Toprakla haşir neşir olan insanları her zaman merak etmişimdir. Bir çiftçi çocuğu olarak toprağı ekip biçmekten farklı alanlarda tanımak, ortaya çıkan ürünleri hayranlıkla seyretmek, orada yer alan hayalin somutlaşarak bir üründe kendini nasıl aşikâr ettiğine tanıklık etmek müthiş bir tefekkür sebebi. Hayal gücü, emek, sabır, dikkati sürdürme, kendini toprak üzerinden tanıyarak tanımlama gibi pek çok yanı var. Toprağa verilen her şekil kişinin kendi içindeki görünmez sureti mi acaba sorumu da her zaman saklı tutarak izlerim ürünleri. Bugün toprağın izinde içsel bir yolculuğa çıkan ve öğrencilerini de bu yolda şevkle yürüten seramik ve çini eğitmeni sanatçı Nigâr Aydemir ile pek çok sorumun cevabını aradım. Bulduklarımı siz İstiklal Gazetesi okuyucularına takdim etmekten mutluyum.
UĞUR CANBOLAT
————————
Sanata olan yatkınlığınız nereden geliyor?
-Aileden geliyor sanırım. Babam yazar, hikâye anlatıcılığım ondan miras olmalı. Abim görsel dünyanın içinde, ışıkla çalışıyor; yansımaları fark etmeyi ondan öğrendim. Kız kardeşim el sanatlarında birçok dalda ustalaştı, benzer yolları izliyoruz ve birbirimizi besliyoruz. Annem ise evimizin kalbi ve aklı, hepimizin ruhunu şefkatle besleyeni. Ailenin en büyük destekçisi ve yol göstericisi. Böylece hepimiz, farklı alanlarda üretmenin ve estetikle yaşamanın içinde olduk. Benim yolum da bu atmosferde kendiliğinden şekillendi.
Seramiğe olan ilgi tam olarak ne zaman ne şekilde açığa çıktı?
-Tam nokta atışı yapamam ama çocukluğumdan beri toprağa, çamura dokunmayı, renklerle oynamayı, harmanlamayı, bütünleşmeyi severdim. Topraktan gelen insan, çamuru kir sanır ama ben çocuklukta bile bunu kirlenmek olarak görmezdim. Lekelenmeden, dikkatlice ve titizlikle el sürerdim sokaktaki çamura. Hâlâ da öyleyim, çalışırken özel bir kostüm kullanmam. İnsan olgunlaştıkça, geliştikçe dokunduğu şeylerin anlamı da derinleşiyor. Çocukken renklerin dünyasına adım atıyoruz; zamanla o renklerin, o formların ardındaki yapıyı da kavrıyoruz. Seramiğin ham maddesiyle, insanın ham maddesinin aynı olduğunu fark ettiğimde; dönüştürmenin, şekil vermenin, anlam katmanın büyüsünü bambaşka bir yerden hissettim. Bu farkındalık seramiğe olan ilgimi derinleştirdi. Sanırım seramik hep ruhumdaydı, sadece bedenim zamanı geldiğinde bu aşka hazır hale geldi. İlgim belki ani bir artış göstermedi ama zamanla köklü, sağlam bir bağa dönüştü diyebilirim.
Seramik ile hayalin nasıl bir bağı var?
-Seramikle hayal arasında bence sessiz ama çok güçlü bir bağ var. Seramik, hayal ettiğin bir formu ellerinle görünür kılmak demek. Zihninde şekillenen o soyut görüntü, çamurun içinde vücut buluyor. Bazen bir anı, bazen bir duygu, bazen sadece bir dokunuş hayal oluyor önce… Sonra çamurla birleşiyor, şekilleniyor, pişiyor ve kalıcı hale geliyor. Hayal, seramiğin ilk kıvılcımı. Seramik de o hayale sadık bir yol arkadaşı. Her ikisi de dönüşüm ister; sabır, zaman ve emekle güzelleşir. Hayal ettikçe üretirim, ürettikçe yeniden hayal ederim. İşte bu döngüde seramik benim hayallerimi ete kemiğe büründüren en doğal yol.
Çocuklara seramik dersleri veriyorsunuz. Çocuklara ne gibi zenginlikler kattığını düşünüyorsunuz?
-Seramik, çocuklar için sadece bir sanat değil, aynı zamanda dokunarak keşfedebilecekleri büyülü bir keşif alanı. Ellerini toprağa değdirip hayal ettikleri bir şeyi şekillendirdiklerinde, yaratıcılıklarını geliştirirken özgüven de kazanıyorlar; “Ben yaptım!” duygusu onların iç dünyasında kalıcı bir iz bırakıyor. Seramik süreci sabır ve emek ister; şekillendirmek, kurumasını beklemek, fırınlamak… Bu aşamalar çocuklara beklemeyi, odaklanmayı, detaylara dikkat etmeyi, sürece saygı duymayı ve emek vererek bir şeyin nasıl güzelleştiğini öğretiyor. Seramik çamuru ile çalışırken karşılaştıkları zorluklarla başa çıkmak, problem çözme yeteneklerini geliştiriyor. Aynı zamanda motor becerilerini gelişiyor, dikkat sürelerini uzatıyor, hayal güçlerini besliyorlar. En önemlisi, doğayla, toprakla bağ kuruyorlar. Doğal malzemeyle üretmenin huzurunu tadıyor, elleriyle yaratmanın büyüsünü yaşıyorlar. Bu deneyim, çocukların hem zihinsel hem de duygusal gelişimine önemli ve kalıcı çok yönlü bir zenginlik sağlıyor.
Babanız bilinen ve sevilen bir kalem erbabı. Seramik için de hayalde olanı parmaklarla bir nevi hikâye yazma eylemi diyebilir miyiz?
-Kesinlikle diyebiliriz. Babam kelimelerle hikâyeler yazarken, ben parmaklarımla toprağa dokunarak içimdekileri anlatıyorum. O cümlelerle şekil verirken, ben de şekillerle cümle kuruyorum. Seramik, aslında bir tür yazarlık; sadece kelimeler yerine elimde çamur var. Her form, her renk, her doku bir hikâyeye dönüşüyor.
Babamdan kelimelerin gücünü öğrendim ama toprağın da anlatacak çok şeyi olduğunu fark ettiğimde seramikle kendime farklı bir dil buldum. Bu yüzden seramik benim için suskun bir hikâye yazımı; toprağın, hayalin ve emeğin buluştuğu özel bir anlatı.
Seramik eğitiminde yararlandığınız ana malzemeler neler?
-En temel malzeme, elbette çamurdur; bu işin hem başlangıcı hem de ruhudur. Şamotlu, kırmızı, beyaz, stoneware ya da porselen gibi farklı kil türleri; yapılacak forma, teknik sürece ve istenen sonuca göre seçilir. Çamurun yapısı ne kadar önemliyse, onunla kurulacak ilişki de o kadar kıymetlidir. Araç gereçler arasında tokmak, merdane, sünger, rötuş ve modelaj kalemleri, sistre, zımpara, çamur kesme telleri, turnet, baskı kalıpları ve doku araçları yer alır. Ancak ben, el aleti çeşitliliğinden çok, o aracın ihtiyaç duyulan noktada işlevsel olmasına bakarım. Gerekirse mutfaktan bir çatal ya da kumaş parçası da yeterlidir. Çünkü bu işte asıl belirleyici olan, kullandığınız araç değil, dokunuşun samimiyetidir.
Renklendirme için kullanılan pigmentler ve sırlar, yalnızca estetik değil, aynı zamanda işlevsel katkı da sağlar. Aynı zamanda eserin karakterine dokunur. Kurutma rafları, sırlama ekipmanları ve fırın ise süreci tamamlayan önemli unsurlardır. Ama tüm bunların ötesinde, seramik eğitiminin gerçek malzemeleri sabır, hayal gücü ve dokunma isteğidir. Çünkü çamur, saygı ister. Ona yalnızca elinizle değil, ruhunuzla dokunduğunuzda karşılık verir. Bu yüzden eğitimlerde hep şunu söylerim: “Aletle değil, elinle; ama en çok da ruhunla şekillendir, hisset.”
Seramik çamurun özellikleri nedir?
-Seramikte kullanılan çamurun en temel özelliği plastisitedir; yani şekil verilebilir olmasıdır. Yumuşak ve nemliyken kolayca biçim alır, kurudukça sertleşir ve ardından doğru pişirme süreciyle kalıcı, dayanıklı bir forma dönüşür. Bu dönüşüm sırasında çatlama veya deformasyon olmaması, çamurun kalitesiyle ve uygulama prensibi ile doğrudan ilgilidir. Çamurun yapısında kil mineralleri, kuvars ve feldispat gibi doğal bileşenler bulunur. Kil, suyla birleştiğinde esnek ve şekillendirilebilir hale gelir. Kuvars, yapıya direnç ve sağlamlık katar; feldispat ise pişirme sırasında camlaşarak ürüne sertlik ve parlaklık verir. Çamurun rengi ve dokusu da içeriğindeki minerallerin oranına göre değişir. Örneğin, demir oksit yoğunluğu arttıkça çamur kırmızı tonlarına bürünürken, kaolin ağırlıklı olanlar daha beyaz bir görünüm kazanır. Seramik çamuru, sadece şekil verilen bir malzeme değil; içinde doğanın bilgeliğini ve dönüşüm gücünü barındıran, form ve hikayeyi aynı anda taşıyan güçlü bir yapıttır. Bu yüzden hem sanatın hem de endüstrinin vazgeçilmez temel malzemesidir.
Testi yapımında kullanılan çömlekçi çamuru ile farkı nedir?
-Bu soruyla sık sık karşılaşıyorum çünkü halk arasında testi yapımında kullanılan çömlekçi çamurunun sadece torna için, elle şekillendirmenin ise sadece elde kullanım için uygun olduğu gibi yanlış bir inanış var. Oysa bu doğru değil. Testi yapımında kullanılan çömlekçi çamuru, kırmızı killerden yapılır ve plastisitesi yüksek, kolay şekil alan bir malzemedir. İçindeki demir oksit oranına bağlı olarak pişirildikten sonra kırmızı ya da kahverengi tonlarda olur ve bu renkler bölgeden bölgeye değişebilir. Genellikle düşük ısıda (900–1000 °C) pişirilir ve hem torna hem de elde şekillendirmede rahatlıkla kullanılır. Pürüzsüz yüzeyi ve yüksek esnekliği sayesinde şekillendirmesi kolaydır. Sanat çalışmalarında veya elle şekillendirmeler de ise stoneware, şamotlu ve porselen gibi farklı çamur türleri kullanılabilir. Bunlar yüksek ısıya dayanır, bazıları dokusal zenginlik sunar, bazıları saydam ve ince yapılabilir. Pişirim sıcaklıkları genellikle 1300 °C’ye kadar çıkar. Ama teknik detaylardan önce önemli olan şey şudur: Çamuru kimin elinde şekillendirdiğidir. Tornada kullanılan çamur elde şekillendirilebilir, elde kullanılan çamur da torna ile şekillendirilebilir. Şamotlu gibi iri taneli çamurlar torna için zorlayıcı olabilir ama doğru teknik ve sabırla her şey mümkün. Çamur sadece bir malzeme; ona hayat veren, anlam katan sanatçının ya da ustanın emeği ve ruhudur.
Çamuru kişi eline aldığı zaman uzağında olan bizlerden farklı olarak neler hissediyor?
-Çamuru eline aldığında, sadece bir malzeme değil, canlı bir dostla karşılaşırsın aslında. Burayı özellikle vurgulamak istiyorum çamur canlı bir malzemedir. Çamur, insanın duygularını, sabrını ve dokunuşunu doğrudan yansıtan bir partner gibidir. Onunla iletişim kurar, birlikte bir yolculuğa çıkarırsın. Çamurun yumuşaklığı ve direnci, insanın sabrını ve yaratıcılığını sınar; bazen kolay şekil alır, bazen direnç gösterir. Bu süreçte insan ve çamur arasında bir tür diyalog başlar. Eller konuşur, çamur cevap verir.
Bu ilişki, insanı kendine ve doğaya daha çok bağlar. Çamurun içinde taşıdığı toprak, su ve yaşam enerjisi, insanla bütünleşir. Bu da bir nevi ruhsal bir temas, yaratıcı bir dans gibidir. İşte bu yüzden çamurla çalışmak, sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal bir deneyimdir.
Çocukları telefon ve tabletlerden kurtararak yaratıcı düşüncelerini açığa çıkarması için eline çamur vermek onlarda nasıl bir duyguya sebep oluyor?
-Çocukların elleri çamura değdiğinde, sadece bir malzemeyle değil, kendi hayalleriyle de buluşuyorlar. Ekranların soğuk ve tekdüze dünyasından sıyrılıp, somut bir materyalle temas etmek onlarda yeni duygular uyandırıyor. Bu dokunuş, yaratıcılıklarını açığa çıkarırken, özgürce hata yapmayı, denemeyi ve kendini ifade etmeyi öğrenmelerini sağlıyor. Çamurla çalışmak, çocukların sabrını, odaklanmasını ve problem çözme yeteneklerini geliştirirken, aynı zamanda doğayla ve kendi iç dünyalarıyla bağ kurmalarına da yardımcı oluyor.
Elindeki çamuru çocuk ne kadar zaman sonra istediği sesi veren bir enstrümana dönüştürüyor?
-Çocukların elindeki çamuru sese dönüştürme süreci tamamen bireysel ilerler. Kimi çocuk ilk denemede doğru formu yakalayabilirken, kimisi için bu süreç, keşiflerle dolu birkaç atölyeyi bulabilir. Burada önemli olan, sonucu değil süreci sevdirmek. Çünkü ses çıkaran bir enstrüman yapmak, çamurun formunu, boşluklarını, hava geçişini ve dokusunu anlamayı gerektirir. Zamanla hem el becerileri hem duyarlılıkları gelişir. Aslında çocuk o sesi ‘yapmaz’, onu ‘bulur’. Ve herkesin o sesi bulma süresi farklıdır. Teknik olarak donanımlı olabilirim ama onların bakış açıları bana da çok şey öğretiyor. İlham veriyorlar. Kendi oğlum da dahil.
Eğitimlerinizde daha çok hangi ürünleri yaptırarak başlatıyorsunuz? Yani kolaydan zora ilerleyiş nasıl oluyor?
-Eğitimlerde yaş grubu fark etmeksizin süreci çamurla ilişki kurmaya odaklı başlatıyorum. Yetişkinlerde de ilk aşama, malzemeye alışmak ve ellerin özgürleşmesini sağlamak. Bu yüzden minik kaplar, figürler, tabaklar gibi kişisel ve keyifli objelerle başlanıyor. Zamanla teknikler devreye giriyor: içi boş formlar, yüzey çalışmaları, birleştirme yöntemleri, denge ve taşıyıcılık gibi yapısal konular. Ama bu ilerleyiş katı bir müfredata bağlı değil. Herkesin ilerleyişi, çamurla kurduğu ilişki kadar kişisel. Her öğrenci farklı bir noktada gelişim gösterdiği için yol haritası biraz kişiye özel. Kimisi ilk haftadan soyut heykellere yöneliyor, kimisi haftalarca küçük detaylarda kalmak istiyor. Ben de buna alan açıyorum. Süreç kolaydan zora değil, daha çok tanıdık olandan keşfedilmemiş olana doğru ilerliyor diyebilirim.
Kendini ifade etmenin güzel bir yolu, yöntemi diyebilir miyiz?
-Kesinlikle diyebiliriz. Seramik, düşünceleri ve duyguları elle somutlaştırmanın en içten yollarından biri. Çünkü çamurla kurulan ilişki doğrudan, filtresiz ve çok kişisel. Her form, her iz, sanatçının ya da uygulayıcının o anki ruh halinden bir parça taşır. O yüzden seramik, sadece bir üretim değil; aynı zamanda kendini ifade etmenin, suskun olanı görünür kılmanın da yolu. Bu yönüyle seramik hem bir terapi hem de içsel bir anlatım dilidir.
Dikkat ve onu sürdürme konusunda ne gibi katkıları oluyor?
-Harika bir noktaya değindiniz. Seramik çalışmaları, dikkat ve odaklanma becerilerini güçlendiren özel bir pratiktir. Çocuklar ve yetişkinler, çamurla uğraşırken her küçük detaya ve sürecin her aşamasına odaklanmak zorundadır. Bu ‘anda kalma’ hali, meditasyona benzer şekilde zihni sakinleştirir, dikkat dağınıklığını azaltır ve odaklanmayı artırır. Sabır gerektiren bu süreç, kişinin dikkatini uzun süre koruma alışkanlığı kazanmasını sağlar. Böylece seramik, sadece yaratıcı bir uğraş değil; aynı zamanda zihinsel ve duygusal odaklanmayı besleyen güçlü bir disiplindir.
Motor becerilerini geliştirmede etkisi ne seviyede?
-Seramik çalışmaları özellikle ince motor becerilerini geliştirmede çok etkilidir. Parmak uçlarıyla şekillendirme, detay verme ve yüzey düzeltme gibi işlemler el-göz koordinasyonunu güçlendirir ve kas hafızasını geliştirir. Bu sayede çocukların yazı yazma, makas kullanma gibi günlük becerileri de olumlu etkilenir. Ayrıca, çamuru yoğurmak ve açmak gibi hareketler kaba motor becerilerin ve vücut kontrolünün gelişimini destekler.
Sabretme ve istediği olmadığında aynı disiplinle yeniden başlama konusunda motivasyon etkisi oluyor mu?
-Kesinlikle etkisi büyük. Seramik, sabrı ve disiplinli yeniden denemeyi öğreten bir sanat. Çamurun hemen istediğin gibi şekil almaması, çatlaması ya da pişirim sonrası beklenmedik değişiklikler yaşanması kişiye “pes etmeden tekrar deneme” alışkanlığı kazandırır. Bu süreç hem sabrı hem de hata karşısında sakin kalmayı geliştirir. İstediğine ulaşmanın zaman aldığını görmek, iç disiplini güçlendirir. Böylece seramik sadece el becerisi değil, aynı zamanda karakter gelişimi için de etkili bir araç olur.
Sosyal kaynaşma açısında sosyal fobik çocuklar için yararından bahsedebilir miyiz?
-Evet, kesinlikle bahsedebiliriz. Seramik atölyeleri, sosyal fobisi olan ya da içine kapanık çocuklar için güvenli ve rahat bir ortam sunar. Rekabet yoktur; herkes kendi çamuruyla uğraşır, bu da stresi azaltır. Aynı mekânda birlikte olmak zamanla çocukların rahatlamasını sağlar. Süreç sessiz başlasa da zamanla yanındakilerle fikir paylaşmaya, yaptıklarını göstermeye ve iletişim kurmaya teşvik eder. Ellerle üretmek özgüveni artırır, bu da sosyal ilişkilerde olumlu etkiler yaratır. Grup çalışmaları ise paylaşma, birlikte hareket etme ve iletişim becerilerini güçlendirir.
Çocuklar yaptığı ürünlerde sır ve fırın aşamasına nasıl geçiyorlar?
-Çocuklar için sır ve fırın aşamaları genellikle en heyecan verici kısımlardan biridir. Öncelikle yaptıkları ürünün tamamen kuruması beklenir. Ardından bisküvi pişirimi yapılır; bu aşamada çamurun sertleştiği ve fırınlama gerekliliği basitçe anlatılır. Sonra sır aşamasına geçilir; çocuklar renk seçer, bazen kendi desenlerini ekler. Sırlandıktan sonra ürünler tekrar fırına verilir ve parlak, dayanıklı eserler ortaya çıkar. Bu süreç, çocukların sabrını ve sürece saygısını artırır; “beklemeyi” ve emeklerinin karşılığını görmek için sabırlı olmayı öğretir. Aslında bu süreç yetişkinler için de aynıdır. İtiraf etmek gerekirse, her fırın benim için de ayrı bir heyecan. Fırın soğuyup kapağı açılana kadar içeride ne olduğunu kimse tam olarak bilemez. Sürprizli bir süreçtir; beklenenden çok daha güzel çıkabilir ya da nadiren fırında ürün patlama yaşanabilir. Çok başımıza gelmez ama ihtimal hep var.
Bir de bezeme durumu var tabi. Çocuklar için hangisi daha zor?
-Bezeme yani dekorlama aşaması, çocuklar için form vermek kadar dikkat, sabır ve özen isteyen bir bölüm. Çünkü burada yüzeyle detaylı çalışmak, çizmek, kazımak, damga basmak gibi daha kontrollü hareketler gerekiyor. Bu da ince motor becerilerin devreye girmesi demek. Başta bazı çocuklar için zorlayıcı olabilir; özellikle hızlı sonuç görmek isteyenler bezemede çabuk sıkılabilir. Ama çoğu zaman bu aşama, hayal güçlerini ortaya koydukları, hikâyeler anlattıkları ve yaptıkları objeye karakter kattıkları bölüm oluyor. Kimi çocuk için bir tabak üzerine damgalarla bir dünya kurmak, kendi yaptığı figürü boyamak formdan bile daha heyecan verici hale gelebiliyor. Bezeme aşamasını oyuna çevirdiğimizde, örneğin “bu hayvanın tüylerini nasıl gösterirsin” ya da “bu yüzeye rüzgâr esintisi hissi nasıl verilir” gibi sorularla çocuklar hem yaratıcı düşünmeye başlıyor hem de el becerilerini daha bilinçli kullanıyorlar. Yani evet, biraz daha zor olabilir ama aynı zamanda en çok bağ kurdukları, kişiselleştirdikleri ve üretim sürecine en çok ruh kattıkları yer burası oluyor.
Yetişkinler için de aynı durum söz konusu mu?
-Yetişkinlerde dekorlama aşaması, çocuktan farklı olarak daha çok zihinsel bir sınav haline geliyor. Mükemmeliyetçilik, kaygı, ‘yeterince iyi mi?’, ‘yanlış yaparım’, ‘bozarım’ gibi düşünceler bu aşamada yoğunlaşıyor. Bu yüzden yetişkinler bazen bu kısmı çocuklardan daha zorlayıcı bulabiliyor. Bezeme onlar için sadece süsleme değil; aynı zamanda içsel bir mücadele, bir yüzleşme alanı hâline gelebiliyor. Seramiğin en güçlü yönlerinden biri de tam burada devreye giriyor: insanı yavaşlatıyor, sabretmeyi, dengeyi ve hataları kabullenmeyi öğretiyor. Kendi beklentileriyle yüzleşiyor, kusurların da estetik olabileceğini fark ediyorlar. Bezeme bir nevi içsel yumuşama, kabullenme ve özgürleşme alanına dönüşüyor. Yani evet, zorlanabiliyorlar ama bu zorluk onların dönüşüm sürecinin bir parçası oluyor. Seramikle haşır neşir olmak sadece bir şey üretmek değil; doğru farkındalıkla yaklaşıldığında, kişisel gelişimi destekleyen, adeta bir terapi alanına dönüşebiliyor. Zaten sanatla terapi, yüzyıllardır var olan kadim bir yöntem.
