrulara düğümlemelisin. Ön kabul ve önyargılarından kendini sıyırarak gerçeklerle pekiştirmelisin.
Her türlü haksızlık ve kargaşayı gidermek için vahyin aydınlığından azami derecede yararlanmalısın.
Kararsızlık illetinden canı azade kılıp kararlılığa erişerek kendilik bilincine ulaşmalısın.
Tereddüt ve şüpheler denizinden sıyrılarak tatmin olmuş bir kalple ve işleyen bir akılla isabet oranını yükseltmek için gayret göstermelisin. Sebepler ilmi olarak tarif edilebilecek hikmete ulaşmalısın ki, beyanını güçlendirebilesin. Sözünü tahkim edebilesin.
Hayatı kurmay bilgeliğinde yaşayabilmek ve güzel ahlak prensipleri çerçevesinde Allah’ın rızasına ulaşmak için vahyin sahih bir talebesi olmasın.
Sözlerinin sarih olmasının ancak sahih olman oranında olabileceğini unutmamalısın.
01.05.2025