İÇİNDEKİLERE İNANIYORUM

UĞUR CANBOLAT

AHLÂK-I HESENE erleri zarf ve mazruf konusunda çok hassas davranırlar.

Zarfı yani dışı önemserler evet ama asıl olanın zarfın içerisinde bulunan olduğundan da zerre şüphe duymazlar. İlişkilerini bu şekilde düzenlerler. İletişimlerini buna göre belirlerler.

Güzel ahlak yolcuları, yolunda yürümeye çalıştıkları ahlakın prensipleriyle çelişmemek için inanmadıkları daha doğrusu bilmedikleri için inanmanın gerçekleşmesi mümkün olmayana inandık demezler. Farkın farkındadırlar. Bu açmaza düşmemek yani içeriğini bilmedikleri Kur’an’a inandıklarını söyleyerek yalancı durumuna düşmemek için vahyi anlamayı hayatlarının temel mesaisi haline getirirler.

Zarfa dokunmakla yetinmezler. Sadece onu sevmeyi kâfi görmezler. Zarfa hürmet göstermekle görevlerinin biteceğine kendilerini ikna etmezler. Mazrufa yani içeriğine yönelirler.

Gerçek hürmetin, esaslı saygının anlamaktan geçtiğini bilirler.

Bunun tersinin korkutucu bir paradoks barındırdığını irkilerek müşahede ederler ve sürekli hatırlarında bu şuurla meseleyi canlı tutarlar.

Kur’an-ı Kerim’e inanıp içeriğine inanmayan çarpık anlayışlı mü’minlerden olmak istemezler.

O sebeple sürekli aklını işlettirerek ilahi vahyi anlamaya çalışır ve bilince getirdiklerini de kalbine işittirir.

Böylece rasyonel bir yaklaşımla kalbinin hissiyatını birbirinden ayırmamış olur.

Her ikisi de kendilerine lazım gelen hissesini alırlar.

Kaba olmadıklarından yani cehaletin hoyratlığına yaslanmadıklarından içeriğine inanıyor ve hürmet ediyorum diye zarfa yani Mushaf’a da hürmetsizlik etmez.

Her ikisine de olması gereken şekilde davranır.

Yüksek erdem üzere hayat kitabını yazmaya çalışanlar bilmedikleri şeye inanıp şehadet etmenin gerçeğe yaslanmayan bir riyakarlık olduğu bilgisini içselleştirip ondan uzak dururlar.

Kendi kendilerine şu soruyu sorup dururlar: Kur’an’a mı yani o isme mi inanıyorsun içindekilere mi?

Birincisini söylemek kolaydır ama ne yazık ki, doğruyu içermez.

İkincisini ifade etmek güçtür ancak hakikati barındırır. O sebeple kesintisiz iman ve kırıksız müşahede için sürekli bilme hâli elde edilmelidir.

Kur’an’ın Mushaf olan kısmına şahit olmak kolaydır zira gözümüzün önünde durmaktır. İçeriğine şahit olmak ise daimî bir enerjiyi, ruhsal uyanıklığı gerektirir.

Başka türlü Allah’ın birliğine şehadet edemeyiz. Fahr-i Kâinat Efendimizin Rabbimizin resulü olduğuna tanıklık edemeyiz. Kur’an’da anlatılan diğer tüm nebilere ve yaşanan hadiselere şehadet yine bizim vahye olan yakınlığımızla ancak mümkündür. İnsan ilişkileri bakımından kendimize şahit olmamız bile ancak Kur’an’ın muhtevasını bilmekle hasıl olur.

Ey hakikat yolunun sadece zarfa değil aynı zamanda mazrufa yani içeriğe bakan aklı işlek yolcusu!

Güzel ahlak yolundan gidenlerin peşinden gitmek istiyorsan sende bu metodu izlemelisin.

Kur’an’a inanıyorum demen yetmez. İçeriğine de inanıyorum demelisin.

Bu ise gayretle olur. Emekle elde edilir.

Çelişkilerden kurtulmuş bir akıl ve şüphelerden arınmış bir kalple ulaşılır. Kuşku barındırmayan, reyb içermeyen bu kitabın bu özelliğini tasdik etmek için bile vahyin tümüne vakıf olman gerekir. Kur’an dışında öğrendiğin bilgileri mutlak doğru kabul etmenin verdiği içsel çelişkiler vahye aşina oldukça açığa çıkacaktır. Durup düşüneceğin çok yer olacak. Hafakanlar basacak. Gelgitler yaşayacaksın.

Aklın kalbine onulmaz kementler atacak, kalbin aklına kuşku kuşları gönderecek. Cenderede kalacaksın. Uykuların kaçacak, iştahın azalacak, yüzün sararacak.

Eğer azimliysen sonunda başaracak, kuşkulardan arınacak, Kur’an’ın anlattığı tüm gaybi bilgilerle diğer hakikatlere inanacaksın.

Tereddüt denizlerinden imanın huzurlu sahiline ulaşacaksın.

İşte o zaman gerçekten içinde olanların her kelimesine, her harfine, her virgülüne, noktasına inanmış olacaksın.

28.06.2024

https://kendilikbilinci.com/yazilar/icindekilere-inaniyorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir