UĞUR CANBOLAT
YAPI STOKLARININ çürüklüğü nedeniyle yıllardır gündemimizden hiç düşmeyen mevzulardan biri malumunuz olduğu üzere “Kentsel Dönüşüm”dür. Ama bizim ele almak istediğimiz bu değildir. Üzerinde durmak istediğimiz husus henüz bu kavram bilinmeden önce maruz kaldığımız “Kültürel Dönüşüm”dür.
Köy ve kasabalardan şehirlere ekonomik saiklerle hücum ettiğimizde bilerek veya bilmeyerek sebep olduğumuz olumsuz yöndeki dönüşümdür. Oysa ecdadımız bu konuya bir sınırlama getirmişti.
Şehir girişlerinin iki yanında bekleyen görevliler kontrolü sağlardı. Gelenlerin ne için geldiklerini sorgular ve duruma göre ne kadar kalıp dönüş yapacaklarını planlarlardı. Ticaret için mi, ürün satmak için mi, işçilik yapmak için mi gibi hususlar belirlenir ve bu kontrol neticesinde şehrin dolayısıyla mahallelerin kültür yapılarının bozulmasına mâni olurlardı. Bir nevi “İç vize” diyebileceğimiz bu uygulama neticesinde ana doku korunurdu. Köylü tarlasıyla ve hayvanlarıyla, kasabalı ticaretiyle meşgul olur ve bu şekilde geçinir giderdi. Çağın getirdiği yeni anlayış ile istekler ihtiyaç hâline getirildi. Bu yönde propagandalar yapıldı. Sanayi için lazım gelen işçiler ise buralardan transfer edildi ve fabrika hayatı başladı. Plansız ve programsız gelişen bu durum mahalle ve semt mahremiyetini zedeledi.
…
MAHALLE kültür demekti. Semt geleneği ifade ederdi. Her biri bir yaşam mahfili idi. Bu sebeple kişi semtini ve mahallesini söylediğinde onun hayata bakışı, dünya görüşü, duruşu ve ilişkileri anlaşılırdı.
Semt ve mahalle kültürel kimliği inşa ederdi. Her semt veya mahalle bu yönüyle meşhurdu.
Mesela; Üsküdarlıyım denildiğinde ne demek istenildiği anlaşılırdı. Camiler, tekkeler, dergahlar akla gelirdi. Salacak semtindenim derse ekonomik durumu anlaşılırdı. Selamsız mahallesindenim derse bir kültürü ve yaşama şeklini ifade etmiş olurdu. Yine Tophane semtinde yetiştim dediğinde onun gözünü budaktan esirgemediğini anlardınız. Fatihte büyüdüm dediğinde de medreseler hatıra gelir ve o kişinin mürekkep yaladığı anlaşılırdı.
Kısacası her mahallenin bir mahremiyet anlayışı ile özel ve önemli yanı dile gelmiş olurdu.
…
MESKEN mahremiyeti tüm bunların temelini oluştururdu. Öz buraya dayanırdı.
Mesken ve mahremiyet ilişkisi tam kavranmadan ne semt ne de mahalle kültürü gereğince anlaşılamaz. Zira hayatın mayası meskene dayanır. Yaşam prensipleri burada şekillenir. Kültürel kodlar burada kazanılır. Kişisel mânevi ve kültür kimlik inşası burada gerçekleşir.
…
“SEKENE” temel kavramdır. Mesken kelimesinin köküdür.
Huzur bulmak, sükûn üzere olmak, sekînet içinde bulunmak, rahat etmek, durmak gibi anlamları barındırır. Konaklamak ve gecelemek gibi mânâlar taşır. Kişinin ve ailenin sürekli oturduğu yer anlamına geldiği için özel mülkiyet kavramı devreye girer ve mahremiyet esastır.
…
NESLİN muhafazası bakımından mesken çok mühimdir. İnsanın kendini, ailesini ve neslini koruyup kollayabilmesi, muhafaza edebilmesi için huzur bulacağı bir meskene ihtiyacı vardır ve bu, ihtiyaçlar hiyerarşisinde üst sıralarda yer alır.
