UĞUR CANBOLAT
YAYGIN bir hırsızlık türü hâline geldi.
Üzüntü verici yanı şu ki, bu hırsızlığı yapanlar pişmanlık duymuyorlar.
Nedamet göstermiyorlar.
İçine girdikleri bu durumdan geriye dönmeyi asla düşünmüyorlar.
Üstüne üstlük çaldıkları bu kimliğe büründükçe bürünüyorlar.
Kendilerine ait olmayan bir kimlikle dolaşıyor, böyle yaşamayı marifet sayıyorlar.
Bu kimlikle yaşadıkça kişiliksizleştiklerini fark etmiyorlar bile…
Kendilerine ait olmayan bir benlikleri var.
Şahıslarına mahsus olmayan hazmedilmemiş cümleleri sarf etmeyi hüner sanıyorlar.
…
BİRİLERİNDEN bahsediyor değiliz aslında.
Söz konusu olan kendimiziz.
Baş yaran taşları nefsimize atıyoruz.
Öyle de yapmalıyız.
Diğerlerini eleştirmek, kınamak, ötekileştirmek, hırpalamak, hoyrat davranmak işin en kolayı.
Lazım olan o tenkitleri kendimize yapabilmektir.
Sahici davranabilmektir.
Kibir arenalarından çıkabilmektir.
Tevazu ile başımızı önümüze eğip esaslı bir muhasebeyi başarabilmektir.
…
“BİR başkasının üçüncü şahısları ve bilgi işlem sistemlerini kendisinin söz konusu kişi olduğuna ikna ederek yanıltmasına” kimlik hırsızlığı deniliyor.
İlgili şahsın çıkarlarını ziyana uğratmak demek bu.
Kendisine menfaat temin etmek için dolandırıcılığa imkân oluşturmak diğer adıyla.
Bu çıkarcılık insanları kimlik avı yöntemlerine yöneltiyor.
Kimlik, kredi veya banka kartı çalmak bu işlemlerden bazıları sadece.
Elektronik posta kutusundan ya da çöp kutusundan belge çalmak, yine cep telefonundan ya da bilgisayardan dosya kopyalamak benzer hırsızlık örneklerinden.
Sadece bunlarla mı sınırlı hırsızlıklar, hayır, depremlerde bile olmak üzere her alanda enva-i çeşidi var.
…
PEKİ, âlim olmadığın halde böyleymiş gibi davranıp insanları esası olmayan, bir temele dayanmayan bilgileri gerçekmiş gibi sunup iyi niyetleri sömürmek, onları yalanın yakıcı derelerine sürmek kredi kartı hırsızlıklardan daha mı az örseleyici?
İrfanın zerresini kendinde taşımadığın halde ehl-i irfan postuna oturup insanları kendine çağırman hırsızlık üstü bir maneviyat hırsızlığı değil mi?
Hakikat diyerek yalanın pazarlayıcısı olmak nedir peki?
Hırsızlığın en daniskası değil mi?
Olmadığın gibi görünerek o hallerin sahih sahiplerine karşı saygısızlık etmiş olmuyor musun?
Doğruları yanlış göstermiş olmaktan dolayı güya o öykündüğün kişilerden utanman gerekmez mi?
Bu yolla elde edilen manevi ve duygusal menfaat diğerleriyle kıyas edilebilir mi hiç?
Onunla dünyevi, maddi bir zarar yaşanırken buradaki kayıp ebediyete taşınmıyor mu?
Sonsuz bir hüsran değil mi, hem kendin hem muhataplar için?
…
MADDİ kayıplarımız için hemen telaşlanıp işin peşine düşerek hukuki işlemler başlatmak için canla başla gayret gösterirken maneviyatımızı çalan hırsızlara karşı sessiz kalmamızı ne ile izah edebiliriz?
Çoğu defa bırak bir sorgulamaya tâbi tutmayı mahkûmiyeti kabullenmiş bir tutsak gibi onlara övgüler düzmemiz nasıl bir mantığın ürünüdür?
Mânâ hırsızlarına manevi pâyeler verip yücelterek onlardan medet ummak hangi aklın sonucudur?
Hırsıza hırsızlığında yardım ederek bizi soyanlara kendimiz yol açmış olmuyor muyuz?
Meşrulaştırmış sayılmıyor muyuz?
…
İLK kurtarılacak olan imanımızdır.
İyi niyetlerimizdir.
Samimiyetimizdir.
Kanıta dayalı düşünme ve kesin bilgi ile amel etme uyanıklığımızdır.
Ferasetimizdir.
Demem o ki, ne kimlik hırsızlarına fırsat verip kendi inancımızı çaldıralım ne de bizler kimlik hırsızlığı yapıp başkalarının âhiretini mahvedelim.
Biz yüce kitabımızın emrettiği gibi dosdoğru olalım.
“Münafıklara verilecek ne imanım ne de ikrarım var” diyelim.
Vahyin aydınlığı altında yaşayarak iman selameti ile öteye göçelim.
Ya Selâm!
11.02.2023