Sizin için sorsam çamurun sakinleştirici etkisi hakkında neler söylersiniz? Bunaldığınızda atölyeye koşar mısınız?
-Atölye benim için yalnızca bir üretim alanı değil, aynı zamanda bir sığınak. Çamura dokunduğumda zihnim yavaşlıyor; sadece elimdeki forma odaklanıyorum. Ne geçmişin yükü kalıyor ne geleceğin kaygısı. Ancak üretimi belirli bir mekâna hapsetmeyi doğru bulmuyorum. Evet, el ayak çekilmiş bir alan zihnimi toparlamamı kolaylaştırıyor, ama bu şart değil. Bazen sadece bir kulaklık takıp dış dünyanın sesini susturuyorum; melodinin içinde de o sakinliğe ulaşabiliyorum. Müzik benim en sadık dostum bu süreçte. Hayatımda da büyük yer tutar müzik ama sadece dinleyiciyim. Bir kuş sesi, bir dalga çarpmasının sesi de benim için melodi değerindedir ve ortam buna uygunsa tercihimdir.
Seramiğe geri dönecek olursak, tasarım aşaması benim için bir doğum süreci gibi. Öncesinde zihnime biriken bilgi ve duygular bir noktada kendiliğinden şekle dönüşüyor. Oturup bekleyerek gelmiyor o an; geldiğinde hazır olmak gerekiyor. Beynim hep tasarlamaya odaklı olduğu için karmaşa oluşabiliyor. Bu nedenle, teknolojik aletlerle aram çok iyi olmasa da geleneksel yöntemler, yani kalem ve defter, hep iyi arkadaşlarım olmuştur. Yazmayı sevmem genlerimde de var sanırım; fikri hemen not alırım. Evimde de arabamda da her zaman bir parça çamur bulundururum. Ne zaman, nerede ihtiyaç duyacağımı kestiremiyorum çünkü. Ben üretmek için sınırları değil, ihtiyacımı takip ediyorum. Yeter ki heves, arzu, istek olsun… Gerisi gerçekten teferruat.
Son olarak çamurdan yaratılan bir insan olarak toprakla farklı ürünler üretmek nasıl bir geçiş sizce?
-Bu soru bana her defasında derin bir iç yankı uyandırıyor. İnsanın çamurdan yaratıldığına dair inanç, seramikle olan ilişkimi yüzeyin çok daha altına taşıyor. Toprakla çalışmak, sadece bir malzemeyle değil, aynı zamanda kendi özümle temas kurmak gibi geliyor. Her form, her iz, içsel bir yolculuğun yansıması oluyor. Bu bilinçle çalışmak, seramiğe ve kendime daha derin bir saygı duymamı sağlıyor.
Eğitimlerimde sık sık vurguladığım bir şey var; elimizdeki malzemeye ve kendimize sevgi, saygı ve özenle dokunmak gerekir. Çünkü seramik çamuru gibi bizler de ancak emek verildiğinde, sabırla yol alındığında gerçek potansiyelimizi ortaya çıkarırız. Bu benzerlik, üretim sürecini sadece bir el işi olmaktan çıkarıp, aynı zamanda kendini keşfetme, içsel dönüşüm yolculuğuna dönüştürür. Toprakla çalışmak, bana insanın kendi hikayesini yeniden yazma gücünü hatırlatıyor; ne kadar kırılgan olsak da sabır ve sevgiyle şekillendirilebileceğimizi gösteriyor.