…
MESKEN sadece barınılan yer değildir. Sadece başın sokulduğu mekân olarak anlamak eksik kalır. Sıcaklığı ve koruyuculuğu gider. Yuva olma niteliğini kaybeder ve otele dönüşür. Mesken esasen insanın kişilik yapıtaşlarının atıldığı bir “Değerler Merkezi”dir. Bu bakımdan şer rüzgarlardan korunması hayati önem taşır.
…
MESKENİ ifade eden yapıların özellikleri ise o medeniyetin ipuçlarını verir. İnancını, kültürünü, değerlerini, sabitelerini, zihniyetini, hayata bakışını ve iş tutuşunu ortaya koyar.
Eski evlerimizin yüksek bahçe duvarlarının mahremiyeti korumak açısından ne ifade ettiği üzerinde düşünmeliyiz. Aynı şekilde kapıların üzerine konulan büyük ve küçük olmak üzere gelenin kullandığı iki tokmak demirinin anlamı da hayata bakışımız açısından mühimdir. Büyük demir halkanın tıklatılması gelenin erkek olduğunu simgelendiğinden içeride bulunan kadınların dış esvaplarını üzerine almasını hatırlatırken küçük demirin tıklatılması bu telaşenin olmadığını gösterir zira gelenin hanım olduğunu belirtir. Sadece bu bile mesken ve mahremiyetin ne kadar önemsendiğinin en bariz delilidir.
Meskenlerimizi biz inşa ederiz ancak mesken kültürü de bizi ve çocuklarımızı yapılandırır.
…
MAHREM kavramını tüm bu sebeplerle bir kere daha düşünmeliyiz.
Haram; yasaklamak, menetmek, mahrum etmek, mümkün olmamak, el sürmemek, herhangi bir şeyi terk etmek, kişinin namusunu koruduğu yakınları, saygı gösterilecek şey gibi mühim bir muhtevaya sahiptir. Mahrem ise bu kökten gelir ve yasaklanan, haram olan şey, kutsal, mukaddes gibi anlamları taşır. Gizlilik demektir. İhlal edilmesi ve dokunulması yasaktır.
Yüksek duvarlı avluların yok edilerek bitişik nizam evlerin inşa edilip sanduka kadar balkonlara mahkûm edildiğimiz çağımızda bunları hatırlamak elbette can yakıcı ama gerekli. Modernleşme ile artık yan dairede gerçekleşen tüm ailevi sırların bu taraftan duyulması ya aşırı kasılarak psikolojik sorunlara neden oldu ya da tamamen mahremiyet perdesini yırtarak her özel hâli alenileştirdi. Elbette bunların siyasi, ekonomik ve bitmek bilmeyen dünya tutkumuzu ilgilendiren yanları da var.
…
MAKARR-I NİSVAN kavramımız vardı mesela. Unutuldu. Mahremiyetin kale duvarları mesabesindeydi. Bahsettiğimiz yüksek avlu duvarları bunun içindi. Kadınların tesettüre girmeden serbestçe bulunabildikleri mahallere denirdi. Komşular tarafından görülmezdi. Kadınlar bu alanda günlük tüm işlerini hiçbir kaygı taşımadan yaparlardı. Kuyudan su çekerlerdi. Avludaki fırınlarda ekmeklerini hamurlarını açıp pişirirlerdi. Çocuklarını çimdirirlerdi. Çamaşırlarını yıkarlardı. Hemcinsleriyle eğlenebilirlerdi. Onlara tahsis edilmiş özel alanlardı ve ince sesli kapı tokmakları bu mahremiyetin bozulmaması içindi.
Makarr- nisvan tarafına komşu pencere ve kapı açamazdı. Onlara rahatsızlık verecek bir tutuma giremezlerdi. Tersi “Zarar-ı Fahiş” olarak adlandırılır ve mahkeme gereğini yapardı. Lüzum ediyorsa bu ilkeyi ikazlara rağmen zorlayanlar kadı tarafından taşınmaya mecbur bırakılırlardı.
Kısacası; mesken mahremiyeti hayatın temel konularından biriydi. Kişisel mahremiyet bilgisi burada öğrenildiğinden hayatın diğer alanlarına da taşınırdı.
Acaba hangi kültür darbelerinden sonra semt, mahalle ve mesken mahremiyetlerinden uzaklaştırılıp “Özçekim” meftunu bir nesil durumuna düşürüldük dersiniz.
Ya Selam!
21.05.2025