Mecnun Muallim ve Dilindeki Zikir

UĞUR CANBOLAT

MECNUNDAN muallim olur mu demeyin, olur. Ben tanıdım.

Bir akşam sohbetiydi. Sırtını pencereye yakın duvara yaslamış dalgın dalgın anlatılanları dinliyordu. Söz döndü dolaştı kendisine geldi. O sessiz ve sedasız duran Mecnun Muallim büyük bir metin olma tavrıyla anlatmaya başlamıştı ki, ta o dakikada hayran kalmıştım. Kelimeleri berraktı. Belli ki, o kelimeler aynı oranda belki de daha fazla berrak ve sade olan kalbinden akıyordu. Nurdan bir oluk gibi gürül gürüldü. Hayata taklit değil tahkik penceresinden bakıyordu. Verdiği örnekler bunun en bariz deliliydi.

MECNUN Muallimi ve kardeşini sonraki yıllarda daha yakından tanıma imkânım oldu. Eskinin o muhteşem, huzur veren, dış görünüşü ile fakir gibi duran ama içerisine girildiğinde merhametin zengini oldukları her halinden aşikâr olan ahşap evlerinde kendilerine misafir oldum. Sofralarında oturdum. Muhterem valideleri ve sırtı secde halindeymiş gibi duran babalarını her daim hayır ve muhabbetle anarım. Nasıl da sıcak davranmışlardı. Hiç yabancılık hissetmemiştim.

MECNUN ismi günlük dilde “Delirmiş” manasında kullanılır. Ama bir de esas olan “Âşık” tarafı var ve ben kendisinde daha çok bu yönünü gördüm. Ayrıca dâvâ bellediğin yola deli olmamışsan muhtemelen âşık da değilsindir. Aşktan yana istidadı olmayanı muhabbetin “Er meydanına” zaten almazlar. “Hakikat minderine” dâvet etmezler.

MECNUN MUALLİM metanet sahibiydi. Sağlamdı. Metindi. Aynı zamanda müthiş bir duygusal yanı vardı. Metin olma hâli baskın olduğundan derin duygu yanını kapatır peçesini herkese açmazdı. Onu belki de çoğu kişi matematik tarafıyla tanır ancak onlara da duygu yüklerdi. Biyoloji, kimya gibi diğer ilgi alanları da aslında örtünün altındakini sakınıp saklamak içindi belki de. Bilmiyorum.

Meseleyi anlamaya çalışırken halk hikâyelerinin baş kahramanlarından “Leyla ile Mecnun” anlatısını aklımızın bir tarafında tutmakta yarar var. Lazım olacak çünkü…

MECNUN Muallim’in edebiyata olan ilgisi çok sonraları açığa çıktı. Bilen biliyordu az sayıda olsa da ama daha sonraları büyük bir emek ve titizlikle üzerinde çalışarak ortaya koyduğu resimlerle bütünleşmiş şiirleri yayınlandığında cümle âlem duymuş oldu. Güzel de oldu. Güzellikler hem ne kadar saklanabilirdi ki…

Çok çalışkandı. Muallimliği sırasında medar-ı maişet için nice işler yaptı. Bir dönem aldığı kamyonetle Cağaloğlu sokaklarında gördüklerini söyleyenler bile vardı. Ki, bu çok saygıdeğer bir emek idi.

MECNUN Muallim derin bir duygusal kapasiteye sahipti. Kalbi güllerin dansıyla yankılanırdı. Tutkusu yoğundu, hülyaları kaviydi. İdealist yapısı her an dikkatlere müheyya idi. Fedakarlığı ise zaten çevresi tarafından hep bilinir ve takdir edilirdi.

O, metin olan metinler kalbin hassasiyeti olmadan zaten ortaya çıkamazdı. Romantik diyemem yavan kalır. O sebeple manevi derinliğin sezgiye dayalı içsel gücü derim. Böyle tarif ederim. Empatisi yüksek desem yine tatsız tuzsuz olacak tarifim, en iyisi diğerkâm demeliyim. Keşfi esas alan bir muhteşem tecessüsün sahibi olarak kâinat kitabının okuyucusu demek, belki de kestirmeden tarif etmenin en kolay yolu.

GÜZEL bir odada yatırdılar beni. Gece bırakmamışlardı. Müezzinler henüz sabah ezanı için minareye çıkmaya hazırlık yapmaya bile başlamadıkları bir vakitti. Seher yelinin en tatlı yüz okşaması demleri.

Gözler hafif mahmur ama kalp çoktan uyanmış. Kuşlar halka zikirlerine nicedir geçmiş, şakımanın enva-i çeşit örneğini sunuyorlardı.

Yavaşça bahçeye inmiştim. Az ileride bir karaltı gördüm. Kendim hafiften ürktüğüm için muhatabı da ürkütmek istemedim. Arkası dönük olduğundan yüzünü seçememiştim ama sesin sahibini hemen tanımıştım. Yaprakların üstüne düşmüş su damlacıklarıyla derin bir söyleşiye dalmıştı. Bir şebnem muhabbetiydi bu. Biraz daha yaklaştım parmak uçlarımla tüm dikkatimi hazır tutarak. Şöyle diyordu:

“Bir Yanım Seni Bekler, Bir Yanım Senle Göçer.”

Benim için, kendisine yakıştırılan Mecnun Muallim sıfatının ortaya çıktığı an işte o andı. Demek ki aynı anda hem burada hem ukba’da yaşıyordu.

MECNUN Muallim naz ve niyaz ehliydi belli ki…

Estetik bir duyarlığa sahipti ve tüm ilişkilerini de bu çizgi üzerinden kuruyordu. Seher vaktinde bir su damlacığının gönlünü alıp hakkını vermesi zaten bunun en açık deliliydi. Hayata kendisi uyumlanırken, herkesi ve her şeyi de hakikate uyumlu hâle getirip yürüdüğü yol, bu nazenin yoldu. Atağa kalktığı, ataman olduğu demler şüphesiz vardı ama yine de sonunda her şey buraya bağlanırdı. Cömertliği ve yardımseverliği de zaten tüm bunların bir bileşkesi olarak açığa çıkardı.

Sonradan öğrendiğime göre imkân bulduğu her sene Kabe’ye gidermiş. Fahr-i Kâinat Efendimizin misafiri olurmuş. Evrenlerin estetik dehası ve merhametin kalbinden feyz alması belki de onun esas mecnun oluşunun sırrıydı. Yoksa “Ukbaya hasret” bu kadar coşkuyla nasıl dile getirilebilirdi ki…

Bu dünyada yaşarken öteki gerçek dünyaya hasret üzere yaşamak elbette belirli bir tutku seviyesinin kıvam bulmasıyla ancak izah edilebilir.

Mecnun Muallim ve dilindeki zikir o gün bugündür aklımda: “Bir Yanım Seni Bekler, Bir Yanım Senle Göçer.”

Yaşadığımız dünyanın somut gerçekleriyle bedenimiz mukayyet iken kalbimizin ve ruhumuzun öte âleme her an kanat açtığını görmek için aşkla yaşayan mecnun yüreklere ne çok ihtiyacımız var.

Bir ülkünün delisi ve mecnunu olmuş aşk istidatlı sessiz kahramanlara sonsuz muhabbetle…

Ya Selam!

12.07.2025

https://www.istiklal.com.tr/mecnun-muallim-ve-dilindeki-zikir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir