Elif’im Noktalandı Az Derdim Çokçalandı

UĞUR CANBOLAT

ANNESİNİN adı Elif’ti. Babasıyla olan aşkla yoğrulmuş bir hayatın şahidi olmayı kendisi için en önemli yanı sayardı. Gerçekten de annesi yekta bir karaktere sahipti. Öncüydü her konuda. Aileyi çekip çevirmekte inanılması güç bir maharete sahipti. Yalnız bununla kalmaz akraba ve komşularda bu hünerden kendilerine düşen hisseyi alırlardı. İlk evlilik yıllarında atalarından görmediği için bir kadının nasıl sevileceğini bilmeyen babası onun bu merhamete bürünmüş aşkının maharetli cilveleri sebebiyle huysuzlukları törpülenmişti. Ani çıkışları gerilemiş, fevrilikleri çekilmişti. Eşinin bu anlayışlı tavrı ve gayretinin sonucunda emeği meyvesini vermiş ve aşkın ne olduğunu tatmıştı. Artık o huysuz adam gitmiş yerine mülayim, anlayışlı biri gelmişti.

ELİF net bir kadındı. Şeffaftı. Önden baksan arkası görünecek kadar bir berraklığı temsil ediyordu. Dirayetliydi. Bu gücü onun diklenmeden dik durmasını sağlıyordu. O sebeple kavga çıkmazdı. Ama fazlaca alttan alarak muhatabına zulmetme fırsatı da vermezdi.

Elif’in yaşamı gerçeklerin kıyamı gibiydi. Abartısızdı. Gürültüsüzdü. Kavgasızdı. Şikayetsizdi. Mızmızlığa izin vermezdi. Yakınmak söz konusu olmazdı. Çünkü ne düzünden ne de tersinden abartısızdı. Hakikat neyse oydu. Bu sebeple netlik ve dirayetle yürürdü her şey.

Elif aynı zamanda metin olmak demekti. Öndeydi, öncüydü ama bunun reklamını yapmazdı. Başardıklarıyla övünmezdi. Bunun kendisine Rabbinin bir ikramı olduğu şuuruna kavuşmuş mü’mine bir kadındı. Sadece aile içi yârenlik vakti gelince muhteşem tebessümünü esirgemez ve nükteli bir tonlamayla “Ben alfabenin ilk harfiyim, ona göre” der gülüşürlerdi. Kendini övdüğü tek cümlesi buydu. Babası Zekeriya ise buna “Ben de alfabenin son harfiyim, geriye kalanı derleyip toparlarım” diyerek mukabele ederdi.

YAŞI ilerledikçe annesine olan saygısı hep arttı. Âdeta ona meftundu. Onun onayı almamış, tebessümle desteklenmemiş hiçbir işe girişmezdi. Yararını da her zaman görürdü.

Zaman ilerlemiş, devran dönmüş ve artık kendisi de evlenip yuva kuracak yaşa gelmişti. Bu işi yine tamamen annesinin beğenisine ve onayına bırakmıştı. “Annemin tasdikinden geçtikten sonra gözü kapalı kabul ederim” anlayışındaydı. Bunun sebebi ise biraz da validesinin ne kadar ince bir eleğe sahip olduğuna olan inancıydı. O elekten geçmek hiç kolay değildi çünkü.

MUŞTU bir akşam üstü geldi. Henüz yemeklerini yemiş ve çay faslına geçilmişti ki, anne müjdeli haberi yüzünde sakladığı bir muziplikle ama ciddiyetini de korumaya özen göstererek açıklamış ve “Hayırlı olsun” dedikten sonra ise gelin adayını tarife geçmişti. Oturması kalkması, yer göstermesi, söz söylemesi, soru sorma şekli, cevaplarındaki rikkati, hamaratlığı, giyimine gösterdiği özeni ve renk uyumunu, endamını, saçının ve gözünün rengiyle bunların ahengini bir tamam tüm ayrıntılarıyla sanki bir videoya bakıp tarif eder gibi tane tane aktarmıştı. İtiraz edilebilecek en küçük bir nokta bulamamışlardı. Ortak bir mutabakat sağlanmıştı.

Bu uzun muhabbetin sonunda babası “Hatunum, gelinimin adını söylemedin, deyiver hele” diyerek sanki bilmiyormuş gibi bir edayla söze girdi. Annesi sustu önce, cevap vermedi. Damat adayı kıvranmaya başladı. Ne kadar sıkılasa da ağzından ismini alamıyordu. “Bu işte bir iş var ama ne” diye düşünmeye başlayacaktı ki, annesi daha fazla azap etmekten vazgeçti ve “Elif’e Elif yakışır” dedi.

Oğlan şaşkınlıkla annesine “Bir eve iki Elif fazla olmaz mı sultanım” dedi. Anne “Hayır” dedi. “Güç olur, dirayet olur, tesanüt olur, hayatın zorluklarına karşı ortak kıyam olur.”

Bir miktar sessizliğin ardından eşine cilveli bir bakış atarak yârenliğin dozunu da hafiften yükseltip “Hak edilmiş bir Elif nasıl babanın nasibiyse senin de hakkın bir Elif’tir. Ama bunu haklarına riayet ederek hak etmelisin” dedi. Muhabbet yârenlik üzere akıp gittiğinden damat adayı Ziya “Ben babamdan şanslıyım” dedi. “Çünkü benim iki Elif’im var. Biri anam, biri yârim…”

HAYATIN ne getireceği bilinemezdi tabi. Elif’in aynı zamanda “Ah” olduğunu bilmiyorlardı. Bu mutlu günlerin sonunda annesi amansız bir hastalığa yakalandı. Ne kadar mücadele etmişse de “Emr-i Hak” vaki oldu ve öteye kanatlandı. Babasının her fırsatta annesinin mavi gözlerine bakarak yaşamın zorluklarını az da olsa hafifletmek kastıyla söylediği o meşhur Kütahya yöresine ait “Elif dedim be dedim / Kız ben sana ne dedim” türküsünün anlamı artık bambaşka bir çehreye bürünmüştü. Evvel, çıkış hikayesini bilmeden zevk ve safa ile söylediği bu türkü artık onun için bir ağıda dönüşmüştü. Şu da var ki kendisi de genç eşine artık bu eseri okuyamaz olmuştu.

ELİF, hayatın öte yakasına göçerek noktalanmış hem babasının hem de kendisinin derdi çokçalanmıştı. Eşi yanında olmadığı zamanlarda özellikle bostanlarını sulamaya gittiklerinde yarısını babası diğer yarısını da kendisi zehir yudumlar gibi okuyup ağlaşıyorlardı. Ayrılığın ve dünya hayatının sonlanışını asumana bir çığlık olarak salan o türkü şöyleydi:

“Elif dedim, be dedim aman / Kız ben sana ne dedim?
Kuş kanedi kalem olsa / Ah yazılmaz benim derdim
Elif’im noktalandı aman / Az derdim çokçalandı
Yetiş anam, yetiş babam aman / Ah mezarım tahtalandı.”

VEREM hastalığının pençesine düştüğünden âşık olduğu kızı kendisine vermemeleri sebebiyle dispanser köşesinde yazıp şapkasının içine sırladığı bu türkü vefatı sonrasında ortaya çıkınca tüm âşıkların, tüm vefalıların ve tüm dertlilerin ortak avazı olmuştu.

Dil konusunda çalışan ve bu kültüre agah olanların açıklaması şöyle: “Arapçada elif harfinin yanına noktayı andıran he harfi gelince ‘âh!’ diye okunur. Bu yüzden ‘Elif’im noktalandı’ demek, ‘âh çekiyorum, acı çekiyorum’ mânâsı taşır. Eski yazıda “elif” harfiyle “güzel he”nin yan yana getirilmesiyle oluşturulan kombinasyonda elif’ten sonra gelen “güzel he” biçim itibariyle noktayı andırdığı için “elifim noktalandı denir ve bu, mecazen “neşem kedere döndü” demektir. Çünkü “elif”, ince uzun haliyle “serbestlik ve güzelliği, “güzel he” ise “büklümlülüğüyle sıkıntı ve çöküşü ifade eder. İki harf birleşince acı sese dönüşür ve “âh!’ feryadı ortaya çıkar.”

Hayatını iman üzere güzel yaşayanlar öte tarafta saadet üzere olsalar da burada kalanlar içine düştükleri acının ‘ah’ını vefalı bir yalnızlıkla elif gibi her daim yükseltirler.

Ya Selam!

26.07.2025

https://www.istiklal.com.tr/elifim-noktalandi-az-derdim-cokcalandi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir