Mevlid aşk merkezli bir dindarlık anlayışını telkin eder

UĞUR CANBOLAT

Milletimizin dini yaşamında önemli bir yer teşkil eden Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i üzerine son yıllarda farklı şeyler söylenir oldu. Konuyu tam olarak anlayabilmek, elbette üzerinde konuşabilmek için ilk şarttır. Dönemin şartlarını bilmeden bugün geriye dönük bir okuma yaparak değerlendirmede bulunmak ne yazık ki isabetsiz olacaktır. Bu sebeple konu üzerinde çalışan değerli şair ve edebiyat insanı Mustafa Özçelik hocanın bilgisine siz İstiklal Gazetesi okuyucuları için başvurduk.

Vefatının 600. Yılı münasebetiyle 2022 yılı Süleyman Çelebi yılı ilan edildi. Sizinle bu çerçevede konuşmak istiyoruz. Ama söze Süleyman Çelebi kimdir sorusuyla başlayalım.

– Süleyman Çelebi, eseri itibariyle çok meşhur ama biyografisiyle büyük ölçüde meçhul bir şahsiyettir. Fakat bu durum, hakkında hiçbir şey bilmediğimiz manasına gelmiyor. Kısaca söylenebilecek bilgiler şunlardır. Süleyman Çelebi, eserindeki bir beyitten hareketle muhtemel olarak tespit edilen bilgilere göre doğum tarihi 1351 olmalıdır. Doğduğu ve yaşadığı yer Bursa’dır. Vefat tarihi ise 1422’dir. Kabri de Bursa’da Çekirge yolunda, Eski Kaplıca yakınlarındaki yerdedir. Dedesi Orhan Gazi dönemi âlimlerinden Orhan Gazi’nin hem silah arkadaşı hem de kayınbiraderi olan ve İbn Arabî’nin en temel eseri olan “Fusûsu’l-Hikem” in şârihi ve Şeyh Edebalı’nın torunu olarak da bilinen Şeyh Mahmud’dur. Babasının ise devlette vezirlik yapmış Ahmed Paşa yahut İvaz Paşa olduğu şeklinde iki görüş vardır. Kendisi Çelebi adından da anlaşılacağı üzere döneminin önemli âlimlerinden dersler almıştır. Medrese eğitimin yanında Bursa’nın manevi kutbu Emir Sultan’ın irfan halkasında tasavvufi eğitim de almıştır. Eğitim sürecinden sonra önce Yıldırım Beyazıt devrinde Divan-ı Hümayun imamlığı yapmış, Ulu Caminin ibadete açılmasından sonra ise buraya imam olarak tayin edilmiştir. Kimi anlatımlarda kabrinin de bulunduğu Yoğurtlu Baba zaviyesinde şeyhlik yapmış olabileceği bilgisi de yer almaktadır.

Biliyoruz ki onu önemli kılan ve bugünlere getiren Mevlid adlı eseri olmuştur. Önce bu eser, ne zaman ve neden yazıldı sorularının cevabını öğrenmek istiyoruz.

– Söylediğinizde haklısınız. Süleyman Çelebi denilince akla elbette eseri gelecektir. Eser halk arasında her ne kadar Mevlid yahut Mevlid-i Şerif olarak bilinse de asıl adı “Kurtuluş Vesilesi” anlamına gelen “Vesilet’ün Necat”tır. Eser, Ulucami’de bir vaizin “Onun elçilerinden hiç birini diğerinden ayırmayız.” (Bakara,285) ayetini tefsir ederken, “Ben Muhammed Mustafa’yı, İsa Peygamberden –Allah’ın salât ve selâmı ikisine olsun-üstün tutmam” demesi üzerine orada bulunan bir peygamber âşığı buna itiraz ederek “Peygamberler arasında fark yoktur demekten maksat, resullük ve nebilik hususundadır, yoksa fazilet mertebesinde değil.’ “İşte biz, o elçilerden kimini kiminden üstün kıldık” (Bakara, 253) ayetinin anlamına ne diyeceksiniz?” diyerek sert bir tartışmaya girer. Tabi bu tartışma topluma da sirayet ederek büyük bir kargaşaya yol açar. İşte Süleyman Çelebi bu hadiseden çok etkilenerek eserini kaleme alır.  Bir nakle göre ise o tartışma yaşanırken Süleyman Çelebi: “Ölmeyip İsa göğe bulduğu yol/Ümmetinden olmak için idi ol/Çok temenni kıldılar Hak’tan bular/Ki Muhammed ümmetinden olalar/Gerçi kim bular dahi mürsel durur/Lakin Ahmed efdal-ü ekmel durur/Zira ol efdalliğe elyak durur/Ânı böyle bilmeyenler ahmak durur” beytini söylemiş, halkın çok beğendiği bu beyitleri daha sonra büyük bir aşkla Hz. Peygamber sevgisini terennüm edecek ve onun hayatının bazı bölümlerini içine alacak şekilde geliştirip genişleterek eserini tamamlamıştır.

Bu açıklamadan eserin Hz. Peygamber sevgisi etrafında yazılmış bir eser olduğu anlaşılıyor. Şimdi de bu bağlamda muhtevası hakkında bilgi alabilir miyiz?

– Eser münacat bazı nüshalarda tevhid bahsinin yer aldığı mensur bir bölümle başlar. Bu metin görüldüğü gibi bu tarz klasik metinlerin başında yer alan ve Allah’a hamd ve Hz. Peygamber’e salâvat özelliği taşıyan bir ifade ile başlamaktadır. Bu sebeple “Kelime-i tevhid” (Allah’tan başka tanrı yoktur, Muhammed Allah’ın elçisidir) ve “Kelime-i şahadet” (Tanıklık ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur ve yine tanıklık ederim ki Muhammed O’nun kulu ve rasûlüdür.) kavramlarının açıklaması özelliği taşır. Bu bölümde yapılan bir önemli vurgu da Hz. Peygamber ile ilgilidir. Burada O’nun seçkin, şerefli, şefaat verme izni verilen, diğer peygamberlerden üstün olma gibi özelliklerine değinilmektedir. Yine O’nun Allah katında en sevgili olma özelliği vurgulandıktan sonra bütün varlıkların O’nunla konuşması, O’na ümmet olanların elde edecekleri saadet ve düşmanlarının Allah kapısından kovuldukları gibi hususlara temas edilmektedir. Geriye kalan bölümde ise yine Kelime-i Şehadet ve Kelime-i Tevhid kavramlarına vurgu yapıldıktan sonra Hz. Peygamber’in ahlâk abidesi, cömert olma gibi vasıflarına temas edilip O’na ümmet olmayı nasip eden, O’nu bize peygamber olarak gönderen Allah’a şükür ifadeleri yer almaktadır. Söz, O’na ve yakınlarına selâm ile sona ermektedir. Metnin bu özelliği onu kitabın muhtevasını da özetleyen bir önsöz özelliği kazandırmaktadır. Çünkü Mevlid’de kitap boyunca dile getirilen hakikat; tevhid, Allah’a bağlılık, peygamberine selâm, sevgi, saygı ve bağlılık, konu ise bütünüyle Hz. Peygamber’in hayatı ve şahsiyetidir. Fakat bu anlatım, kitabî bir bilgi vermek amacıyla sınırlandırılmamış, O’nun örnek ahlakıyla ahlaklanarak Allah ve peygamberinin razı olacağı bir kul ve ümmet olma, tevhidi düşüncede birleşme, batıl olana itibar etmeme şeklindeki amaç öne çıkarılmıştır.

Mevlid’i okuduğumuzda yazılış sebebinin bu olayı da aşan gerekçeleri olduğu görülmektedir. Mesela batınilikle mücadele, ehl-i sünnte inanışını Hz. Peygamber merkezli olarak anlatma gibi hususlar da dikkati çekiyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

– Size katılıyorum. Fotoğrafın tamamına bakmak gerekiyor. Bunun için de biraz devri hakkında bilgi verelim. Süleyman Çelebi Fetret devinde yaşadı. Bu devir, Osmanlı devletinin şehzadeler arasındaki taht kavgaları sebebiyle parçalanmayla karşı karşıya kaldığı bir dönemdir. Bu siyasi çözülme inanç ve düşünceler konusunda da kendisini göstermiş, zaten hep var olan Batınilik anlayışı güç kazanmıştır. Bu çerçevede mesihilik, mehdilik anlayışları da yeniden ortaya çıkmıştır. Yani ortada her anlamda bir dağınıklık ve çözülme vardır. Çelebi Mehmet, askeri ve siyasi gücü ile düzeni yeniden tesis etmişti ama bunun manevi anlamda da tesisi gerekmekteydi. İşte bu hassas konuda Süleyman Çelebi Mevlid’i ile insanları tevhid merkezli olarak Hz. Peygamber sevgisi etrafında yeniden birleştirmiştir.

Bu başarının sizce en önemli sebepleri nelerdir?

– Her şeyden önce eserin konusu itibariyle bu başarı sağlanmıştır. Zira eserin merkezinde Hz. Peygamber vardır. Özellikle Türk toplumu için peygamber denildiğinde bütün anlaşmazlıklar biter. Ona karşı yoğun bir muhabbet vardır insanımızda. Her Müslüman toplum peygamberimizi sever ama bu sevgi bizde çok farklıdır. Sadece ona dair bilgilenmekle sınırlı değildir bu ilgi. İnsanlar, Hz. Peygamber ile aralarında duygusal bir bağ kurarak onun sevgisini içselleştirmişlerdir. İşte bu eser, bu sevgisinin samimi bir ifadesi olarak toplumda olumlu karşılık bulmuştur. Bir diğer husus, bu anlatımın Türkçe yapılmış olmasıdır. Bu o dönemin şartları açısından çok önemlidir. Zira din dilinin Arapça edebiyat dilinin Farsça olduğu bir dönemden bahsediyoruz. İnsanlar ayet dinliyor, hadis dinliyor ama anlam dünyasına giremedikleri için iletişim istenilen şekilde olmuyordu. Bu durum edebiyat eserleri için de böyleydi. Mevlid ise diliyle bu engeli aştı. Eserde kullanılan kelimeler, insanlar tarafından rahatlıkla anlaşılabilecek kelimelerdi. Yine eserin samimi dille yazılması, sadeliği, sehl-i mümteni özelliği, topluca okunması, bu okunma esnasında belli ritüellerin oluşması Mevlid’i çok müstesna bir eser durumuna getirmiştir. Bu özelliklerinden dolayı da doğumdan ölüme, düğüne, asker uğurlamaya kadar hayatın her safhasında okunan bir metin olmuştur.

Bu eserin bir öncesi var mı? Yani Süleyman Çelebi’den önce de Mevlid şairleri var mıydı?

– Hz. Peygamber’e dair edebi eserler yazma geleneğini Hasan b. Sabit, Abdullah b. Revaha gibi ilk dönem İslam şairlerine kadar götürebiliriz. Daha sonra yazılmaya başlanan Siyer-i Nebi türü eserler de Hz. Peygamberi her yönüyle anlatan eserler olarak Mevlid türü eserlere kaynaklık teşkil etmiştir. Süleyman Çelebi’ninkine benzer bir anlatıma Ahmedi’nin İskendernâamesinde de rastlarız. Kısacası mevlid türü eserler, Süleyman Çelebi öncesinde vardı. Ama hiç biri onun yazdığı Mevlid’in derecesine, etki gücüne ulaşamamıştır. Bu sebeple Mevlid denilince akla ilk olarak Süleyman Çelebi’nin eseri gelir. Dahası kendinden sonra bir gelenek oluşmuş, çok sayıda mevlid şairi yetişmiştir.

Süleyman Çelebi, kendinden önceki dönemde yazılan bu tür eserlerden ne ölçüde etkilenmiştir?

– Her eser, aynı tarzda/türde yazılan eserlerden beslenir. Bu tabii bir durumdur. Süleyman Çelebi’de de bu durum görülür. Özellikle Erzurumlu Kadı Darir’in Türkçe Siyer-i Nebisi onu çok beslemiştir. Ama kendisinin iyi bir eğitim görmesi sebebiyle İslami ilimlere ve kültüre vukufiyeti söz konusudur.  Bütün bunlardan sonra şunu söyleyebiliriz. Süleyman Çelebi önceki dönem eserlerden esinlenmiş, beslenmiş ama bir taklide düşmemiştir. Zaten öyle olsaydı bu kadar sevilmesi, bilinmesi, kabul görmesi mümkün olmazdı.

Mevlid sadece yazılan değil belli makamlara göre okunan bir eser, bu yüzden mevlithanlık geleneği oluşmuş. Ama okunma tarzının günümüze gelenekteki gibi olmadığı görülüyor. Mesela birkaç bahir okunarak merasim sona eriyor? Bu eserin anlaşılması açısından sakınca doğurmaz mı?

– Mevlid, belli makamlara göre bestelenerek okunma özelliğine sahip olduğu için musiki açısından da önem ve özellik taşır. Gelenekte Mevlidhanlar, musiki ilmine, usulüne vakıf insanlardı. Onların okuma tarzları muhtevanın anlaşılması ve içselleştirilmesinde elbette etkili oluyordu. Fakat günümüzde durumun böyle olduğu söylenemez. Musiki hakkındaki olumsuz değerlendirmeler, ortaya makamdan usulden habersiz mevlidhanlar çıkarmıştır. Bu durum elbette doğru bulunamaz.

Mevlid, için sade bir anlatıma sahip dediniz. Ama ortada Mevlid şerhleri var. Mesela Hüseyin Vassaf’ın şerhi?

– Vesîlet’ün Necât, Türkçe yazılmıştır. Özlü ve akıcı bir anlatıma sahiptir. Buna rağmen eser, âyet-i kerime ve hadis-i şerifler başta olmak üzere dînî unsurlara yapılan göndermelerin sonucu olarak yoğun ve zengin bir anlatıma sahiptir. Bu yoğunluk, zenginlik ancak şerhler sayesinde görünür kılınabilirdi. Bu yüzden olmalı ki şerhi gerekli olan bir eser olarak görülmüştür. Eser üzerine yapılan şerhler daha çok özellikle 19. ve 20. Yüzyıllara aittir. Burada neden önceki yüzyıllarda olmadığı sorusunu akla getirebilir. Kanaatimce bu durum, son yüzyıla kadar topluma hâkim anlayışın eseri anlamada bir zorluk çekmediği şeklindedir. Sonraki zamanlarda meydana gelen değişmeler, zihniyet dünyamızı etkilediği için eserle insan arasına mesafe girmiş olduğundan şerhlere ihtiyaç duyulmuş olabilir. Bu anlamda söylenebilecek ilk şerh örneği Hüseyin Vassaf’ın “Gülzâr-ı Aşk” adlı şerhidir.  Bu eserde “Vesîletü’n-Necât”, birkaç örneğin dışında tek tek açıklanmıştır. Bu açıklama yapılırken beyitlerde geçen dînî ve tasavvufî kavramların tasavvufi kaynaklara göre yapılması Vesilet’ün Necat’ın aynı zamanda sûfiyane bir eser olduğu sonucunu da ortaya çıkarmaktadır. Bu eserin Mehmed Arif Bey, Haşim Veli gibi başka şarihleri de vardır.

Şerh demişken bir de Mevlid tercümelerinden de söz etmek gerekiyor. Bildiğimiz kadarıyla pek çok dile çevrilmiş bir eserle karşı karşıyayız.

– Mevlid, Anadolu sahasında Türkçe yazılmış bir eserdir. Fakat gerek konusu gerekse anlatımı itibariyle Anadolu sahasının dışında da ilgi görmüş ve tercümeleri yapılan bir eser olmuştur. Necla Pekolcay’ın tespitlerine göre bu diller başta Arapça olmak üzere, Farsça, Arnavutça, Kürtçe, Rumca’dır. Mehmed Tahir ise bu dillere Çerkesce, Arnavutça ve Boşnakça ve Tatarca’yı da eklemektedir. Yine Karaçay-Malkar edebiyatında, Kazan edebiyatında ve Gürcü dilinde de Mevlidler bulunmaktadır.

Mevlid, çok benimsenen bir eser ama ona muhalefet edenler de var. Bunlar için ne düşünüyorsunuz?

– Evet böyle bir durum var. Hz. Peygamber için doğum günü merasimlerinin Kur’an ve sünnette yer almaması, kendi döneminde böyle bir kutlamanın yapılmaması bu anlayışın özünü oluşturmaktadır. İşte bu sebeple Mevlid kutlamaları bir bidat, dine sonradan yapılan bir ilave olarak görülmüştür. Yine mitolojik unsurların yer alması, Nur-ı Muhammedi kavramı, Hz. Peygamberle ilgili anlatımda Siyer kitaplarında yer almayan anlatımların da olması gibi hususlardır. Yine kimilerince bir ibadet olarak görülmesi de eleştirilen konular arasındadır. Bunlara katıldığımı söyleyemem. Her şeyden önce Mevlid, dini konuda kaynak temel bir eser değil bir edebi eserdir. Şairin gayesi de bilgiden çok duygu kazandırmak, Hz. Peygamber sevgisini toplumun ortak değeri haline getirmektir. Bütün bu tartışmalara ve buna bağlı olarak gelişen bazı menfî uygulamalara rağmen Mevlid, bütün İslâm âleminde, Hz. Peygamber sevgisini esas alarak, ümmetin birliğini sağlam tutmada çok önemli bir unsur olmuş, daima büyük rağbet görmüş ve görmeye de devam etmektedir. Bence bunun sebepleri iyi tahlil edilmelidir. Bu konuda en önemli sebep ise samimi peygamber sevgisi ve bunu insanlara aktarmaktaki başarısıdır. Bir de şunu eklemek isterim. Din adına bazı ritüellerin olması ve dinin sanat yoluyla da ele alınması sorun edilmemelidir. Çünkü ritüelleri olmayan din, hayatta ve insanda fazla karşılık bulmaz. Sanat ise dinin içselleştirilmesinde etkili bir unsurdur. Mesela tekbiri ve salavatı bestesiz okumakla/söylemekle besteli okumak/söylemek arasında insanlara etki anlamında çok önemli fark vardır. Çünkü onlar aşkın dilini kullanırlar. Biliriz ki ve tasdik ederiz ki “Muhammed’den muhabbet oldu hasıl/Muhammedsiz muhabbetten ne hasıl”. Mevlid de Hz. Peygamber muhabbetini merkezine alan bir eserdir.

Son olarak 2022 yılının son aylarına girdik. Bu yıl gereğince değerlendirildi mi?

– Bu konuda maalesef olumlu şeyler söylemek mümkün değil. Unesco marifetiyle böyle bir yıl ilan edilmiş, ardından Cumhurbaşkanlığı genelgesiyle bu konuda faaliyetler yapılması istenmiş olmakla birlikte ortada söz edilebilecek faaliyetler birkaç istisna dışında yoktur. Birkaç belediye Mevlid programları düzenlemiş, birkaç edebiyat dergisi Süleyman Çelebi dosyası hazırlamış ve olay bunlarla sınırlı kalmıştır. Oysa siyasi, dini vb. alanlardaki çözülme her dönemde karşılaşılan olaylardır. Mevlid’in gerek yazıldığı dönemde gerekse sonraki dönemlerdeki birleştirici gücü dikkate alınarak yeniden gündeme getirilmesi, üzerinde dini, edebi, tasavvufi, psikolojik çalışmaların yapılması gerekir. Mevlid, aşk, muhabbet merkezli bir dindarlık anlayışını telkin eder. Asırlar boyunca bir zihniyet inşa eden böyle bir eser, bu ilgiyi fazlasıyla hak etmektedir.

MUSTAFA ÖZÇELİK KİMDİR?

1954 Yılında Eskişehir’de doğdu. Bursa ve Eskişehir’de Türk Dili ve Edebiyatı alanında yüksek öğrenim gördü. Öğretmenlik hayatının yanında 1975’ten bu yana yazarlık hayatını sürdürmektedir. Şiir, deneme, hikaye, biyografi türlerinde eserleri bulunan yazarın asıl ilgi alanı başta Yunus Emre olmak üzere tasavvuf edebiyatıdır. Bu konular etrafında kitaplar, dergi yazıları yazmakta konferans, panel, sempozyum etkinliklerinde konuşmalar yapmaktadır.

28.09.2022

https://www.istiklal.com.tr/haber/mevlid-ask-merkezli-bir-dindarlik-anlayisini-telkin-eder/715301

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir