UĞUR CANBOLAT
MUHACİRDİ. Ataları Bulgaristan’ın Deliorman bölgesi şehirlerinden olan Şumnu’dan göçmüşlerdi. Kırklareli’nde üç nesildir yaşıyorlardı. Dedesi Erdinç Bey tambur icra ediyordu. Sızısı bol eserleri ikindi vakti mekân tuttuğu ağacın altında her gün geçerdi. Güldaniyem, Ramo, Arda Boyları, Elifin Hecesi Yok, Bağa Girdim Bağ Budanmış, Aman Bre Yusuf’um, Tuna Nehri, Bir Fırtına Tuttu Bizi, Vardar Ovası, Pencere Açıldı Bilal Oğlan, Drama Köprüsü, Ramizem, Debreli Hasan, Dayler Dayler, Aliş’imin Kaşları Kare, Şemsiyemin Ucu Kare, Bülbülüm Altın Kafeste gibi muhteşem eserle ruhu mayalandı. Amcaları ise keman, akordeon, klarnet, saksafon çalıyordu. Hep birlikte oturduklarında tadına doyum olmazdı.
…
DOĞDUĞUNDA göz rengi bala benzediğinden adını Asel koydular.
Az kullanılan bir isim. Bal anlamına geliyor. Tatlılık, çekicilik ve zarafeti simgeliyor. Küçük yaşlarından itibaren Asel aynı ismi gibi zahiri güzelliğinin yanı sıra içsel bir letafete de sahipti. Saftı, katışıksızdı. Her sözü ve davranışında ilk fark edilen sadelikle saflığın zirvesi olan inceliği olurdu. Kendine özgüydü. Taklit davranışlar görülmezdi. Özgündü. Bu sebeple de özgül ağırlığı vardı. O bir şey söylediğinde öyle mi böylemi şeklinde bir tereddüt oluşmazdı. İnanılırdı. Kimseyi yanılttığı da hiç görülmemişti. İnsana huzur veren ve sükûnet telkin eden bir hâli vardı. Bu nedenle de seveni çoktu.
…
MÜZİK öğretmeni oldu. Tayini Kars’a çıktı. Hiç yüksünmedi, mesele etmedi ve görev bilinciyle giderek vazifeye başladı. Kısa sürede orada da tanındı, sevildi. Gözlerinin rengini destekleyen saçları sebebiyle yakın çevresi tarafından “Bal Kız” olarak anılıyordu. En zor ve acı mevzuları çözmesindeki mahareti ve insanlar arasındaki bir nevi barış elçisi oluşu ona bu unvanı getirmişti ki, sonuna kadar hak ediyordu.
…
AYNI okulda edebiyat öğretmenliği yapan Kahramanmaraş Elbistan’lı Rıdvan öğretmenin gönlü ona değdi. Bir türlü kendisine açılamadı ama neredeyse dokuz aydır ne düşünse ertesi gün öğretmenler odasında Asel tarafından dile getiriliyordu. Hatta rüyasını gördüğü kimi olaylar onun tarafından yaşanmış olarak anlatılıyordu. Bir nevi öncesinden hissetme durumu söz konuydu. İçinde bulunduğu bu hâlin ne olduğunu ve nasıl işlediğini izah edemiyordu.
…
ŞİKAYETSİZ biriydi Rıdvan öğretmen. Asel Hoca da öyle.
Memnuniyet temelliydi hayata bakışı. Rıza üzere bir yaşam sürüyordu. Kavga ve gürültüden uzak bir asudeliği hemen göze çarpıyordu. Kimseden bir beklentisi de yoktu. Kendine mahsus bir dünyası vardı. Aşka istidadı yüksekti. Divan edebiyatından dizeler dilinden hiç düşmezdi. Her mevzu için söyleyecek bir beyit mutlaka bulur ve anında söylerdi. Ancak bu hususta kilitleniyor, bir şey diyemiyordu.
…
RIDVAN Hoca moral değerlere önem verirdi. Kendince dindar da sayılırdı. Yüksek erdemlere sahipti. Herkese karşı yardımsever ve destekleyiciydi. Dengeli bir hayatı düstur edindiğinden iyiliklerini saklı yapardı. Yıllardır yardımına koştuğu kişiler ona “Melek Hoca” derlerdi.
Azimli kişiliği bilinirdi ama kendisini sevdiğine ifade etme konusunda geri düşüyordu. Kararlılığı, söz konusu bu mesele olunca uçup gidiyordu. İradesinin kuvvetli olması, liderlik potansiyeli taşıması burada sökmemişti. Başkalarının her türlü problemini çözen kişi olarak kendi sorununa hapsolmuştu.
Oysa her türlü sosyal ortamda kendisini düzgün ifade eder, enerjik olur, insanları hayran bırakır ve dizelerle sohbetini süslerdi. Ama burada çırak çıkmıştı işte.
…
DURUMU fark eden arkadaşları Asel öğretmene mevzuyu açınca dikkatle dinledi. İçini yokladı. Boş değildi. Asil bir kişiliğe sahipti. Düşük seviye bir iletişime razı olamazdı. Başkalarına malzeme olmaktan ve yakıştırmalardan da uzak kalması gerekirdi. Netice de muhit belliydi. Çabucak duyulabilir ve yönetilemeyecek bir hâle gelirse her ikisi de üzülüp yıpranırlardı. Peki, şimdi ne yapacaktı?
Okuldan izin aldı ve üç gün evine kapandı. Hiç dışarı çıkmadı. Ötesini berisini düşündü. Başka yere tayin istemek dahil her türlü seçeneği hesapladı. Seccade de niyazlarına gözyaşını katık etti. Kaçmanın çare getirmeyeceğine kâni oldu ve “Asel’e asalet yakışır” dedi. O zaman mucibince bir karar vermeli ve bunu geciktirmeden uygulamalıydı. Sabah namazından sonra giyinip kuşanıp kararlıkla kapıdan hayır dileyerek “Destur” deyip çıktı.
…
RIDVAN HOCA Harakani Türbesinin az ilerisinde bir bankta oturmuş bekliyordu. “Bu saatte ne işi var” diye düşündü. Kendisi sıkı bir yürüyüşten sonra okula gidecek ve arkadaşlarıyla son bir istişarede bulunup kararını açıklayacak ve kendisine iletilmesini isteyecekti.
Asel öğretmen yaklaşınca ayağa kalktı ve “Buyur, otur lütfen” diyerek yer gösterdi. “Bu saatte burada yalnız ne yapıyorsun?” diye sorduğunda “Seni bekliyorum” cevabını almıştı. Hayretle “Ama ben bu kadar erken çıkmam ki hiç” dediğinde Rıdvan Hoca “Onu da biliyorum Asel” dedi.
İlk defa ismini tekil olarak kendisinden duyuyordu. Şaşırdı ve heyecanlandı.
…
YAŞADIKLARINI tüm sadeliği ile anlattı Rıdvan Hoca. Ne abarttı ne de eksiltti. Tüm orijinalliği ve izah edemeyişiyle aktardı. Yarım saat kadar sürdü. Kesmeden dinledi Asel öğretmen. Yüzünde memnuniyet hissi oluştu ve tüm asaletiyle “O zaman biz birbirimize yazgılıyız” dedi.
Bu defa anlatma sırası Asel Hocaya geçmişti. Bunun bir aşk dolanıklığı olduğunu söyledi. Bilim adamlarının “Kuantum Dolanıklık” olarak tarif ettiği iki nesnenin zaman ve uzaydan bağımsız olarak birbirinden haberdar oluşu gibi iki gönül de aşk dolanıklığı sebebiyle aynı durumu yaşadığını aktardı ve bundan memnuniyetini şükür ile dile getirerek “Demek, Rabbimiz bizi aşk ile birbirimize doladı” dedi ve ardından tüm vakarıyla sustu.
Okula birlikte gittiler. Merakla bakan gözlere Asel Hoca “Aşk dolanıklığı” derken Rıdvan Hoca ise “Asel’in asaleti” dedi.
Rıdvan ve Asel Hoca müthiş bir diğerkâmlık ile yaşadılar. Ayrılık zamanlarında bile sanki her an yan yanaymış gibi eş duyum ile kalpleri birlikte attı. Birindeki nezaket diğerindeki asalete çok yakışmıştı.
Ya Selam!
23.07.2025