CİDDİ bir okuma serüveni olan değerli bir arkadaşım var. Sizden bizden biri. Hayata anlam katmaya çalışanlardan. Bunu okuyarak, anlayarak, yorumlayarak ve dostlarıyla paylaşarak yapıyor. Sosyal mecralarda okuduğu kitapları kısa değerlendirmelerle paylaşıyor. Disiplinli. Sınırları olan bir duruşu var. Vakur. İstanbul’da yapılan kültür etkinliklerinin müdavimlerinden. Üsküdar İkrar Sanat Evi’nde gerçekleşen “Muhabbet Bağı’nın katılımcılarından aynı zamanda. İki yıldır devam eden “Zehir Gibi Okuyanlar” gurubunun üyelerinden aynı zamanda.
Uzun zamandır kendisiyle bu konuda bir söyleşi yapmayı düşünüyordum. Şimdi nasip oldu.
İstifade etmeniz dileğiyle zehir gibi okuyan Hamza Bekik Beyi takdim ediyorum.
UĞUR CANBOLAT
————————
Okuma nedir diye başlarsak bu eylemi nasıl tanımlarsınız?
-Yaratanımızın bize gönderdiği son kitapta Peygamberimizin üzerinden bizi muhatap alırken ilk emri/talebi/ tavsiyesi OKU. Bu okumayı kitabı/insanı/kâinatı okumak ve okuduğunla yaşamı anlamlı kılmak/anlamlandırmak. Okumak günümüz diliyle kendimizi her an güncellemek ve diri tutmak.
Okumaya nasıl başlanmalı, burada yaş ve ihtiyaçlar belirleyici mi?
-Okumak isteği ihtiyaçla ortaya çıkan bir eylem şekli. Bunu tetikleyen ana unsur merak duygusu. İnsan merak etmeye başladığında beraberinde sorgulamaya da başlıyor. İlgi alanları, merak ettiği konular insanı araştırmaya itiyor. Bu araştırmalarda en iyi ve güzel yardımcı kitaplardır. Okumaya başlamanın yaşı veya statüsünün olamayacağını düşünüyorum. (Ev kadınından-beden işçisine) Okumak isteyen özellikle yaşadığımız bu zamanda her türlü olanağa sahip. Zamanım yok, okurken uykum geliyor tarzı nitelemeler yalnızca mazerettir. İnsan her şeyi okumak zorunda değil, ilgi duyduğu konularda okumaya başlarsa bu onun ufkunu geliştirecek ve zamanla aydınlanmaya başlayacaktır.
Okuma önceliği ve lisan lezzeti kazanılması bakımından size göre önce hangi tür öncelenmeli?
-Aslında her ikisi de birbirini besleyen kaynaklar, lisan lezzeti kazanılması okumaya lezzet katarken okumakta lisana benzer katkılar sağlar. Önceliğim tabi ki lisan lezzeti kazanılmalı. Okuduğunu anlamak için bunun çok elzem olduğunu düşünüyorum.
-Sizin okuma serüveninizden biraz bahsedebilir misiniz? Nasıl başladı ve gelişti?
-Yaşadığım kasabada beşli yaşlardayken annem elime bir cüz tutuşturup yaşıt arkadaşlarımla mahallenin camisine göndermişti. İmam bizleri karşısına alıp Allah’ın ilk emri nedir biliyor musunuz, Oku /Okumak demişti. Binanın temeline ilk taş böyle koyuldu. İlkokul öğretmenim Nuran Hanım bana/bizlere Kemalettin Tuğcu’nun tüm eserlerini okutmuştu. Ortaokulda Rahmetli Mustafa Hocam ve Edebiyat Öğretmenim Hilmi Hocam okul kütüphanesini çok aktif kullanır ve bize de nerdeyse her hafta bir kitabı okuyup anlatmamız için teşvik ederlerdi. Böyle güzel hatırların yanında acı bir hatırada var elbette, soğuk bir kış gecesi Tarık Buğra’nın Küçük Ağa romanını okurken babam ders çalışmıyor hep kitap okuyorsun diyerek kızmış elimdeki kitabı alıp gürül gürül yanan sobaya atmıştı. Okumak için elime aldığım her yeni kitabın ilk sayfasında o alevlerin aksini görürüm. Okumayı dünden bugüne kendime bir yaşam şekli olarak belirledim. Okumayı kendimi her an yenmek ve yenilemek için kullanıyorum.
Okuma akışında çeşitliliği mi önerirsiniz yoksa bir süre hikâye, ardından roman sonrasında ise fikri yazıları gibi bir sıralama gerekli midir?
-Yeni okumaya başlayan birine tabi ki ilk önce hikâye okuyarak başlamasını öneririm. Metin okumak ciddi anlamda zihinsel bir efor gerektirir. Bunun için talimli olmak gereklidir. Hikâye, roman sonrasında fikri metinler, eserler okumak daha uygun. Ama hep aynı tür kitap, metin okumak insanı köreltmeye başlar. O yüzden okuma yelpazesi değişken olmalı. Ben şiir kitaplarını da çok önemsiyorum. Arada bir insan şiir kitabını eline alıp bir göl, deniz kenarında olmazsa bir oda da aynanın karşısında bağıra bağıra o şiirleri okumalı.
Çocuklara yönelik yayınların çoğaldığına tanık oluyoruz, bu olumlu mu sizce?
-Çocuklara yönelik yayınların ve ortaya çıkan eserlerin çoğalması tabi ki bizi hem mutlu ediyor hem de umutlandırıyor. Özellikle okumayan bir toplum olduğumuz gerçeğinin tedavisi bu eserlerle okuyup mayalanacak çocuklardır. Çocuklara yönelik eserler veren münevverlerle muhabbetimiz var. Alınganlık göstermeyeceklerini bilerek rahatlıkla söyleyebilirim ki eskiye nazaran gerçekten çok eser ortaya çıkıyor. Aralarında çok iyi eserler de var. Ama bu dönemin çocuklarına çok da hitap eden eserlerle karşılaşmakta zorlanıyoruz. Kendini tekrar eden ya da çok basit eserler basılıyor. Çocuklar da alıpokumuyor.Trajik tarafı çocuklarımız bu yüzden başka mecralardan beslenmeye başlıyorlar. Biz de bol bol şikâyet ediyoruz.
Gençlerin muhakkak okuması lazım dediğiniz neler var mesleki okumalar haricinde?
-Herkes ilk ağızdan Dünya Klasikleri ya da batılı yazarları sayar. Ben bizi, Anadolu’yu anlamak, bilmek için MUSTAFA KUTLU ile başlayıp, bizlerin Nuh’un Gemisi olan Anadolu’ya sığınmamıza neden olan Cihan Harplerinde başımıza gelenleri anlamak, bilmek için Cengiz Dağcı’yı, Alev Alatlı’yı, Emine Işınsu’yu, Halide Edip, Latife Tekin, Sait Faik, Reşat Nuri, Hasan Erimez, Şule Gürbüz, Yavuz Bahadıroğlu, Andre Gide, Sadık Hidayet, Müfide Ferit, Ferit Edgu, Nazan Bekiroğlu, Üstün İnanç, Peride Celal, Şevket Süreyya Aydemir, Cengiz Aytmatov, Berick Traven (mutlaka), Yukio Mişima, Mehmet Niyazi Özdemir, Daniel Keyes, Adalet Ağaoğlu, Fatma Barbarosoğlu, Akif Emre, İsaac Asimov’u okumalılar. Daha çok yazar önerebilirim ama bunlardan seçerek ilgi duyduklarını okuyabilirler.
Peki, okuma serüveninde seçilen yazarın belli eserleri mi okunmalı yoksa bir yazarın tümüyle okunmasını mı önerirsiniz?
-Ben kendim, olanaklarım dahilinde seçtiğim yazarın tüm eserlerini okumaya çalışıyorum. Söz konusu yazarın eserleri yormaya başlarsa ara verip başka eserler okuyup yani kendimi dinlendirip o yazara tekrar dönüyorum. Bence yazar ve eserlerinin tamamını okumak çok verimli oluyor. Eser ve yazarla uzun zaman geçirilince bir yakınlık münasebeti kurulmuş oluyor. Yazarı ve ortaya çıkarttığı eserleri anlamak daha da kolaylaşıyor.
Zaman zaman bilinen yazarlar tarafından okunacaklar listesi önerilerine tanık oluyoruz. Bu şekilde genel tavsiyeleri yerinde buluyor musunuz?
– Bu tür tavsiye veya önerilerin mutlaka alıcısı, takipçisi vardır. Ben bunun çok da verimli olmadığını, olamadığını düşünüyorum. Kendimle çelişkiye düştüm şimdi, yukarıdaki bir soruya onlarca yazar ismi verdim. Ben sağlıklı, doğru olanın meraklı, talepkâr olanın ilgilendiği konu hakkında bir eser ya da yazar ismi isterse ona önerilmeli, yoksa diğer şekilde hevesliler o eserleri alıp evlerinde tozlanmaya bırakıyorlar.
Daha önce okunan bir kitabın yeniden okunmasını hangi durumlarda önemli bulursunuz?
– İlk gençlik dönemimde kitap almaya gittiğim bir kitap evinde orada bir abi, elimdeki kitabı göstererek kardeş bir kitap üç kez okunmalı, bir okumak için, bir anlamak için, bir de yaşamak için demişti. (Kitap Mehmet Alagaş’ın Aynalar ve İnsanlar idi)
Sizin “Zehir Gibi Okuyanlar” adıyla bir grubunuz var. Bireysel okumaların haricinde bu şekilde “Güdümlü okuma” diyebileceğimiz okumanın ilave getirileri nelerdir?
–Gurupla sözleşerek okumak ve sözleşilen tarihte bir araya gelindiğinde kitabın kritiğini yapmak büyük bir motivasyon kaynağı. Üyeler gurup motivasyonuyla okumayı ciddiye alıp notlar alıyorlar, farklı bakış açıları, anlayışlar, algılar bizlerin fikir, düşünce dünyasına zenginlik katıyor.
Bugüne kadar kimleri bu şekilde okudunuz?
–Gurubun oluşumundan bugüne iki yıldan fazla oldu, periyodik olarak aylık mutat olarak okuyup toplantı yapmaya çalıştık. İlk okuduğumuz eser gurup üyemiz Süheyla Poyraz Hanımın “Geçmişin İzinde Yürüyenler” olmuştur. Hasan Ali Toptaş “Kuşlar Yasına Gider”, Cengiz Aytmatov “Cemile” sonrasında “Toprak Ana” okundu. Üyemiz yazar ve şair Yusuf Dursun Beyin “Savrulan Yıllar”, Bayram Karaçor’un “Ruşendil Kimlik”, Ahmet Tutgut’un “Kalbim Kudüs’te Kaldı”, M.Ali Bulut’un “Fardipli Sinha”, Mustafa Kutlu’nun “Başkanın Adamları”, Ulvi Alacakaptan’ın “Hayatta Oynamam”, Ahmet İşler’in “Galata’nın Esrarı”, Jean Paul Sartre’nin “Bulantı”, Cang Şianliyen’in “Erkeğin Yarısı Kadın”, Stefan Zweig’in “Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu”, Zülfü Livaneli’nin “Son Ada”, Christy Brown’in “Sol Ayağım”, Nazan Bekiroğlu’nun “La Sonsuzluk Hecesi”, Friedrich Nietzsche’nin “Kişi Nasıl Kendi Olur”, Sait Faik Abası Yanık’ın “Son Kuşlar”, Şevket Süreyya Aydemir’in “Suyu Arayan Adam”, Asuman Güzelce’nin “Sessiz Göç”. Emine Işınsu’nun “Küçük Dünya”, Sevda Deniz K’nın “Sana Anlatacaklarım Var”, Şerif Aydemir’in “Mendilim Sende Kalsın”, Ali Ercan Kılıç’ın “İnsanlığın Damlayan Musluğu” kitapları anımsadıklarım. Unuttuklarım olduysa affola…
Okumak için “Uygun vakit” şeklinde bir ayrıma inanır mısınız?
-Hayır, kişi, insan okumak isterse bunun için mutlaka zaman, mekân için uyarlama yapabilir. Ben yıllarca otobüste, toplu taşımada ayakta kitap okudum, kollarım kas yaptı.
Peki, biraz daha açmanız için tekrar sorayım, mekân önemli mi? Örneğin yolculukta, bir kafede veya açık alanlarda…
-Bence bir önemi yok az önce söylediğim gibi ama fikir, felsefe veya zihinsel efor gerektiren (Hikâye veya roman gibi akışkan olmayan) eserler için insan biraz daha sakin veya sessiz mekân arayışına girebilir. Ben pek ihtiyaç hissetmiyorum. Okurken kitabın içine girdiğim için çevresel etiler beni manipüle etmiyor.
Okunan her kitabın anlaşılması neye bağlı?
-Ne istediğinize bağlı, aldığınız gıda nasıl ki vücudunuzda ihtiyaçlarına göre tasnif ediliyorsa, okuduklarınızda ilginiz, merakınız ya da alakadar olduğunuz kadarıyla anlaşılır ve kalıcı olur. Ha ayrıca okuduğunuz konuya vakıf olmanızda gerekli. O dili anlamıyorsanız, konuya biraz da olsa vakıf değilseniz felsefe ya da sosyoloji temelli bir kitabı anlamanız mümkün olmaz.
“Anlayarak Hızlı Okuma” şeklinde kurslara rastlıyoruz. Yararlı görüyor musunuz bunları?
– Bu tür kursların mesleki okumalara faydalı olduğunu biliyorum. Ama kitap okumak için çok da anlamlı bulmuyorum. Bu tür eğitim görmüş okurların (Mutlaka istisna vardır) okuduklarının çok da kalıcı olmadığını düşünüyorum, çevremde bunu gözlemledim.
Her okuma analiz yeteneğini aktif eder mi?
– Hiç yoktan iyidir düşüncesindeyim, mutlaka etkisi olacaktır. Tabi ki kapasite ve yetenek bunda etkili. Hiç okuyanla okumayan bir olur mu?
Şiirler dışında sesli okuma yapar mısınız veya bunu önerir misiniz?
-Evet en azından haftada bir beş on sayfa kendi duyacak kadar sesli olarak okumayı öneriyorum. Ben uyguluyorum. Hem hitabet gelişiyor, hem de dilin kıvraklığı artıyor. Zamanla bunu uygulayanlar farkın farkına varacaklardır.
Okuma sonrasında kitabın arkasına veya özel deftere “Okuma Özeti” çıkarmanın yararına inanır mısınız?
-Ben daha çok okunan sayfanın kenarına yapılan karalamalar dönemi insanıyım. Okuma özetinden çok ne anladığın veya hangi duygu ve düşünceler sen de hasıl oldu bunlar not alınmalı, yoksa özet bir zaman sonra angaryaya döner. İnsan çabuk sıkılan canlıdır.
Kitabın kenarına not almaya bazı kavramları daire içine alma kimi satırların altını çizme en iyi yöntem size göre…
-Evet. Bir önceki soruda buna değinmiştim. Kesinlikle yeri doldurulamayacak en güzel okuma yöntemi budur.
Metinle sahih bir bağ size göre göre kaç sayfadan sonra oluşur?
-Kitabın anlatım kurgusuna göre değişir, bazen ilk satırda, sayfada boynunuza kemendi geçirir, bazen de çok sıksa da sebat etmeye devam edip kitabın finaline yakın seni mükafatlandırıyor.
Umberto Eco’nun sabreden okura yüz sayfadan sonra kendisini açtığı fikrine katılır mısınız?
-Evet, katılıyorum…Bu tür eserleri de zevkle okuyorum. Ayva piş ağzıma düş bir zaman sonra basitleşiyor.
Tarihi romanların tarihi sevdirmesi kadar tarihi öğrettiğini de söyleyebilir misiniz?
-Tarihi sevdirdiklerine sözüm yok, ama tarih öğrettiğini kabul etmiyorum. Tarih zaten bir kurgu, kurgunun kurgusu anlam ve işlev kaybına uğrar, yanlış bilgi duygu karmaşası ve mutsuzluk getirir.
İyi bir okuyucu ne kadar zaman sonra “Eleştirel Okuma” evresine erişir?
– Bu konuda ahkam kesmek zordur, ama ciddi bir göz nuru akıtmak, dirsek çürütmek, zihinsel efor harcamak en önemlisi de tarafsız olarak okuduğuna, anladığına hâkim olmak gerçekleşirse o evreye ulaşmış olur.
Okur yazarın metinde bıraktığı boşlukları nasıl doldurur?
–Zor bir soru… Kendi inanç, gelenek, görenek, birikim, travmalarına göre.
Bilgi edinme dışında keyif almak için okumaya nasıl bakıyorsunuz?
-Keyif almadan bilgi edinme okumasının faydasını göremeyiz, keyif aldığımız ama bilgi edinmediğimiz bir şey olabileceğini de sanmıyorum. Biz insan olarak her an her şeyden bilgi ediniyoruz.
Okurun metinden çıkardığı anlam ile yazarın verdiği mânâ her zaman uyuşur mu?
-Uyuştuğu elbette olmuştur. Ama bilirsiniz her insan ayrı bir âlem, doğal olarak tek yumurta ikizleri bile aynı şeyi farklı algılıyorlar. Yazar ile okuyucu mânâda birleşme olasılıkları zayıftır. Hatta bazı yazarlarla eserleri üzerinde konuştuğumuzda ben konuya, vakaya böyle bir anlam yüklememiştim sözünü çok demişlerdir.
Son olarak bize bir iki kısa cümle ile Hamza Bekik kimdir diye sorsam…
-1973 İskenderun doğumlu. Emekli. Özel bir şirkette dış ticaret departmanında çalışıyor. Kitap okumayı ve motosiklet kullanmayı seviyor. Uğur Canbolat Beyin dediği gibi Orman Banyosunu seviyor. Bir torun sahibi.
21.05.2025