UĞUR CANBOLAT
İŞTE bir yılı daha geride bırakıyoruz.
Acısı fazla tatlısı az bir sene olduğu fikrini sanırım çoğumuz paylaşacaktır.
Ölümler oldu, zulümle dolduk. İşgaller, savaşlar, soykırımı aşan ve insanlığımızı utandıran masumlara yönelen acımasız ölüm kusmalar…
Terör saldırısı neticesinde ailelere düşen ateşler ve cennete kanatlanan şehitlerimiz…
Ve daha neler neler…
…
İNSANCA yaşamın ağır sınavlarını veriyoruz.
Bu imtihanlar çok yönlü.
Kalbimizi kanatan dışa dönük olanları gibi içimize dönük nice sivrilikleri barındıranları da var elbette.
Ve bunu sadece kendimiz biliyoruz.
…
YAŞADIĞIMIZ bir dünya var acılarıyla kederlere gark olduğumuz.
Bir de kendi kurduğumuz bir dünya ya da dünyalar var.
Ördüğümüz ve buna bağlı olarak örüldüğümüz dünyalar…
Örgüsü ve kurgusu tarafımızdan planlanıp tasarlanan ve hemen ardından yürürlüğe konulan.
Faniliğimizi ve sınırlılığımızı unutup sınırsız saldırılar, aşağılamalar, ötekileştirmeler, örselemeler, ittirmelerde bulunduğumuz…
Harpler çıkardığımız, darplara sebep olduğumuz. Canlar yakıp nefesler kestiğimiz.
Mazlumların ahına hiç aldırmayıp daha da çok gaddarlaştığımız…
Yaşamın var olan ağır imtihanlarının üzerine bir de bizler ekliyoruz fütursuzca ekleyebildiğimiz kadar.
Ve her davranışımızla hayatın sınanma yükünü arttırıyoruz.
…
BÜTÜNÜ tamamıyla göremeyeceğimizi idrak edemiyoruz bir fani olarak…
Anladıklarımızın bir sınırı olduğunu kabullenemiyoruz.
Hayat ile kurduğumuz bağların sadece kendi bilgimiz, ilgimiz, ilmimiz, görgümüz ve tecrübemizle mukayyet olduğunu unutuyoruz.
Ve bu kısır görüşümüzden kaynaklanan kendimize olağanüstü bir güvenle yaşamın zaten var olan ağır yükünün üstüne yeni yükler koyuyoruz.
…
KENDİ yorumladığımız bir dünyada yaşıyoruz.
Bu yorumlar daha öncekilerin özellikle ailemizin, yakınlarımızın, talim ettiğimiz hocalarımızın, feyz aldığımız büyüklerimizin oluşturduğu hayata ilişkin kanaatlerinden oluşturuyoruz.
Daha sonraysa kişisel yönelimimiz ve yatkınlığımıza uygun olarak oluşturduğumuz okumalarımızla şekillendiriyoruz.
Yani yorumlanmış bu dünya bize biçim veriyor. Tutumlarımızı belirlememizi sağlıyor.
Hayata ve olaylara bakışımızı oluşturuyor. İş tutma şeklimizi netleştiriyor.
Hatta umutlarımız, beklentilerimiz, ülkülerimiz, arzularımız bu yorum dünyası tarafından örümleniyor.
Otonom kazanamıyoruz. Kendi kurallarımızı vahiy, maruf ve sağduyu ile kendimiz koyamıyor ve ona tutunamıyoruz.
Başarabilenlerimiz olsa bile yukarıda izah etmeye çalıştığımız çerçevede şekillendiğinden yine nakıs kalıyor.
Yüce Rabbimizin bizlerin dünya ve âhiret mutluluğu için gönderdiği vahyi anlayıp O’na tutunamadığımızdan, bizlere en güzel örnek olan Sevgili Peygamberimizin uygulamaları üzerinden sahih çözümlemeler yapamadığımızdan geri kalıyoruz.
Ve insanca yaşamanın ağır sınavlarına yenilerini ekliyoruz.
…
KENDİMİZE kapaklanmamız doğru değil. Çözüm üretmiyor.
Kendi dışımıza yönelerek, ötekileştirmeden, savaş çıkarmadan başkalarıyla kesişerek, onların yaşadığı tecrübeleri ve okumaları anlamaya çalışarak kendi iç dünyamıza dönebildiğimizde yeni kazanımlar elde edebiliriz.
Başkalarını kavramaya çalışırken esasen kendimizi kavrayabileceğimizi, ilişki biçimlerimizi sorgulayabileceğimizi unutmamalıyız.
Başkasını her anlamamızda aslında kendimizden bir parçayı anladığımızı görebileceğiz.
Yüce kitabımızda yer bulan insan ilişkilerinin, örneklendirilen meselelerin daha çok bilincine erişeceğiz. Faniliğimizi ve kısıtlılığımızı bir kere daha yeniden kavrayacağız.
Özgünleşeceğiz.
Ve başkasını ötekileştirerek, yakıp yıkarak, öldürerek yaptığımız her eylemin insanca hayatın ağır sınavlarını arttırdığını görerek bundan vazgeçebilirsek eğer salih amelin ne olduğunu daha iyi anlayacağımızdan bir barış elçisi gibi yaşayarak yükümüzü hafifletmiş olacağız.
Gireceğimiz yeni yılın daha acısız ve yükünün hafif olması için sizce de buna ihtiyaç yok mu?
Ya Selâm.
30.12.2023