Ayrıca, çamurla hayal ettiğimiz şeyi üretmek her zaman mümkün olmayabilir. Bu, tıpkı bir çocuğu yetiştirmek gibi… Siz emek verir, eğitir ve yönlendirirsiniz; ama ortaya tam olarak beklediğiniz şey çıkmayabilir. Çünkü hem çocuğun hem de çamurun kendine özgü bir karakteri vardır. Bunu bilerek üretmek, fırın sonrası her zaman küçük bir sürprizle karşılaşmak demektir. İşte bu süreçler hem heyecan verici hem de çok keyifli. İçinde, geleceğin ne olacağını bilmeden özenle yapılan bir iş vardır. Sonucu görmek ise bambaşka bir mutluluk verir; bazen istediğin olmaz, ama daha güzel, daha özel bir şey ortaya çıkar. Bunu bilerek üretmek ise gerçekten çok değerli. Seramikle ortaya çıkardığın her şey mutlaka sana hizmet eder. İnsan, kendine hizmet edecek bir şeyi, bunun bilinciyle yapmak çok başka bir keyif ve heyecan verici bir duygu. Bu bir bardak da olsa, yaparken sonunda onunla kahve içtiğini hayal edebiliyorsun ister istemez. Bu yüzden kendi ellerinle şekillendirdiğin ve sana ait olan, sana hizmet eden bir şeyi yaratmak hem işlevsel hem de ruhani bir tatmin sunar. Kendi emeğinle, hayatına dokunan özel bir parça ortaya çıkarmak, seramiğin en güzel yanlarından biridir. Emeğinin somutlaşması ve yaşamına dokunması hissiyle dolup taşarsın.
Bu yaklaşımı, farklı disiplinlerdeki çalışmalarımda da sürdürüyorum. En son Zıtlık temalı, farklı disiplinlerin yer aldığı bir karma sergide yer alan beş çalışmam (polyester, resim, seramik ve çini) “Yolculuk Serileri” başlığı altında birleşiyor. Her biri, insanın içsel yolculuğunu ve toprakla kurduğu derin bağı yansıtmayı amaçlıyor. Seramik dışında, dekoratif boyama, resim ve çini gibi diğer sanat dalları da benim için benzer duygular barındırıyor. Desen tasarlamak, çinide geleneksel yöntemleri modernize etmek, resim kâğıdı yerine mobilya ya da duvar kullanmak, farklı tekniklerle objeleri dekorlamak da beni keyiflendiren, dinlendiren alanlar. Bu süreçlerde de tıpkı seramikte olduğu gibi, içsel bir yolculuğa çıkıyor, kendimle daha derin bir bağ kuruyorum.
….
KENDİ DİLİNDEN SANATÇI NİGÂR AYDEMİR KİMDİR?
İnsan kaynakları alanındaki akademik geçmişim, beni insanın potansiyelini ve içsel dönüşümünü anlamaya yönlendirdi. Bu anlayış, zamanla sanata olan ilgimi şekillendirdi. Tekstil sektöründe desinatör ve tasarımcı olarak devam ettiğim kariyerimde, Ar-Ge birimini kurarak yöneticilik yaptım. Ancak boyalarla olan merakım, beni sanatsal ifadenin farklı alanlarına çekti.
Resim, çini, seramik ve dekoratif boyama alanlarında aldığım akademik eğitimler, bu yolculukta önemli duraklar oldu. Kendi atölyemi kurarak hem burada hem de “dost atölyelerim” dediğim arkadaşlarımın alanlarında dekoratif boyama, çini ve seramik dersleri vermeye başladım. Yıllar içinde, çeşitli sergilerde çalışmalarımla yer alarak adımı duyurma fırsatı buldum. Sanat benim için sadece estetik bir ifade değil, aynı zamanda içsel bir keşif ve dönüşüm süreci. Her bir eserimde, toprağın ve renklerin diliyle kendi hikayemi anlatmaya çalışıyorum.
23.07.2025