Kalbi Pamuk Zeytin Ağacı

UĞUR CANBOLAT

NAHİF bir insandı. Kalbi insanlık ve doğa için çarpardı.

Birgün kendisiyle âdeta bir ebru teknesinde su ve renklerin tüm yürek hallerini cemedip hemdem olurken aklına şöyle bir soru gelmişti: “Acaba sevmediğim bir şey var mı?”

Hayır, yoktu.

O, Allah’ın yaratmaya değer gördüğü her şeyi aşk derecesinde seviyordu. Hatta “Âşığım” diyordu.

İlgiyi, sevgiyi, muhabbeti, sohbeti, aşkı çıkarlarına bağlamaya alışmış ve bunu uyanıklığının bir kanıtı sayan kişiler tarafından elbette anlaşılmıyordu. Hatta yadırganıyordu.

SABAHIN erken saatlerinde uyanıyor kendisini tabiatın rengarenk kucağına atıyordu.

Mutluydu orada. Nefes alıp nefes veriyordu. Canlarıyla can oluyordu. Sanki onlarla iki sevgili gibi ülfet ediyor, konuşuyordu.

Buna bir nevi, kalbi birbiri için çarpan iki sevgilinin halveti de denilebilirdi.

Onlardan aldığı anlık görüntüleri çağın imkanlarını kullanarak paylaşıyordu. Altlarına minik metinler ekleyerek duygu dünyasını yansıtıyordu.

Onların diline kalbini tutuyordu. Kalbiyse bu süreçte onların dili olup şakıyordu.

“Dilim kalplerine, kalbim dillerine tercüman” diyerek tanımlıyordu bu ilişkiyi duygu ebrucusu.

BAZILARI anlamıyordu ya da anlamak istemiyorlardı.

“Sen âşıksın” diyorlardı.

“Evet, âşığım” diyerek cevaplıyordu soruları.

Bu yanıtı duydukları anda hemen herkesin üstelik her defasında yineledikleri soruları “Kime âşıksın” oluyordu. Bir magazin hevesiydi ki, sormayın…

Artık bu tazyikler baş edilemeyecek noktaya vardığında kendini kurtarıp biraz nefes alabilmek için “Kalbi pamuk olana” diyordu.

Bu defa araştırma inceleme işi daha bir ciddiyet kazanıyor etrafını, oturup kalktığı kişileri, sosyal medyada takipleştiklerini mercek altına alıyorlardı ama bir türlü tatmin olamıyorlardı.

GÜNLER böyle akıp gidiyordu.

“Kalbi pamuk alan” aranmış ama bulunamamıştı. Hele de yaşadığımız bu hercümerç zamanda bu denli bir anlayış sahibi kişi var mıydı?

İnsanların hâlâ kalbi hissediyor muydu?

Sevebiliyorlar mıydı?

Aşkı tadıyorlar mıydı?

Bedene değil ruha tâlip olabiliyorlar mıydı?

Fedakârlık çekilmemiş miydi yanımızdan, yöremizden?

Heyecan yaşıyor muydu, yaşanıyor muydu?

Nezaket, zarafet, incelikli davranışlar öldürülmemiş miydi?

Kısacası “Kalbi pamuk olan” hâlâ var mıydı ve kimdi bu?

Sorular soruları kovaladı, günler günleri sıkıştırdı ama aranan bir türlü bulunamadı.

BEŞİKTAŞ sahilinde toplamaya karar verdi meraklı arkadaşlarını ve WhatsApp’dan duyurdu.

Herkeste bir heyecan ki, sormayın.

Eksiksiz toplantılar. Nefesler tutuldu, kalp devinimini arttırdı ve gözler sabırsızlıkla irileşti.

Elini ceketinin cebine atarak özenle katlanmış bir peçeteyi çıkararak yavaşça açmaya başladı.

O da ne, içinde küçücük bir zeytin tanesi vardı. Bakakaldı herkes. Bir anlam veremediler. Şaşkınlıkla birbirinin yüzlerine baktılar ve anlamsız bir uğultu oluşturdular. Bir süre sessiz kaldı ve diğer elini havaya kaldırarak susmalarını işaret ederek; “Ben buna kıyamıyorum” dedi.

Hep bir ağızdan “Neden?” dediler.

“Eğer kıyarsam kalbi pamuk zeytin ağacı üzülür” dedi.

“Ben ona âşığım, kıyamam üzülmesine. Küstüremem…”

Kimi şaşırdı, kimi kızdı, kimi de kendilerinin makaraya alındığını sanıp gücendi. Dağılıp gittiler. Bir daha da o soruyu asla sormadılar.

Bir tek kişi kalmıştı gözleri yaş içinde. Sımsıkı sarıldı ve “Çok teşekkür ederim” diyerek o da uzaklaştı.

SOYUTLAMA yapılamadığı zaman trafik karışıyor. Her şeyi madde ile sınırlamak körlüğün bir başka çeşidi. Gönlü görenin gözü de elbette başka türlü görüyor.

Zeytin ağacı daha doğrusu Zeytin dağı Hz. İsa’nın vahiy aldığı dağdır. Tûr-u Sinâ Hz. Musa’nın vahiy aldığı dağ. Emin belde olarak yüce kitabımızda tarif edilen Mekke’nin Nur dağında ilk vahyin geldiği hepimizin malumu ve Rabbimiz bu üçüne de yemin ediyor.

Zeytin ile ilahi vahyin irtibatını kuranlar elbette o ağaca başka türlü bir yer ayırır kalbinde. Meyvesine de tabi. Bunlarla sınırlı mı, hayır elbette. Rabbimizin bize arkadaş kıldığı tüm varlıklarla sevgi ilişkisi kurar ve bunu sorumluluk bilinciyle sürdürür.

Ayrıca zaten zeytin ağacının tarih boyunca barışın, kutsallığın, bereketin, bilgeliğin ve saflığın sembolü olduğu bilinen bir gerçek. Nuh Peygamberin tufanın şiddeti azalınca dünyada hayatın başlayıp başlamadığını öğrenmek için beyaz bir güvercin göndermesi hikayesinde de canlılığı, hayatı, enerjiyi yani varlığı işaret ettiğini anlıyoruz.

Bunları tam olarak idrak ettiğimizde kalbimiz aynen kalbi pamuk zeytin ağacı gibi olacak.

Ve hâlâ insanlığın var olduğunu görüp buna şükredeceğiz.

Ya Selam!

24.06.2025

https://www.istiklal.com.tr/kalbi-pamuk-zeytin-agaci

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir